DÜNYADA OLUP BİTENLER "Bahriyenin hava kuvvetlerinden küçük bir kısmın iştirakiyle bazı ka- rışıklıklar çıkmıştır.. Hükümet bir- likleri bu kuvvetleri yenmişlerdir. Kara ordusunun uşakları bir bahriye uçağını düşürmüşlerdir. Memleketin diğer tarafları sakindir" Fakat daha sonra radyo, General Peronun ağzından Buenos Ayrese 80 mil mesafedeki Punto İndio deniz üs- sünün bombardıman edılecegını ha- ber verdi. Müteakiben bu yapıl- dığı ikinci bir tebliğle bıldırıldı An- laşılıyordu ki 200 kişi hükümet bina- sını ele geçirmişler, fakat sonradan Peroncu birlikler duruma hakim ol- muşlardı. Şehri bombalayan uçaklar ise Punto İndio'dan havalanmışlardı. Plaza de Mayo sadık kıtalar ta- rafından sarılmış, 80 bin Peroncu işçi nümayişe başlamışlardı ki ikinci bir bava hücumu oldu. Bahriyenin u- çakları 12 kadar bomba attılar. Şe- hirden siyah dumanlar yükseliyordu. İki harp gemisi de asilere katıl- mış ve şehrin ağzındaki River Pla- taya demir atarak hükümet binasını döğmeye başlamıştı. Üç gülle binanın civarına düştü. Ava uçakları da mey- danı tarıyorlardı. Bunlara Peroncu kıtaların hava dafi topları cevap ver- di. Havada jet uçakları da dolaşıyor- du. Jetler işçi konfederasyonunun merkezine hücum ettiler Fakat kara kuvvetleri Peronu tuttular. Ordu işçilerin yanında yer alınca, ihtilâlin muvaffakiyet ihtima- li hemen hemen kalmamıştı. Bombar- dımanlar iktidarı ele alacak olanları desteklemek içindi. Halbuki kara kuvvetleri buna fırsat vermemişlerdi. Anlaşılıyordu ki isyan hareketi iyi tertiplenmemişti. Bahriye yenilmişti. Aynı akşam bir çok bahriye uçağı ve gemi Uruguaya sığındı. Uruguay hükümeti bunların mürettebatını en- terne etti. Fakat uçaklar ve gemiler Arjantine iade edilecekti. Bütün bir öğleden sonra devam eden Peroncular bastırmaya muvaffak ol- muşlardı. İhtilalden sonra gün türlü haberler çıktı. Bir rivayete göre Peron, ordu ile- ri gelenleri tarafından tevkif edilmiş ve onun yerine eski Harbiye bakam General Franklin Lucero getirilmişti. Bunun asta yoktu. Diktatör duruma yeniden hâkim olmuştu. Uruguay radyosunun isyanın yer yer devam ettiğini bildirmesi de mubalagalıydı Bu, daha ziyade Arjantinden bir ha- berin sızmamasından ileri geliyordu. Peroncular kazanmışlardı. İsyan ge- cesi kiliseleri yaktılar ve katoliklere karşı hakaretlerde bulundular. İhtilâ- lin zahiri sebebi Peronun Kiliseye karşı giriştiği hareketti. Peron ve Kilise Hakikaten bir müddetten beri Ge- Aneral Peron katoliklere karşı mü- câdele açmıştı. Dini ve devleti birbi- rinden ayıracaktı. Şimdiye — kadar kabul edilmeyen boşanma kabul edil- mişti. Peron iktidara Kilisenin yar- dimiyle gelmişti. Ama şimdi, mem- leketin içinde bulunduğu müşkül va- ziyete bir sebep bulmalıydı: o sebep de kiliseydi. Arjantin devlet başkam hürriyetleri yok etmek ve bir dikta- törlük kurmak niyetiyle iktidara gel- mişti. Bunun için işe basınla başla- mış, evvelâ onu susturmuştu. Kilise o sırada harekete geçmemiş, basın hürriyetinin boğazlanmasına seyirci kalmıştı. Şimdi onun cezasını Öödü- yordu. Perona göre memleketin sü- ratle kalkınmasına ve sosyal adaletin teminine lüzum vardı. Bunu totaliter yoldan gerçekleştirebileceğine kaniy- di. Halbuki memleketin iktisadiyatı sarsılmış, sadece Peronun etrafında- kiler kendi hesaplarına kalkınmışlar- dı. Ama sefalet ortadan kalkmamıştı. İşçilerin temin ettikleri de yaldızlı laflardan ibaret kalmıştı. on, milletin nazarını bu başa- rısızlıklardan başka yere — çekmek mecburiyetindeydi. Kilise, kendisine karşı cephe alıyor ve hürriyet taraf- tarları katoliklerin etrafında birleşi- yordu. Memlekette son — muhalefet kiliseydi. Peron bütün dertlerin mü- sebbibi olarak onu gösterdi ve hedefi tayin etti: Katolikler! Kilisenin mal- larını aldı, piskoposları hudut harici etti. Buna Vatikan, bütün Arjantin hükümeti mensuplarını afaroz etmek- le cevap verdi. İşte isyan ile afaroz hadisesi aynı güne isabet etmişti. Din, suyu taşıran damlaydı. Her dik- tatörlüğe olduğu gibi Perona karşı da hareket başlamıştı. Ekonomik du- (rjum, bu harekette baş rolü oynuyor- u. Peronun konuşması Haftanın — başında, ihtilâlin bastırıl- masını müteakip Peron bir nutuk söyledi. General bu nutkunda kendi- sinin de iyi bir katolik olduğunu bil- diriyor, kiliseleri işçilerin değil, ko- münistlerin yaktığını söylüyordu. İd- diasına göre ke dısı son derece ka- nuni davranmış, parlamentonun ar- zusundan dışarı, çıkmamıştı. Şimdi e hür ve serbest seçimler yapacak- tı. Milletin kendi politikasını destek- leyeceğinden emindi. Demokrasi ser- best seçim demek değil miydi? O da, bu seçimleri yapacaktı. Tabii Pero- nun unuttuğu, bütün hürriyetlerin tahdit edildiği ve serbest basının sus- turulduğu bir memlekette en mükem- mel seçimlerin bile mâna ifade et- miyeceğiydi. Millet de bunu anladı- ğından diktatörleri düşürmenin yolu olan ihtilâle sapmıştı. Milleti bu yola sürükleyen Perondu. İhtilâl bu sefer muvaffak olmamıştı ama, bir gün mutlaka muvaffak olacaktı. Dünyada akisler Arjantin hâdiseleri bir hafta müd- detle siyaset dünyasında ilk planı işgal etti. Amerika Birleşik Devletle- ri dahil, bütün demokratik memleket- lerde Peronun sukutu yürekten arzu- lanmıştı. İhtilâlcilere karşı duyulan sempati pek at saklanıyordu. Hare- ketin muvaffak olamaması bu bakım- dan da esef uyandırdı. Fakat Arjan- tinlilerin demokrasiye — kavuşacakla- rından şüphe edilmiyordu. Rejim çü- rük bir rejimdi. Ekonomik vaziyet çok kötüydü. New York Times'ın ge- ne bu sütunlarda bahsettiğimiz bir seri röportajında belirtildiği gibi Ge- neral Peronun etrafı menfaatperest- lerle çevriliydi. Bunlar büyük bir re- fah içindeydiler. Bizzat Peron kendi- sini sefahate vermişti. Ta İtalyadan sinema artistleri getirtiyor, onları kabul ediyor, zıyafetler veriyor, lüks bir hayat sürüyor! -- Bunun sonunun olmadıgı aşikârdı. Ihtilâl bır başlangıçtan ibaretti. Dörtler konferansı San Fransisco'da bayram Koca — şehir bir bayram havası için- deydi. Bir çok bina — süslen- mişti. Elbette ki Francisco Hilton'u karşılayan İstanbul gibi he- yecana gelmiş değildi ama, tarihi günlerinden birini yaşadığına zerrece şüphe yoktu. Birleşmiş Milletler Teş- kilâtının onuncu kuruluş yıldönümü üyük merasimle kutlanıyordu. Aza memleketlerden heyetler gelmişti. Bunların bir çoğuna bizzat Daışişleri Bakanları başkanlık ediyordu. Hem e heyetlerin en mühimlerine.. Fran- sızların başında Antoine Pinay, İngi- lizlerinkinde Harold Mac Millan, A- Harold Mac Mı]lan Londranın sesi AKİS, 25 HAZİRAN 1955