SOSYAL HAYAT. kümun kendi anlayışına göre arala- rında uzun uzun konuşmalara yol a- çardı. Herkesin fikri muteber ve mü- kemmel addedilirdi. İşsiz insan Mahkümu oyalıyacak bir iş te- min edememiştik. Etmemiz de imkânsız görünüyordu. Mahküma o- kuma imkânlarını tanımak yoluna gidememiştik. Bunu temin etmek için daha geniş ve sistemli bir çalışma tarzı kurmak lazım gelirdi, bunu da yapamamıştık. FFakat Mecliste bir sözlü soruya cevap verilse, bir sözlü soruda bu yukarıdaki meseleler olsa, Bakanın söyliyeceği herkesi tatmin eder mahiyette olacaktır. Çünkü ilgi- li bakan, hapishanelerde okulların a- çıktığını, kütüphanelerin tesis edildi- gini söyliyecektir. Bunları genişlet- mek, daha mükemmel hale koymak için paraya ihtiyaç vardır. Meclis, her şeyden, ilgili bakandan izahat is- temeden önce, hapishanelerin kalkın- ması ve mükemmel hale getirilmesi için bütçeye fazla tahsisat koymalı- dır. Yoksa her iş bu kadar yarım, bu kadar üstünkörü olacaktır. Hapishanelerde her isi birden yapmak gayretine gireceğimize, her birini teker teker ele almak suretiy- le bir faaliyet programı tanzim etsek daha müsbet, daha verimli neticelere doğru gitmemiz imkânları çoğalacak- tır. Verilen tahsisat ile her işe başla- mak mümkün, fakat her isi bitirmek kabil değildir. Muayyen senelere bö- lünecek işler kısa zamanda düzelecek ve sosyal bünyemizde bir yara halin- de duran "hapishaneler" daha mü- kemmel, daha düzgün birer İslah mü- essesi olabilecekâir. Hapishane — hakkında yazdıklarımız, çok kısa oldu. Hapishane dört duvar içinde dertli, içine kapan- mış ve birbirine her meselesini söyle- yen insanlar diyarıdır. Orada herkes gülerken, herkes ağlamaktadır. Ha- yatı ince bir istihza ile ele alanlar, ondan kurtulmak isteyenler, ondan bıkanlar, dışarı ile ilgisi pek çok, fa- kat elinden hiç bir şey gelmediği i- çin muzdarip olanlar vardır. Onların dertlerini bir bir anlatmak günler ve günler sürer. Fakat onların tek müş- terek tarafları vardır, tek teselli e- dici sözleri vardır Her ne suçtan O0- lursa olsun "hapishaneci" olmak. Hepsini bir seviye üzerine sıralayan Ve teselli eden de budur. Tek seviye ve suç ne olursa olsun!. Sabahın er- ken saatinden gecenin geç vaktine ka- dar birbiri ile durmadan konuşan, bütün gün boş ve dünya düşünceleri içinde yalnız olan bu 1nsanlar kurta- rılmak icap eder. Kurtar Bu- günkü hapishane ve cemıyet şartları içinde onları kurtarmak, İyiye, doğ- ruya ve mükemmele götürmek! Bu imkânsızdır. Oradan çıkan ne kadar doğruyu bilse, ne kadar iyiye ka- vuşmuş olsa. cemiyet içinde gene e- riyecek ve eski benliğini bulacaktır. Yaşama şartlarımız hapishaneden çıkmış olana ağır darbeleri ihtiva e- diyor ve mahkümu eziyor. Hapisha- neden çıkmış olmanın verdiği acı on- ların benliklerinde- duydukları en bü- yük acıdır ve her defasında tekrar- ladıkları derttir. Eğer hapishaneden Çıkan birisi oraya tekrar dönüyorsa, eğer hapishaneden çıkan bir hırsız tekrar ayni cürmü işliyorsa, suçu sa- dece o insanda aramayınız. Biraz kendinize biraz kendimize ve etrafı- mızda yaşıyan kaidelere bakiniz. Bu kaideler o yıpranmış maneviyatı her dakika, her an yeniden yıpratmakta, yenıden yaralar açmakta ve iyileşmiş ise, yeniden suçlu olmasına sebep ol- maktadır. Hapishaneler her gün bi- raz daha doluyorsa, bunun sebebini yıpranmış cemiyet kaidelerinde ara- yınız. Y edinci koğuşun sakinleri yeni ge- selâmetlemeğe ha- leni dışarıya zırlandığı zaman, hepsinin gözlerinde ayni arzu vardı ve dışarıyı hepsi Öz- lemişlerdi. Kapının önünde hepsi dur- muşlar, sıralanmışlardı. Ellerini sı- kan insana geldiği zamanki boş, bom- boş bakışlarla bakmıyorlardı Yen geldiği zaman, ne kadar kalacağı bel- li olmayan bir mevkuf idi, ci" olduğu zaman bütün 'bir serbest insan itli. Onlar için dışarıya çıkan insanın tek vasfı vardı: Hür ve iste- diği gibi yaşıyabilmek imkanlarına sahip olması.. si birer birer elini sıktılar, sırtını okşadılar ve "Allah bir daha buralara kadar getirmesin" dediler. Yedinci koğuş adım adım geride ka- inken, dışarı çıkana bir koğuş ar- kadaşı bir şair koguş arkadaşı tek bir mısra hediye ediyor "Yedinci koğuş! Senı “kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar." C. A. AKİS, 25 HAZİRAN 1955