zat haline koyan bir iki fikri prensipi, bu prensiplerin tarihçi bir materyalizme ve bir milli kurtuluş hareketinin cihanı telâk- ki tarzına göre mukabil tezlerini, meselâ determinizmi, idrak te- canüsünü v. e. yi hundan uzun baylu Leşrihe bittabi lüzum gör- memek suretile -işaret ettikten sonra şunları da kaydedebiliriz: Bergson bir mütefekkirdir ki, üslubü, zekâsı ve bütün haleli ma- rifetlerile, ancak iptizal içinde bulunan bir ÂAvrupa cemiyetinin, yine iplizal içinde bulunan bir münevryerlik ideolojisini temsil ediyor. Zalen daha Bergson ilk taharrilerine başlarken bile Av-- rupa kapitaliznı ve müstemlekecilik rejimi, nazari sentezleri iti- barile artık statik hir mahiyet almış, fikri ve felsefi ibda saha- sında verebileceğinin azamisini vermiş, bir tarafta sınıf kavga- ları, diğer tarafta mill? kurtuluş hareketleri şeklinde antitezle- rini atmaya başlamış, hulâsa bu hava içinde, burjuvazinin fikir ve felsefe görüşleri, hürriyetsiz bir muayyeniyete istihale etmiş gitmişti. Bu hava içinde telâkkilerini tedvin eden Bergson'un hugünkü Avrupa münevverliğinin nasıl fikri bir timsali olduğu- nu anlamak için bu zümrerin içtimal vaziyetini kısaca tasvir et- mek lâzımdır: Muasır Avrupa münevverliğinin bütün sefaleti, çaresizliği ve mefküre iptizali şundan ileri geliyor: Evvelâ münevver, tekni- $in ve fennin dürmiyen inkişafı neticesinde tabiata, tabiatin mütehakkim kuvvetlerine karşı insanın yeni yeni tefevvuklar el- de ettiğini gürüyor. Ve kendisi cemiyetin ya fikir, ya istihsal ha- yatında bir mavki sahibi olduğu için, kendi idrakinin de, tekni- ğin ve fennin bu terakkisile mebsuten mütenazsip olarak geniş- lediğini biliyor. Fakat tekniğin bu terakkisi bir taraftan münev- verin idrakini genişletirken diğer taraftan bizzat cemiyetin isti- halesini ve bu meyanda münevverin istinat ettiği bütün fikri ve nazar? esasları ve hulâsa bizzat münevyeri nefy ve inkar eden bir içtimai kanuniyete tâbi olarak artaya altıyor. Bu öyle bir iç- timat kanuniyettir ki, münevverin zihniyeti işte bu içtimai zaru- retin idrakinden mütevehhiştir. Çünkü bu idrak onun kendi te- lâkki sisteminin, kendi fonksaiyonunu, hulâsa bizat kendi mev- cudiyetini inkâr etmesile birdir. Çünkü gittikçe inkişaf eden tek- niğin muasır ÂAvrupa'yı sürüklediği yeni cemiyet şeklinde mü- nevverin yeri ne olacak? Fakat muhakkak olarak gördüğü şu- dur ki, tekmik terakkinin doğurduğu, yahut tamamladığı hir ta- 18