acıklar, yani bir takiım aleci ve vasıtalar, yahut bir takım zihni afaraziyelerdir. «Binaenaleyh bilgilerimizin bir kısmını ilme, hendese ve meka- enik'e ve diğerini hadse, yani hayatır yaratmalarile hemhal colacak ve Bunları oluşları içinde kavrıyacak bir saf felsefeye emal etmek lâzimdir. Kadro'nun kendi telâkkilerine esas kildı- «ğı rasyonalizmden kurtularak, esasen bir Ffelsefi görüşle ısınmış «olan kendi telâhhilerini böyle saf bir felsefi idrak üzerine kur- «ması ancak, Beroson'un zihmyeti istikametinden gitmekle ha- «bil olur.» — Muhterem Mustafa Şekip Bey, Açık mektubunuzda daha leferrüatlı naklolunan bu fikirlerin daha neticeli olabilmesi için bu fikirlerin, bizzat Bergson'da ta- bit birer devamı olan bazı hükümlerle tamamlanmaları lâzım- gelir. Vakıa biz Kadro'nun yazılarını ve teharrilerini Bergson”- nun teferrüatlı bir tenkidinde ve nihayet metafizik bir idealizm münakaşası üstünde hareketsizleştirmeye hiç bir suretle razı ol- mayır. Fakat şu var ki, inkılâpçı bir teşakkülün organı olan « Ye- ni Türk» mecmuasının, daha ilk adımda Bergson'u takdim edişi ve sizin mektubunuzda ise bir inkılâp nesli için, mefkürevi âle- mi telâkki tarzının bir Bergsonizm şeklinde tecelli ettirilişi bizi bu mevzu üzerinde bazı umumi işeretlere sevketmiştir. Biz, in- kılâpçı, cemiyetçi, maddeci ve dinamik bir felseleye muhtacız. Kadro, ancak, bir cemiyet hareketi olan ve harpsonunun bütün cemiyet hareketleri içinde, içtimailiği, kanuniyeti ve tarihi za- rureti, yani Bergsonizmin herveçhi peşsin reddettiği bütün vasıf- ları en ziyade temsil eder hareketlerden biri olan Türk inkılâ- bının muhtac olduğu inkılâpçı, cemiyetçi, maddeci ve dinamik izah tarzını müdafaa için çıkıyor. Bahse devam edelim: Biliyorsunuz ki, Bergson, idraklerimizin bir kısmını ilme, ya- hut zihine, tecrübeye, tekniğe, amele ve maddeye müteallik id- rakler, dizer kısmını felsefi, hadsi yahut ruhi idrakler diye iki- ye ayırmış ve yalnız bu noktada da kalmamıştlır. Bu idrakleri- mizin birinci kısmında muayyeniyetin ve zarurelin, diğer kız- mında ise muayyeniyetsizliğin ve kendi tâbirince hür tekevvün- 44