melesi karşısında değil, her ikisinin mütekabil muvazenesi ve birbirini itmamı dâvâsı karşısındayırz. i Öyle ise, ne mutlak bir tarzda ziraat, ne de mutlak bir tarzda sanayi.. Ziraati sanayie, sanayii ziraate pazar yapâcak ve xziraatle bir plana göre tanzim edecek bir milli iktisat siyaseti.. Dava- mız budur. * Ticaret müvazenemizin müzmin açığında en ziyade mülessir olan âmil, ithalât emtiamız fiyatlarile ihracat emtiamız fiyat- ları arasındaki aleyhimize olan farktır. Toptan fiyat indeksleri (altın esasına nazaran İthalât emtiası İhracat emtiası 1913/14 100 100 1927 175 125 1928 173 124 1929 171 118 1930 149 85 Yani itbalât emtiamızı, 1930senesinde 1913 senesine nispetle * 49 daha pahalıya alıyoruz Ve ihracat emtaamızı ise *< 15 daha ucuza satıyoruz. Yani hem satarken, hem satın alırken, iki tarafh zarardayız. Bu ne demektir? Bu, Türkiye iktisadiyatının dünya piyasa- sına olan tabiiyeti gittikçe artıyor demektir. Yani Türkiye muayyen kıymetteki ithalât emtiasını ödeyebilmek için git- tikçe daha fazla kıymette ihracat yapmak mecburiyetindedir. Yapamadığı taktirde, ticaret müvazenesindeki açığın giltikçe ariması, yahut ithalâtımızım tahdit olunması zaruridir. Halbuki, gittikçe daha fazla ihracat yapmak, hariç piyasa- ların alım kabiliyetine bağlıdır. Piliyoruz ki, dünya ticaret hacmi gittikçe daralıyor ve hariç pazarlar gittikçe kapanıyor. İhracatımızı kıymetlendirmek ve arttırmak, hiç şüphesiz ki, Üzerinde durulacak en &saslı dâvalardan biridir. Bu noktada mümkün olanın âzamisini elde etmiş olmadığı- mız da muhakkaklır. Fakat mes'eleyi yalnız bu cepheden halle çalışmak.. İşte bu, kâfi değildir. 15