AKİS Demirelin üç yüzü "Demokratın babası, Adaletin tohumu, Rahmetlinin boşluğunu dolduran" lardır? Niçin bizi rahat çalışamaz hale Eetirmişlerdir?" Bölükbaşı, oturduğu yer- den söyle e vermişti: — Menderes, bu mevzuda çok dertlisin. Bir kanun çıkar da rahat et!" Nitekim o kanun çıkarılmıştır. Kanunun gerekçesinde şöyle denili- yordu: "Bütün demokratik idare- lerde, hürriyetlerin okullanılması- nın yanlış yönlere sürüklenmesine engel olmak ve tecavüzlerden koru- mak için tedbirler alınmıştır.." 1956 yılında yine bir seçim önce- si yaşanılıyor ve, kaderin tuhaf cil- vesi, İktidar Meclise yeni kısıtlama ve şiddet kanunları getiriyordu. Gerekçe yine, "hürriyetleri ve de- mokrasiyi sağlam teminata bağla- m . 1956 Basın Kanunu görüş- melerinde Menderes, "Muhterem arkadaşlar! Biz bu kanunla şimdi hakiki hürriyetin temelini atmakta- z" demişti. Bugün de Temel Haklar Kanunu getirilirken yine ohürriyetten dem vurulmaktadır! Daima, bu baskı ka- nunları getirilirken, zamanın muha- lefeti, fikir adamları ve profesörleri iktidarı ikaz etmişler, antidemokra- tik bir gidişin tehlikelerini söyle- mişlerdir. Ama daima aynı cevapla karşılaşılmıştır. Bu cevap, 1956'da Menderesin dili ite şu idi: "— Antidemokratik kanunlar yok! O gün olduğu gibi bugün de profesörler hazırlamış gibi, onun mânasını idrak ettiği şekilde söylü- I Nisan 1967 yor. Ondan sonra "anayasaya muha- lif kanunlar' diyor Sözünün tam bu noktasında Menderesin eklediği manalı cümle- ye dikkat edilmelidir. Çünkü şimdi de bu, aynen tekrar edilmektedir: — Anayasaya muhalif kanunlar olmaz! Şimdi, Menderese ait olan bu parlak cümleyi, aşağı yukarı aynen, bir başka Başbakan, Demirel tek- rarlamaktadır. Bu dünya görüşüne göre iktida- ra yönelen tenkitler hep, "hürriyetle- rin suistimali"dir, bunları önlemek ise ne antidemokratik, ne de hürri- yetleri zedeleyicidir. 18 Nisan 1960 günü Mecliste görüşülmeğe başla- nan ve Tahkikat Komisyonu kurul- masını teklif eden, Baha Akşit ve Mazlum Kayalar imzalı önergenin gerekçesinde ise şöyle deniliyordu: "Memlekette hakiki bir hürriyet nizamının kurulması, huzur ve sü- künun tesisi, seçimlerin biç kimse- nin şüphesine, tereddüdüne, endişe- sine, korkusuna, itimatsızlığına en küçük bir imkân bırakmıyacak sa- lim, temiz ve dürüst şartlar içinde yapılması, nihayet, gittikçe büyü- yen hadiseler halinde kendisini gös- teren kanlı kardeş kavgalarını önli- yecek kesin çarelerin bulunması buna mütevakkıf görülmektedir." Görüldüğü gibi, her şey "hürri- yet için" yapılmıştır. Bütün bu dav- ranışlar Charlotte Corday'ın ünlü sözüne ne kadar uygundur: "Zaval- lı hürriyet; senin adına ne cinayet- YURTTA OLUP BİTENLER ler işleniyor!" İşin komik tarafı, Corday'in bu sö- zünü, o zamanlar, Muhalefetin dav- ranışlarını tenkit için DP milletve- tl Behzat Bilgin hatırlatmıştı! m de, hürriyetleri dinamitleyen tedbirleri Meclis kürsüsünden sa- vunduğu bir sırada... Profesörlere, Üniversiteye karşı takınılan tutumda da bir değişiklik yoktur. Menderes, 1956'da yumuşak şekilde tarizde bulunduğu profe- sörlere, 1960'da Tahkikat Komisyo- nu kabul edildiği sıralarda artık "kara cübbeliler" demekte ve Üni- versiteyi aslında, Ekrem Şerif Ege- li tipinde, kendisini koltuklayan birkaç profesörün temsil ettiğini iddia etmekteydi. Ü i rel "3-5 o profesörün temsil edemiyeceğini" Üniversiteyi söylerken, 7