HAFTANIN İÇİNDEN Uçuruma giden yol Türkiyede iktidarların sonu, ayetin çevrelen karşı- ya almakla gelir. Türkiyede bir iktidar aydın çev- releri karşısına aldı mı, sade gidecek değil, fena da gidecek demektir. Geniş halk kütleleri bütün demok- Tetik ülkelerde olduğu gibi elbette ki bizde de büyük kuvvettir. Onun oyu alınmaksızın iktidara Türkiz onun oyuna rağmen iktidarda kalınmaz. Ama Tür çok ilerlemiş bir batılı e PE ülke olmadığı için halk kütlelerine eş önemde bir kuvvet, aydın çevre- lerdir. Aydın çevreler, besik snpİai halinde -Baş- bakanın kulakları çınlasın- memleketin gerçek ida- recileridir. Bu durum memleketin anayasasında, şüp- hesiz, bir madde halinde yazdı değildir. Bu, eşyanın tabiatının basit bir icabıdır ve basiretli iktidarlar bunun gereğini yapan iktidarlardır. Halk kütlelerini umursamaksızın sürdürülen bir idarenin başına ge- lecek olan, 1950'nin bir. Mayıs gününde meydana çık- mıştır. Aydın çevreleri umursamaksızın, onları kü- çük görerek yürütülen bir iktidarın âkibetinin Er ola- cağı da 1960'ın bir Mayıs gününde belli olmuştur. Tür- kiye bugün öyle bir ortama sahiptir ki halk illa de, yn çevreler de aynı paralelde birleştirilebilir. Cc. H.P nin, Ortanın Solu m bunu yapmakta olduğunu görmemek imkânı yokt Buna mukabil A.P. tam ters yolun üstünde görünmektedir. Demirelin iktidarından halk, bilhas- sa iktisadi dn aradığını bulamamışken ve De- mirel "kör , parmağım gözüne" durumundaki pa- halılığı Eri 'kalkışarak insanların damarına basar- ken aynı Başbakanın bir takım talihsiz beyanları, ta- lihsiz çıkışları aydın çevreleri ayağa kaldırmıştır. Gerçi Demirel aydın çevrelerin bazı Mn hoşuna giden ve kendi hatalı hikigiinin yönünde sö; ler işitmiyor değildir. Bunlar ona hak yöhdiklerini yüksek sesle pek ii ifade etrne kteliliizei Ama bun- ların, mensubu oldukları müesseselerin - Tup- larının- gerçek temsilcileri sayılabilecekleri pek şüp- helidir. Adnan Menderes, uzun düşünebilmek imkânı- nı bulduğu Yassıadada her halde Üniversiteyi Ekrem Şerif Egeli, Orduyu Rüştü Erdelhun ve muhalif bası- nı Falih Rıfkı Atay sanmak suretiyle ne vahim bir hata işlemiş olduğunu farketmiştir. Şartlar tamam olduğunda muhalif basın Menderesi bir ateşten göm- lek gibi sarmış, Üniversite bir anda ayaklanmış ve genç Ordu nihai darbeyi tam bir kesinlikle indirmiş- tir. Güvenilen halk kütlelerinin » desteği ise, o tarihte ayakların e çoktan kaymıştı. Süleyman Demirel son zamanlara kadar memle- ketin Ey ei bir çatışmaya girmeme iŞiB başarıyla devam ettirmiştir. Belki "koyunun bulun madığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir" e sefesinin İcabı, Demirel, A.P. Büyük Kongresinde ra- kibi Saadettin Bilgiçe karşı mücadelesinde aydın çev- releri arkasında bulmuştur. Gerçi daha sonraları pa- tates fabrikası vaadleri, "İstanbula köprü yapacağız dediysek hemen yapacağız demedik ya.." hafiflikleri, "biz sandıktan çıktık" tekerlemeleri A.P. Genel Baş- kanını bu çevrelerde türlü latifelerin konusu yapmış- I Nisan 1967 Metin TOKER tır ama bir açık tartışma açılmamıştır. Bu tartışma- nın nasıl açıldığım Başbakan bir sükünet zamanında endi kendine düşünürse büyük ihtilâfların bazen ne ufak gaflardan çıktığı gerçeğini pek istifadeli olacak tarzda görebilir. Demirlin Bakanları, hattâ kendisi bir "Temel hak ve "hürriyetler kanunu"nun düşünüldüğünü açık- lamışlar, sonra Adalet Bakanlığında bunun hazırlığı- na başlandığı öğrenilmiştir. Bunu, hazırlanan li lardan birinin yayınlanması takip etmiştir. Adalet Ba- kanı tasarının varlığını doğrulamıştır. Böyle bir hal- de, olgun her memlekette, hele o memleket halkının ağızı sütten yanmışsa, derhal bir tartışma açılır. Be- liren niyetler üniversite tarafından ilmi açıdan ince- lenir, basında polemikler başlar. Bizde de böyle ol- muştur. Ne var, bunda? Halbuki Başbakan bir sinirli ruh haletinin içine girmiştir ve şu anda her yeni kelâmı bir yeni yarayı kendisine vermektedir. "Ortada bir kanun mu var ki, tartışması yapılıyor" demiştir. Halbuki tartışmanın faydalısı, tasarılar üzerinde yapılır. “Kanunu kimin yapacağı Anayasada tasrih edilmiştir. Kendilerini bu- nun üstünde yetkilere sahip sanmaya m hakkı yoktur” demiştir. Halbuki kimse "kanunu ben yapa- yım" dememekte, kanunu yapacak olan Parlâmentoya ışık tutmaya çalışmaktadır. "Demokrasilerde baskı grupları tanımam ben" demiştir. Halbuki, tanır veya tanımaz, ama her rejimde baskı gruplarının Kanli diyeti en a İRİ m e Bundan Başbakanın ve on A.P. kalemi mşörlerinin, Menderes "devrinde “olduğ “ibi, hoşlarına gitmeyen profesörlere tecavüzleri Mn Demirel "Dört, beş kişi mi Üniversiteyi temsil edecek?" demiştir Halbuki bazı profesörler şahısları adına, ama bazı da üniversite kurulları o sıfatlarıyla fikir söylemişlerdir. Bu, bir A.P. milletvekili yazarın kaleminden çıkma- dır: "Böylesine, ruhu ve fikri satılmış ilim adamları hüviyetine bürünmüş kimseleri» (o mevcudiyetini gör- dükçe kendimizden ,utanıyoruz. Bunlar adam değil, bunlar insan değil.." Bir başka A.P. organı ise geçmi- ni ln hortlatmıştır: "Karacüppeliler, haddinizi bi- “Bu, A.P. ile aydın çevreleri, daha A.P. İktidarının ikinci yılında boğaz boğaza getirmeye yetmiştir ve en az insaflı li Lea Her mi Başbakanı hatalı bulmaması güçtür. Gönül isterdi ki Türkiyede artık bir Başbakan, böyle balleriz şöyle diyecek ka- dar bir basiretin sahibi olsun: anmış olan, hiç kimseyi, hele Hüküme- ti hiç i ilzam etmeyen bir tasarıdır. Ama bu vesileyle kamuoyunun fikirlerinin, görüşlerinin belli olması is- tifade sağlamıştır. Bu arada, mütalealarından dolayı ilim adamlarımız da büyük hizmet yapmışlardır. Ge- yu mutlaka uyaracaktır ve bu, belli ve meşru mak- satlarla istediğimiz kanunun bu maksada en uygun şekilde çıkmasını kolaylaştıracaktır." Acaba bir Başbakanın bu tutumu takınması pek mi zordu?