SOSYAL HAYAT yu oyunumda cevaplar ve size sor- durtmazdım herhalde, değil (oOmi? Bekliyoruz" cevabını verdi. Dekorasyon Karışık eşya İs dekorasyonda en önemli şey, ki- şiliğin (o yansıtılabilmesi ve kulla- nılan eşyalarla bunların kullanılış şekillerinin bir özellik taşımasıdır. Bugün "karışık eşya" modası da bu prensibin etkisi altında bir hayli tu- tunmuş durumdadır. Örneğin, 1925 yılından kalmış güzel bir parça, bu- günen modem eşyaların bir ta- mamlayıcısı olarak kullanılmakla, modem dolaplı ve modern şifoni- yerli bir odada eski zamandan kal- ma bir pirinç karyola yadırganma- maktadır. Ancak, bütün bu eşyala- rın değişik ve ilginç bir şekilde dü- zenlenmesi ve kişiliğin bir ifadesi olabilmesi de şarttır. Örneğin, şık bir oturma odasında çok geniş, bol yastıklı, rahat, modem bir divan, bir Madam Recamier koltuğu, bir rocking chair, bir çin kahve masa- sı, birkaç tane eski zaman sandal- yesi ile geniş bir puf vardır. Fakat bütün bu değişik eşyalar birbirine uygun kumaşlarla kaplanmış, per- deler ahengi bozmıyacak şekilde se- çilmiştir. o Odanın iki duvarı boy- danboya tablolarla kaplıdır ve âde- AKİS ta bir galeriyi hatırlatmaktadır. Bir köşede, yerde de büyük tablo röp- rodüksiyon albümleri bulunmakta- dır. Ev sahibinin herşeyden önce sanata önem verdiği, kişiliği mey- dana çıkmaktadır. Tablo yerine si- lâh koleksiyonu, antika, kitap, fo- toğraf veya herhangi birşey de o- daya aynı özelliği verebilecektir. Mesele, konulan eşyaların değerin- den çok, bu eşyaların, sahipleri ile ci- lan ilgisinde ve bir merakı ifade e- debilmesindedir. Evini zengin tab- lolarla donatamıyan bir sanatse- ver, aynı işi röprodüksiyonlarla da yapabilir. Yeter ki bunlar iyi seçil- miş ve gerçekten zevkli şeyler ola- bilsin. Bayram Manzarası Bayram tatili, iç turizm bakımından gerçekten ya- rarlı oldu. Otobüsler, vapurlar, trenler ve araba- lar dolup taştı. Güneyde bile henüz deniz mevsimi başlamadığı için, turistler her yöne iltifat ettiler; Türkiyemizin doyum olmaz tabii güzelliklerini, paha biçilmez tarihi eserlerini ve bu cennet içinde, aç ve perişan yaşıyan insanlarımızı bir defa daha yakından görmek i nm ular. rçi herkesin, herseyi A gibi gördüğünü söylemek mümkün değildir . Özel arabalarıyla bir köyün kıyısından seçerken, kendilerini selâmlıyan çocukların çıplak ayaklarını, soluk ken göremeyip, yollardaki parlak trafi- ge bakarak "Türkiye hamdolsun kalkmıyor, bayram- da da kimse erim kalmadı" diyenlerimiz de pek çoktur» Hele bu kimselere Türkiyedeki milli gelir e- şitsizliğinden söz ediniz, bunu rakkamlarla dile ge- tirmeye çalışınız veya özel arabalara ürkek gözlerle bakan, bazen onları selâmlayıp bazen taşa tutan köy çocuklarının hiçbirisinin yüksek öğrenim yapma im- kânı olmadığını, ilkokul yerine de çoğunun nur ders- hanelerinden feyz aldığım anlatınız, en şanslısının an- cak imam-hatip okuluna gidebileceğini, Türkiyede köy çocuğuna bütün öğrenim yollarının kapalı bulundu- Şunu söyleyiniz, bakınız nasıl yüzleri kızaracak, nasıl öfkeleneceklerdir. Ama kızarmaları utançtan ve öf- keleri birşey yapamamaktan değil, gerçeklerin söy- lenmesindendir. Türkiyede bugün, gerçeklerin söy- lenmesini istemiyen iki grup insan mevcuttur. Birin- ciler, Türkiyedeki bozuk düzenden yararlanan, onun düzelmesini hiçbir zaman istemiyen çıkarcılar; ikin- ellerse, yan gelip tatile giden ve rahatlarının bozul- masını istemiyenlerdir. Tatile gitmek suç değildir ta- bii. Ama Türkiyede herkesin tatil yapabildiğini düşün- mek, buna kendi kendisini inandırmak, görmesini bil- memek, görenlere kızmak, bir toplumu tedbirler kanunu ile kör ve dilsiz hale getirebilmeyi düşün- mek elbette ki suçtur. Bayram, Türkiyenin güzelliklerini görmek için 30 yeni bir vesile oldu. Ama, önemli olan bu değil. Tür- kiyenin güzelliklerini, cennet gibi kıyılarını, dağları- ni, ovalarım görmeden de biliyoruz, ama asıl önemli- , çirkinlikleri de gördük. Eş-dost hatırı için, parti pripisindabı için, sözde turist celbetmek için düşü- nülmüş otel kredilerinin kimlere ve nasıl verildiğini, fırsatçıların, iki kuruşunu biraraya getirip tatile gi- den vatandaşı nasıl soyduklarını ve halkımızın çoğun- lukla turizm eğitiminden ne kadar habersiz olduğu- nu gördük. İki yabancı, bayram tatilini Güneyin pırıl pırıl bir ilinde geçirmek istemişler. Gitmişler, fakat yer yok. Nihayet, kendilerine bir pansiyon bulunmuş. Daha doğrusu, bir ev, yabancıları sokakta bırakma- mak için onları kabul edebileceğini söylemiş. Ama tabii, özel tarife ile, yani 3 gün için 900 lira!.. Yaban- cılar çaresiz kalmışlar. Kalmışlar ama, bu cenneti de biraz pahalı bulduklarını söyliyerek dönmüşler. Da- hası var; 30 liralık otobüs biletleri bayram için 30 li- raya fırlamıştı. Dönüş biletleri ise yeniden zam gör- dü.! Turizm anlayışının memleketimizde, gitgide yeni bir fahiş kazanç, yeni bir kolay kazanç vesilesi ola- rak geliştiğini, bunun da tatile yalnız güzel yerler ve tarihi eserler görmek için değil, biraz da eğlenmek ve dinlenmek, parasını da iyi değerlendirmek için gi- den yabancı turistleri kaçıracak bir nitelik kazana- bileceğini bu bayramda gördük. Bir yandan yararlanamadığımız uçsuz bucaksız bir güzellik ve zenginlik, bu güzelliğin ve zenginliğin İçinde koyu bir yoksulluk, bir yandan küçük imkânla- rı sömüren fırsatçılık ve yine bir yandan bu yoksul- luğu ve bunu doğuran bozuk düzenin görülmesini ve söylenmesini istemiyen, gerçekleri gömmek için çare arayan bir zihniyet ve en acısı da, bunun Başbakanın ağzından dile getirilişi... İşte, bu bayram benim gördüklerim!.. Jale CANDAN I Nisan 1967