SİNEMA Filmler Doğru Yolun Yolcusu Yurt dışındaki uluslararası bir fes- tivale katılan ilk uzun (metrajlı ve konulu bir Türk filminin, "Kırık Çanaklar'ın rejisörü Memduh Ünün ilgiyi üzerine çekmesi, "Üç Arka- daş'la -1958- başladı. Senaryosunu dokuz kişinin yazdığı "Üç Arkadaş" filmi, herşeyden önce bir iyiniyet gösterisidir ve kendi gerçeklerimize toz pembe gözlükler arkasından bak- maktadır. Buna karşılık Ün, küçük insanların yaşayışlarını en ince ay- rıntılarına kadar verme çabasındadır ve bunu da gerçekçi olmaktan çok, gerçekten uzaklaşarak fantezi ve a- ya karşılığını Gl al- lı. Aldı ama, bu defa rejisörünü -bu beklenmedik. başarı- yanlış a. sürüklemekte de gecikmedi. kadaş"tan sonra e m. Ün filmleri -"Mahallenin Sevgilisi", "Kı- rık Çanaklar” ve > “Ölüm Peşimizde"- rejisörünün bu yanlış yol oürünleri- dir. Hele "Mahallenin Sevgilisi", aşa- ğı yukarı "Üç Arkadaş'la Metin Erk- sanın "Hicran Yarası"nın pek az de- ğişikliğe uğramış başka bir o versi- yonu sayılabilir. Başarıdan sonra ge- len bu kendi kendini çelmeleme, bir başka açıda, "Kırık Çanaklar'da da kendini gösterir. Yabancı bir yazarın oyunun sinemaya ve Tü top- lum yaşayışına uygulanan ("Kırık Çanaklar" -uygulamayı yapan senar- yocularının Türkiyenin gerçeklerini tersyüz etmeleri yüzünden-, doğru yol çevrelerinde dolaşan, fakat bir- türlü çizgi içine giremeyen Üne a- yakbağı olmaktadır. "Kırık Çanak- lar"ın arkasından çıkarılan “Ölüm Peşimizde", teknik bakımdan bir ye- re kadar Osman F. Sedene karsı Si karılmış bir ustalık şin içine teknik gösteri girince, konu önemini kaybetmiştir. Çevre ise, konudan büsbütün ayrılmış ve “Ölüm Peşimizde" başdöndürücü bir film olmuştur. Memduh Ün, Türkiyenin gerçeklerini yansıtma çabasından ar- simin ortalarına doğru gösterilen bir Kerime Nadir uygulaması "Boş Yu- va" ise, bağlanan umutların yersiz- liğini ve boşluğunu ortaya koymak- tadır. Orhan Kemal yetişiyor A ynı rejisörün son filmi "Avare fisindeki acayip iniş ve çıkışları ha- AKİS, 22 OCAK 1962 kiminden, yine şaşırtıcı bir filmdir. Konu, günümüzün gerçekçi Türk yazarları arasında sağlam bir ada sahip Orhan Kemalin "Devlet Ku- şu" adlı romanından alınmıştır. As- ---da yazarın bu Tomanı, kitapları a- rasında en güçsüz olanıdır. Ama, hikayenin yerli filmlerin isterlerine ve basma kalıplığına uygun yanla- rıyla daha başlangıçta prodüktörle- rin ilgisini üzerine çekmiştir. "Ava- re Mustafa'nın kişileri, yazarı Orhan Kemalin ' yakından tanıyıp (bildiği kişiler ve hikaye de onların çev- resinde dönen gerçeklere sırt daya- mış çeşitli olaylar zincirlemesidir. Toplumsal gerçekçiliği ağır. basan romanın bu yanı, senaryocular -A- Korkulu kad, Refiğ ve Ün- tarafından romana bağlılığın dışında ve yerli filmlerin kilse gerçekçiliğine uygulanarak ak- tarılmıştır. ün kendi yönünden ilk başarısı, “Üç Arkadaşım fantezi havasını ortadan kaldırıp daha sağ- lam, daha inandırıcı bir ortama doğ- ru dümen kırmasıdır ki, "Avare Mus- tafa" bu bakımlardan doğru Orantılı bi ü erçeğine , kaymaktadır. yenin masallaştığı Ni yok değildir. Fakat doz, bu kene "Üç Arkadaş"la kıyaslanmaya- cak kadar iyi ayarlanmıştır. Eldeki malzeme, zorlandığı takdirde gerçek- le zaten gevşek olan bağından kur- tulacak ve fanteziye doğru hızla gi- decektir. Bütünüyle değilse, bile yer yer kurtulma ve kaçma oluşlarına "Avare Mustafa"da rastlanıyor. Ki- şilerden Babanın -Mümtaz Ener- ve Saltanat T. KAKINÇ Star sistemi", bir ülke sinemasını değer yönünden çok, endüstri ola- günkü durumu bu rak ileriye götürür. Hollywood sinemasının İngiliz, Fransız ve İtalyan sinemalarının emaların ba Gelişme yolundaki sin. ünkü durumları da böyleydi. düşmanlarından sayılan "Star sis- temi" ile bir çeşit yıldız nr gitmek, < yıkılmasına imkân olmayan bir yıldızlar s. mektir. Yıldızlar üze- rine kurulu türlü hikayelerle Sişirilip seyirci gözünde büyütülenler, son- radan prodüktörün de üstünde bir güce sahip olmaktadırlar. Faydası kendisine, zararı prodüktörüne ve dolayısıyla sinemayadır. Gerçi, başka ülke sinemalarında yıldız oyuncular bu güçlerine dayanarak ba- gımsız çalışmalara yönelmektedirler ama, Türkiyede bir iki küçük ba- ğımsız kıpırdanış, sinema yararına olmaktan çok, "yıldız"ın kendi ya- adır. 1961-62 yeni sinema mevsimine, yurdumuzda, bu yıldızlar ağla tının en şiddetlendiği bir dönemde girildi. Hâkimiyeti, üç erkek v kadın oyuncu ellerinde tatmaktadırlar. Çevrilen yüz Şu kadar film, bu beş yıldız oyuncu arasında -âdeta-paylaştırılmıştır. rimiz de yine bu beş oyuncuya uygun düşen konulan ele almakta ve işlemektedir. O yüzden, bu yıl, filmlerimizin büyük ço; uğunda birbirlerinin gözleri- ne baygın baygın bakıp karşılıklı içli aşk sözleri söyleyen bir delikanlı ile bir genç kızın marazi aşk serüvenleriyle, yumruğuna kuvvetli, çap- --n bir yerli Mike Hammer kırması hafiyenin ve Şehir Tiyatrosu, Al- man, Arap ve Hint filmciliği geleneğine bağlı bir masum ,“kız"ın türlü tuhaflıkları mim İl İyi, ya da kötü bir sinema eğitiminden geç- memiş seyircimizi ve hep ayni kişilerin usanç veren değişmez hikaye- lerdeki kahramanlıklarını Sri in tepkisini hiç hesaba katmayan prodüktör, daha mevsimin başlarında çeşitli işletme zorluklarıyla kar- şılaşmıştır ki, bu da, son derece tabiidir. Hep aynı kişilerin filmlerini seyretmekten, iel eye gelmeğe paşlarışıı. b Bundan dolayıdır yuncuların o yuncul ki saltanatı sürdür n yıldız yaptıkları film- — beklenen ilgi da. “Mevcut 600 sinema ortalama 32 hafta ile bu değirmenin döndürülemeyeceğini bilmek iin prodüktör dehasına sahip olmaya hiç te lüzum yoktur ve yurdumuz- daki bu 600 sinemanın ancak yarısı ya da yandan biraz fazlası yerli film geçmektedir. Bu 300 sinemanın 32 birinci vizyon haftasında dur- madan beş yıldız oyuncunun bir filmini çıkarıp öbürünü taktığı düşü- nülürse, filmciliğimizin kendi kendine nasıl korkunç bir oyun oynadığı kolaylıkla -ayrıca ca bütün acılığı ve bütün gülünçlüğü ile ortaya çıkar, önemli olan, başkasının başarısını taklit değil, kendisine alt olanı devam ettirmektir. Türk filmciliği, henüz bu gerçeği anlıyamadı. 33