sesin içinden dilediğini seçip alabil- menin, dileği bir biçime sokabilme- nin mutluluğu, durup dinlenmeden dolaşıp durmanın yorgunluğu onu şöyle bir rahat koltuğa oturtur. Kafasının içinde, düzene, biçime girmiş seslerin uygun adım geçiş- leri vardır. Yorulmuş ama yenilme- miştir. Özellikle müzik sanatıyla uğra- şan sanatçılarla konuştukça bir gerçek iyice beliriyor. Sanatçının gelişebilmesi, yetişebilmesi için bir ortam bulması gerekli. Bu ortamı önce aile çevresi hazırlıyor. Okul, olsa olsa bilgi yönünden bir destek, bir' yardımcı. Herşeyden önce, anla- yışlı bir aile çevresi. Gökten zembil- le inmiyor ki sanatçı denilen adam. Bir kişiyi sanatçı yapacak, iyi, ye- tişkin sanatçı yapacak yeteneklerin bir yerlerden besilenmesi, uygun bir ortamda yeşermesi gerekiyor. Ne- rede bulacak bunu ? Ailede. İşte Ne- vit Kodallı. Mersinde doğmuş, ilk, orta öğrenimini Mersinde yapmış bir çocuğun, özellikle batı müziği- ne karşı, bir eğilimi nasıl olur? Ol- masına olur belki ama, bizim ülke- mizin koşulları çoklukla önler bu e- ğilimi. Başka bir yöne çevirir. Me- selâ Nevit Kodallınm müziğe karşı olan eğilimi onu bir alaturkacı yap- saydı, olağan sayılabilirdi. Ortam, ülkenin genel ortamı, kişiyi o yöne İter çünkü. Bun yıl ön- ce bir Anadolu şehrinde doğup bü- yümekte olan bir çocuğun, bugün karşımıza önde gelen bir kompozi- tör olarak çıkması, bu ortamı bula- bilmesi konusunda düşünülmeli de- gil midir? Anlatanca Kodallı, aile- nin önemi olanca açıklığı, seçikli- ğiyle ortaya çıkıverdi. Kodallılar beş kardeş. En küçük- leri Nevit. Ablasıyla ağabeyleri a- matör muzisyenmişler. Ablası pi- yano çalarmış. Büyük ağabeysi ke- man, viyolonsel, mandolin çalar, küçük kompozisyonlar yaparmış. Bir ağabeysi keman, biri de mando- lin çalarmış. Nevit Kodallı da man- dolinle işe başlamış. Daha dokuz on yanlarındayken çalmaya başlamış. Hep batı müziğinden parçalar ça- larlarmış. Evlerinde bir kuartet ya- parlar, aile içinde konserler verir- termiş. Nevit Kodallıyı (o kompozi- tör yapan Mersinin havası değil, ailenin havası. Ailede bulduğu uy- AKİS, 15 MAYIS 1961 gun ortam. Ablasının piyanosu, ağa- beylerinin kemanları, mandolinleri. Özellikle de onların batı müziğini çalmaları. Ablasıyla ağabeyleri ala- turkacı olsalardı ne olurdu acaba? Herhalde Nevit Kodallı bir alatur- kacı olurdu. Gene severdi müziği ama içinde bulunduğu ortam, onun yeteneğini böyle değil de şöyle ge- liştirirdi. İyi ki, batı gereklerini kav- ramış, sevmiş, anlamış bir aile çev- resi eler Nevit Kodallının. Yok- sa, bize şimdi uyuşturucu bap gibi alaturka besteler yapacaktı. Tanrı korumuş! Nevit Kodallı böyle diyor. Diyor ki: — Uyuşturucu madde kullan- mayı kanun yasak etmiştir. Ağır cezası var. Afyon izne bağlı olarak ekimi yapılan bir bitkidir. Esrar kullanmak yasaktır. Peki bu alatur- ka müziği çalmak neden yasak değil? Bu Türk müziği değildir. Pi- yasada dolaşıp duran, radyolarımı- zın da elinden geldiğince sabah ak- şam yaymaya çalıştığı müzik, bi- zim müziğimiz değildir. Uyuşturu- cu bir maddedir bu. Yeterliğini yi- tirmiş bir müziktir. Bu bir çeşit halka afyon yutturmak demektir. Suç değil mi?" Peki ne yapmalı? Ne rm Ü n kur- tarmalı ülkeyi? Nevit Kodallıya bunu soruyorum. Cevabı, kısa ve kesin: — Uzun boylu düşünmeğe ihti- yaç yok" diyor. "Ne yapacağımız gün gibi belli. Örneğimiz var. Ata- türkün, yalnız Atatürkün dediğini yapmak. O kadar. Dönüp dolaşıyoruz hangi alanda olursa olsun, hep gelip Atatürkte, onun düşüncelerinde okurtuluşumu- zu yoruz. Ama bir türlü Ata- türkün dediklerini olduğu gibi, an- lamına, ruhuna en uygun şekilde uygulayamıyoruz. Sanıyoruz ki, "A- tatürk izindeyiz!" demek, Atatür- kün izinde olmaktır! Değil işte. Ne demiş Atatürk? Demiş ki: "Bir mil- letin yeni değişikliğinde ölçü, mu- sikide değişikliği alabilmesi, kavra- yabilmesidir. Bugün dinletilmeye yeltenilen musiki, yüz ağartacak değerde olmaktan Uzaktır. Bunu a- çıkça bilmeliyiz. Milli ince duygu- ları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, on- ları bir gün önce, genel son musi- ki kurallarına göre işlemek gere- kir. Ancak bu sayede, Türk i musikisi ri evrensel mu- sikide yerini alabilir Nevit Kodallıyla bu konu üzerin- de uzun uzun konuştuk. Kodallı, ilk bestesini daha on yaşlarındayken “İki mandolin ve gitar için trio" adıyla yapmış. Ortaokuldan sonra Konservatuara girmiş. Necil Kâ- zım Aksesle kompozisyon çalışmış. Kendisinden bir yıl sonra Konser- vatuara giren Bülent Arelle birlik- te, bir sınıf atlıyarak 1947 de kom- pozisyon ve orkestra şefliği bölüm- lerini bitirmiş. Aynı yıl Avrupa sı- navını kazanmış, Pariste "Ecole Normale de Musigue"e devam et- miş. Ünlü kompozitör Arthur Ho- negger'le kompozisyon çalışmış. 1953 de Türkiyeye dönmüş. Daha armoni sınıfındayken "Piyano için Destan' adlı kompozisyonu öğren- ci konserinde çalınmış. Kendisi kompozisyon adını verebileceği eser terini 1945 den sonra yaptığını söy- lüyor. "Üç Piyano Parçası", "Yay- lı Sazlar Seksteti", "Poemter" altında şan ve piyano için bir al- büm, "Orkestra için süit", "Senfo- ni", "Sinfonietta", “Piyano Sona- ta" şan ve piyano için “Pastiş-Üç Benzetme", "Atatürk Oratoryosu”, “Keman için Poem", "İki Lied" Van Gogh Operası, “Gari Şarkılar Albümü" yaptığı bestelerin başlıca- ları. Bir de Antigone'yi Bale Pan- domim yapmış. Bestelerimin birço- ğu batı ülkelerinde ve festivallerde sık sık çalmıyor. Bazıları da Türki- yede çalınmış. Oratoryo, Van Gogh ve başka eserler. Ama Türk Kom- pozitörlerinin eserlerinin, Türkiye- de neden daha çok çalınması yolu- na gidilmez? Bu işin hikmeti sual olunmaz. Ayrı ve acı bir yara bu. Ama Kodallı, şimdi yeni bir opera- nm üzerinde çalışıyor. Gerçek Türk müziğini Kodallı- lar, Usmanbaşlar, Areller, Saygun- lar, Aksesler, Erkinler gibi sanat- çılar kuruyor. Değerleri bilinecek. Ama biraz geç. 29