15 Mayıs 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

15 Mayıs 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SANATÇI DÜNYASI NEVİT KODALLI | Iham" denilen şimşek gibi bir şeymiş! Sanatçı herhangi bir o- layı yüreğinde duyar, yaşarmış son- ta yere ! Şiirse şiir, besteyse bes- BE te, her ney: ir başkası da şu: Bu "ilham" denilen şey, bir kuşmuş! Gözle gö- rülmez, elle tutulmaz, nerelerde, na- sıl yaşadığı bilinmez bir kuş. İşte o kuş, sanatçı denilen kişilerle ahbab- lık edermiş yalnız. Ama sanatçıya bile görünmezmiş. Gelir omuzbaşı- na konarmış, kulağına usul usul, "cik.. cik.. ciik.." diye ötermiş. Bun- bilirseniz tutun. O "İlham un "cik.. cik ciik.." leri var ya, İşte onlar, sanatçının kaleminden şiir olur dökülür, beste olur çıkar- mış! Nevit Kodallıyla konuşurken ak- luma geldi, sorayım dedim. Sordum: — Senin" dedim, "İlhamın şimşek gibi mi çakar, yoksa kuş gi- bi mi öter? Hangi çeşittendir?" Birden duraladı. Yüzüme baktı. Hani kendisiyle eğleniyor diye. Anlattım. Geçenlerde bir yer- de konuşurken, bir aydın kişi sanat- çının nasıl olması gerektiğini, ese- rini nasıl yazabileceğini açık açık, kesin yargılarla anlatmıştı bana. Ona göre ilham "şimşek"ti. Daha önceleri de "kuş" olduğunu söyle- mişlerdi. Ben de iki arada bir derede kaldım. Kuş mu, şimşek mi? Ner- den bilirim? Hazır karşımda bir sa- natçı oturuyor. Bir besteci. Senfo- niler, oratoryolar, sonatlar bestele- ülkelerde besteleri ça- i. Bu işin en iyisini o bilir dedim. Öğreneyim de merak- tan kurtulayım. Bunları anlatınca Nevit Kodallıya, başladı Uzun uzun güldü İçimden, tamam dedim Kodallının "İlham"ı ne kuş, M. Sunullah ARISOY ne şimşek. Bir başka çeşitten de- mek bununki. Gülmeyle falan geli- yor. İster misin, şimdi şöyle ivedice bir beste yapıversin şuracıkta! — Ben İlhamın böylesine hiç rastlamadım kardeşim!" dedi." Se- nin anlattıklarını dinleyince bana hiç İlham gelmediğini anladım. De- mek yok benim İlhamım!" Olur şey değil! Hangi sanatçıy- la konuşsam buna benzer şeyler söylüyorlar. Bir, sanatçı olmıyan- lar tanıyor demek bu "İlhan'ı. Ki- mine kuş görünüyor, kimine şim- ek. Ama sanatçılardan hemen tanıyan yok. Sağlam, kalıcı sanat eseri ortaya koymanın "İlhan'la değil de, çalışmayla, bilgiyle, kılı kırk yaran bir işçilikle olduğunu söylüyorlar. Elbette bir etkilenme var, bir duyarlık var işin içinde. Ama öyle çakan şimşekler, öten kuşlar yok. Bir anda yazılıp, ortaya çıkıveren gerçek sanat eseri yok. Çevrenin, kişilerin, olayların sanat- çıda bir yankılanması oluyor. Sa- natçı bu yankılanmayı değerlendi- riyor, biçimlendiriyor, sonra eser ola rak ortaya çıkarıyor. Ama bir an- a olmuyor bütün işler. Bir çok “an"larda.. Yıllarca süreni var. Ne- vit Kodallı, Cahit Külebinin "Ata- türk Kurtuluş Savaşında" adlı u- zun şiirini bir "Atatürk Oratoryo- su' olarak besteleyebilmek için iki yıl çalışmış. "“— Senin anlattığın İlhamla o- lur mu bu?" dedi Düşündüm: Olmaz gerçekten öyleya tutun ki, Kodallının "İlham"ı şimşek çeşidinden olsun. İki yıl, sa- bah akşam kulağının dibinde, gözü- nün önünde şimşek çakmasına kim dayanabilir? Kuş da olsa öyle, İki yıl, Tanrının günü "cik.. cik.. ciik." sesi dinlenir mi? Nevit Kodallı otuzaltısında bir genç adam. Mersinli. Binbir sesten kurulu bir dünyası var. O dünya- dan derleyip, devşirdiği, yeni baş- tan biçimlediği, kurduğu sesleri biz- lere sunuyor. Çalışmaya durdu mu, ayaklarında derman kalmıyor. Piya- nosunun yakınında bir masa. Masa- da nota kağıdıyla bir kalem. Piyano açık. Kodallı ayakta. Odanın içinde bir aşağı bir yukarı, bir yukarı bir aşağı... Bu dikey gidiş gelişlerden bir şey çıkmadı mı, daire biçimi dönüşler başlıyor. Sancılı bir a- dam o sıralarda Kodallı. Evde si- nek sesi bile yok. Bir odanın içinde, bir Nevit Kodallı döner durur, do- laşır durur. Sonra hemen masaya koşturur, nota kağıdına kendi ses dünyasından çetin bir savaş 50- nunda çekip çıkardığı üç beş sesin İşaretini, notasını, dizer. Kuşku- landı mı o sesten, piyanosu yanın- da, hemen piyanonun başına geçer, bulduğu sesi çalar, dinler. Piyanoda önünü ardını bir iyice dener o sesin. Oldu oldu, olmadı mı ses gitti de- mektir. Gider. Sonra bir yenisi, bir başkası.. Ve böylece, bir eser için yüzler- ce, binlerce sesle kıyasıya bir sa- değişik, birbirinden başka binlerle AKİS, 15 MAYIS 1961

Bu sayıdan diğer sayfalar: