20 Hikmet -i Hükümet! Y assıada duruşmaları, günün heyecanı geçip te sular durulduğunda ek çok kimse için ibret dersi mahiyeti taşıyacak. Hukukçular, psi- kologlar, sosyologlar bunları dikkatle inceleyecekler ve insanlık için fay- dalı neticeler çıkaracaklar. Ama asıl politikacılar, devlet adamları, üze- rinde durulması gereken hususlar keşfedecekler. Bunların basında, hiç kimse şüphe etmesin, "hikmet-i hükümet" gelecek. Her şey gösteriyor ki devlet idaresi, memleket idaresi bir sanatsa, bu sanatın püf noktası "zemini ve zamanı seçebilme mehareti"dir. Böyle bir mehareti gösterebilmenin şartı ise, politikacının kendisini gündelik hâdiselerin dar çemberi içinden kurtarıp manzaraya kuşbakışı bakabili- mesidir. İşte, Esat Budakoğlu Başkan Başolun karşısında anlatıyor: Hakim teminatını yok eden meşhur 39. maddenin herkes aleyhindedir. Arkadaşları geliyorlar ve bunun kaldırılmasını istiyorlar. Budakoğlu Menderese koşuyor. Aaa! O da, aynı fikirdedir. Ama.. Evet, işin bir aması vardır. Ama, "zaman müsait değildir!" Niçin? artilera- rası mücadele had safhadadır ve 30. madde bu mücadelenin nirengi nok- talarından biridir. "Müsait an"ı beklemek lazımdır. Müsait an? Yâni, çıkmaz ayın son çarşambası!. Yassıadada Menderes de, Bay ar da kendilerince "Müsait an"ın ne olduğunu şimdiye kadar açıklamışlardır. Müsait an, sükünetin geldiği andır! 27 Mayısın arefesinde, Celâl Bayar kabinede tadilatın lüzumuna inanmaktadır. Fakat an, o an değildir. Evvela karışıklık bitecek, sonra ıslahat .yapılacaktır. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri kanunu da Öyle. Herkes bunun fena tatbik edildiğinde müttefik. Herkes tatbikatın değiş- tirilmesi lehinde. Müsait olmayan, sadece an. Zira, partiler kavga et- mektedirler, ortalık bulanıktır. Zemin ve zaman, bir yumuşamaya uy- gun değildir Bitirdiğimiz haftanın sonunda Başkan Başol, gerçek "Hikmet-i Hü- kümetin ne olduğunu Menderese ve onun kurbanlarına söyledi. O şikâ- yet edilen karışıklık, huzursuzluk zaten bu kanunların, tedbirlerin, tutu- mun neticesi Bu kanunlar, tedbirler, tutum değişmedikçe karışıklığın bitmesine, huzurun geri gelmesine imkân yok ki.Sen, hatalı gördüğünü hemen o an, hiç beklemeden, başkalarının davranışına bakmadan düzel- teceksin. 39. maddenin zararı mı meydana çıktı? Hemen kaldıracaksın. Kabineden memnun bulunulmadığım mı farkettin ? Hemen değiştirecek- sin. Seçimin, zaruretine mi manâm ? Hemen yapacaksın. Müsait an; po- litikada, lüzumun hasıl olduğu andan başkası değildir W.. Bunun, bizim yakın tarihimizde bir de parlak misali vardır. İnönü, 12 Temmuz Beyan- namesini partilerârası münasebetlerin en gergin olduğu ve Hükümetin “Anarşi başladı!" diye haykırdığı sırada yayınlamıştır. Tutum terkedi- lir terkedilmez, İktidara serinkanlılık hâkim olur olmaz bütün sular der- hal duruluvermiştir. Aksi halde, her tedbir bir yeni dert, her yeni dert bir başka tedbir getirecek ve bir fasit dairenin üzerinde politikacı kaya- cak, kayacak, kayacaktır. Tâ, başını Yassıadanın sivri kayalıklarına vuruncaya kadar... na çehreleri Halindeydiler. Buna mu- kabil Samet Ağaoğluya bir çok göz dikildi. Selim Ragıp Emeç, gözleri görmediğinden arkadaşlarının yar- dımıyla yürüyordu. Daha sonra bir çok Yassıada o sakininin duruşmayı kulaklıklarla takip ettikleri görüldü. Bunların arasında Nazlı Tlabar da vardı. Pek çok kimse, bunların Mec- listeyken müzakereleri nasıl işitebil- diklerini kendi kendilerine tordular. Kim bilir, belki de duyamadıkları için ne olup bittiğinin farkına varama- mışlardı Saat 9.25 te salon, havacı yüzba- şı pospıyık Haletin sanki demirden- miş gibi ses çıkaran adımlarıyla sar- . Havacı yüzbaşının ayak sesleri duyulduğunda Adnan Menderes hâ- kimler heyetini selâmlamak üzere a- yağa fırlamıştı. e Onu ötekiler takip ettiler. Başol ye arkadaşları içeri gir- diler. Süratli seyir yea Soruşturma Kurulunun ka- rarnamesi, Yassıada oduruşmala- rının açılış 'celsesinde okunmuştu. Fakat Başkan bunun tekrar okuna- cağım ve sorguların mütad şekilde yapılacağım (bildirdi. Mütad şekil uydu: Kararname okunurken Başol, her kısımla alâkalı şahıslara bir di- yecekleri olup olmadığım soracak ve- ya onlardan öğrenmek istediklerini öğrenecekti. İki gün müddetle duruş- ma, bu usül sayesinde süratli bir se- yir takip etti. Hem de Başolun, Mec- lis Başkanlık Divanının tutumuna taban tabana zıt bir tutum takınma- sına rağmen. Her fasılda Başkan, söz isteyenir. bulunup bulunmadığım de- falarla sordu! O kadar ki çok zaman, bu, âdeta bir teşvik yerine geçti ve hüdaymabit hatipler türedi. Bunlar- dan bir kısmı -meselâ Zeki Erata- man- kendini meydan mitinginde sa- narak arkadaşlarım dahi güldüren nutuklar attılar. Bir kısmı, ötekilerin söylediklerini tekrarladılar. Bazıları "oy izahı" yaptılar. Pek azı, usülün gerektirdiği gibi maddi vakıalar üze- rinde durdu. Bunlar da ekseriya, maddi vakıa diye hatıralar anlattı- lar. Tıpkı Mecliste olduğu gibi konuş- ma meraklıları (kendilerini göster- mekte gecikmediler. Fahri Ağaoğlu âdeta rekor kırdı. Çenesi düşmüş gö- rünen Rükneddin Nasuhioğlu da sık sık mikrofon başına geldi. Servet Sezgin, Müfit Erkuyumcu, Celâl Yar dımcı aynı sınıftan olduklarım belli ettiler. Meclisteki âdetlerini tatbik edemeyenler, harfendazlar oldu. Bu yüzden Murat Âli ülgenin, Osman Kavrakoğlunun keyifleri hiç yerinde değildi. Tabii, konuşurken saçmala- yanlar ve ne boş adam olduklarını belli edenler eksik oOolmadı. Meselâ Hâkim Teminatı görüşülürken Ke- mal Eren bu teminatın pek taraflısı AKİS, 15 MAYIS 1961