Maziye Bakış Son Meclisin Bo haftanın sonunda Yassıadaya denler, tahta sandalyaların üzerine sı- yalamış olanları gördüklerinde bir ara kendilerini Mecliste sanmadan edemediler. Ama Duruşma Balonunda ve Meclis Salo- nundaki davranışları arasında o kadar fark vardı. ki.. Yassıadadaki mikrofonun başın- da "Muhterem reis beyfendi hazretleri” di- ye gerdan kıranların, o Meclisteki mikrofo- nun başında aslan kesilenler olduğunu ka- bul etmek için insanın kendisini zorlaması gerekiyordu. Meclisin müzakerelerini daimi surette takip eden başkent gazetecilerinden İlhami Baysal AKİS'e bunların en tipik son Meclisin son celsesini anlattı.: j cularımız bu alâka uyandırıcı hikâyede Inö- nünün 0 tarihte yasak edilen ve bugün dahi bümmeyen tarihi konuşmasının, o zabıtlar- dan çıkarılmış ama hatlarını da bulacaklar- Ir. olitik olayları yakından izleyenlerin çoğunluğu dahi Pp İsmet İnönünün, meşhur üşeceksiniz, hem de fe- na düşeceksiniz. O zaman sizi bal dahi kurtaramıya- cağım" sözünü hep son Meclisin son celsesinde söyledi- ğini zannederler. Yanlıştır. İnönü bu sözleri Demokrat Partililere o 27 Nisandan çok daha önce söylemiştir. Ama nedense, o günlerin havası içinde bu sözler hep o son konuşmaya maledilmistir. O son oturumları ta- kip etmiş bir gazeteci olan ben bile bugün aradan bir yıl geçtikten sonra bu sözler acaba o oturumda m söylendi, diye şüpheye düşüyorum. Hayır, Meclisin o oturumuna ait o günlerde tutulmuş ve yayınlanmamış, yayınlanamamış notlarımı, o güne ait Meclis zabıtla- rını karıştırıyorum, bu sözler yok. Bu sözler daha ön- ceki günlerde, tâ 19 Nisanda söylenmiş. Maamafih, ister o gün söylensin, isen daha önce söylenmiş olsun o sözler bana hep. umhuriye- tin o son Meclis oturumlarım batırlakımar. O tepeden seyrettiğimiz, o polisler tarafından dışarı çıkarıldığı- mız, o Ankara Palasın camlarının arkasına gizlenip Meclis kapısını gözlediğimiz günleri hatırlıyorum. m Biz gazeteciler o gün Mecliste birşeyler olaca- ğım biliyorduk. Hissediyorduk. Meclise bu hisle git- miştik. Artık Meclise, o herkese açık olması gereken Meclise gazetecilerden başka dinleyici o alınmıyordu. Dinleyicilere ayrılan balkonda sadece biz gaceteciler ve polisler bulunuyorduk. O gün de öyle oldu Salon, saat daha 15 olmadan doldu. C.H.P. liler de, D.P. liler de hemen tam kadro ile yerlerini almış- lardı. O Meclisin son oturumlarında adet olduğu gibi, o gün an her iki partinin en irikıyım, en dövüşken mil- letvekilleri Od partinin hududunu teşkil eden sıralar boyunca oturmuşlardı. Enver Kayalar, Hüseyin Fırat- lar, Sefer Eronatlar, Suat Başollar, Sezai Akdağlar D.P. nin sai ini teşkil ediyordu Osman Bayrak- oğlu tam kürsünün karşısında bir yer tutmuştu. Her zaman çakırkeyif Vacit Asena, Tayla tabir edilen ve basın locasının altına düsen sıraların ön tarafındaydı. 22 İçi de dışı da kabak kafası ile D.P. nin tam bir sembo- lü, olan Murat Ali Ülgen ise herzamanki gibi, kabineye ayrılmış olan sıraların hemen eteğindeydi. H.P. liler salona topluca geldiler. İnönü, her za- man oturduğu yere, başkanlık kürsüsüne göre sağdaki sıraların duvar dibinde, önden dördüncüsüne oturmuş- tu. Başım sol tarafta duvara yapışık hoparlöre daya- mış, hareketsiz duruyordu. Kürsüye, hayli zaman baş- kanlık kürsüsünde görünmeyen şişko Agah Erozan çıktı Havanın ne derece elektrikli bulunduğa, daha cel- se açıldığında anlaşıldı. Ama asıl tartışmalar Ortakçı- oğlu ve üç arkadaşının meşhur Tahkikat Komisyonuna meşhur selâhiyetlerin verilmesini isteyen önergeleri ele alınınca başla vvelâ Turhan Feyzioğlu konuştu. Uzun, uzun.. Burhan Belgeler, Ortakçıoğlular, Kirişçioğlular, Mu- rat Ali Ülgenler, Hüseyin Fıratlar, Enver Kayalar he- men her cümle bitiminde bir kere nasırlarına basılmış gibi yerlerinden fırlıyorlardı. Feyzioğlunun cevapçısı, meşhur teklifin beş tek- lif çişi Ortakçıoğlu oldu. Ortakçıoğlu, teklifini savun- makdan çok Muhalefete çatıyordu. Ne var ki, Eş Grubu da şahlanmıştı. Ortakçıoğlunun hemen her keli- mesi, her cümlesi sıralardan karşılanıyor, cevaplandırı- lıyordu. Konuşmalar çok kere tere kapaklarının gürül- tüsü, karşılıklı bağırışmalar arasında anlaşılmaz bir hâl alıyordu. Bütün bu gürültülerin arasında bir ara Erozanın yerinden kalktığı, Başkanlık kürsüsüne İbrahim Kiraz- oğlunun tırmandığı görüldü. Kirazoğlu, Erozana göre daha eczacı bir başkandı. Nitekim kürsüye çıkar çık- maz da ilk ihtarı bir C.H.P. liye - Melih Kemal Küçük- tepepmara- verdi. Sonra buna başkaları takip etti. İnönü kürsüde Optakçıoğlunun, başı ile sonu birbirini tutmaz müte- cavizane sözleri sıra kapaklarının temposu arasın- da sona erdiğinde, toplantının başından beri yerinde hareketsiz oturan ve sonsuz bir dikkatle konuşulanla- rı dinleyen C.H.P. Genel başkanının söz istediği görül- dü. C.H.P. Meclis Grubu adına kürsüye çıkan İnönü daha konuşmaya dahi başlamamıştı ki, salonda ilk İti- şip kakışmalar patladı Bilhassa arka sıralarda, D.P. iller de C.H.P. liler de ayağa kalkmışlar, birbirleriyle atışıyorlardı. İnönü kürsüde, sanki sıralar arasında olanları gör- müyormuş, feryatları pe gibi gayet sakin konuşmaya tasladı. Ama D.P. Grubu kararlıydı. İnö- nüyü konuşturmak istemiyorlardı. madan bağırıyorlar, sıraları yumi salonda ilk yumruklaşmalar görüldü. ise haddi hesabı yoktu. Bir ara bütün bu gürültülerin Pi Kemali Beyazıtın sesi yükseldi : — Buradan birisi halt etmişsin diyor, tecziyesini istiyoruz." Normal bir parlâmentoda pek haklı görülebilecek bu talep, o anda salonda hazır bulunanları İster istemez güldürdü. Zira o sırada halt edenin haddi hesabı v ta ve Mecliste en galizinden, ağızlar dolusu küfür edi liyordu. Bütün bu fırtına arasmda sükünetini kaybetme- AKİS, 15 MAYIS 1961