YURTTA OLUP BİTENLER rak arkadaşlarına öncülük etti. Mu- habirin suali, yeni partilerle ilgiliy- di ve iddiasına göre, yeni kurulan partilere bir takım zengin ve müte- mahsulü olması ihtimal dahilindey- di. Acaba mesele bir kanun mevzuu yapılarak, bu tip nakdi yardımların önünün alınmasına imkân var mıy- dı? Gürsel suali dikkatle dinledi. Sonra: "— Tok, artık Hükümet idare- sinde talancılık olmayacaktır" dedi. Koltuğunda öne doğru eğilerek devam etti: Nüfuz suiistimali olmayacak- tır. Biz partilerin gayretlerini mem- leket hizmet e ediyoruz. yorlar. Bunu asla yaptırmıyacağız". mühim mesele de böylece ce- vaplandırıldıktan sonra, asıl mühim meselelere geçildi. “. Kayruklara ihtar Asıl mühim meselelerin (o başında, tabii, kuyrukların bir süredir de- vam ettirdikleri'su-alti (faaliyetleri geliyordu! Bunun için basın mensup- ları en yetkili ağızdan bu hususta malümat istediler. Bu arzu, uzun boylu bir muhabir tarafından dile getirildi. Muhabir, Silahtarağa osa- botaj teşebbüsünden bahsetti ve il- gili makamların sadre şifa malümat vermediklerinden oyakındı. o Gürsel bunun üzerine meseleyi açıklamağa başladı. Silâhtarağa Fabrikasındaki sabotaj teşebbüsü, müfrit D.P. ya- kınlarından gelmişti. Dışarıdan ya- pılmış bir hareket değildi. İşi tertip edenler içerdeki oOdevrim düşmanla- rıydı. Bunu Gürsel düşman değil" i Bundan sonra hafifçe ' gerilerek vam etti: ifade etti. konuşmasına de- " fabrikalar işsiz çıkaracaklar. girilecek. — Akıllarınca kalacak. Huzursuzlu lira zarara Kasıt şudur: Güya böyle bir huzur- . Buzluktan faydalanmak, İstanbulu ele geçirmek ve Yassıadadakileri kurtarmak..." Başkan, sözlerinin burasında hay li heyecanlanmıştı. o Üstelik yüzün- deki tebessüm de kaybolmuştu. Fa- kat heyecanına rağmen devam etti:. "— Bu ihtilâli yapan. adamlar kuru gürültüye pabuç bırakacak cins ten idamlar değillerdir. Farzımuhal böyle bir şey olsa, Yassıadaya giden- ler orada et ve, kemikten başka bir şey bulamazlar" İhtilâlin bü kızmıştı. Bu kızgın- lığını da dile getirmekten çekinme- di. Bundan sonra, ihtilali yapanların 8 "Yâni yabancı . ne tip insanlar olduklarım anlattı ve: — Yaptığımız iş, yürüttüğümüz vazife, çocuk oyuncağı değildir. Türk milletini ceberrut ve menfaat- çi idareden kurtarıp, hak ve adalet idaresinin gelmesine çalışıyoruz. Bu- nun önüne geçmek isteyenler mut- lak hüsranla karşılaşacaklardır". Başkanın sözleri bitmişti ki, bir başka muhabirin ayni konuda sordu- gu bir sual meselenin bir kere daha açılmasına sebep oldu. Muhabir, Is- tanbulda tevkif edilen 23 kişiden ba- hisle, İnkılâp o Mahkemeleri mesele- sine dokunuyordu: caba, kıpırdanışları dikkate alimık İnkılâp Mahkemeleri kura- cak mısınız?" Başkan evvelâ, sualin 23 kişilik tevkifatla ilgili olan kısmına cevap verdi: "— oOoOnlar hakkında mahkemeler karar verdi. Bunlar D.P. nin mecnun takipçileridir. Tabii, adetleri bu ka- dar değil, daha da var. Onları idare eden başlar var, peşlerindeyiz. Bun- lar elime geçince, cezalarım o ka- dar şiddetle çekeceklerdir". Sonra kıpırdaşanlar Oo karşısında İnkılap Mahkemeleri meselesine de temas ederek: k: — Yok, o kadar mühim değil. Bunlar olabilir. İnkılâp Mahkemeleri çok çetin ahvalde kurulabilir" dedi. Partilere dair Toplantının havası gittikçe ısınma- ga başlamıştı. (Salonda bulunan gazeteciler açılmışlar, Başkan sükü- netine nisbeten kavuşmuştu. Müte- gülümsüyor ve önündeki madiyen Gürsel bir suali dinliyor Selâmet sabrın sonundadır kâğıda sağ elindeki kalemle daireler çiziyordu. Ama bunda bir sinirlilik edası da yok değildi. Tam bu sırada bir başka gazeteci konuyu değiştir- di. Yeni sual, yeni kurulan partilere dairdi ve bu partiler içine sızan kö- tü niyetli şahısların bir kanunla yol- larının kesilip kesilmiyeceğini der- piş ediyordu. Başkan bu suali de dik- katle dinledikten sonra: — Biz partilere telkin yapıyo- ruz. Onlar bu telkinleri hüsnüniyetle telâkki eri diye söze başla- dı ve dev ti: "— Biz : Hükümet ii her şeyi dikkatle takip ediyoru Bu sırada bir Başla sabırsız gaze- teci Başkanın sözünü kesti ve İzmir- de yapılan tevkiflerle ilgili bir sual sordu, Başkan bu suali de ayni mü- tebessim çehre ile dinledi ve "— Onları biz tevkif etmedik. Kendi aralarından biri haber verdi" diyerek izahatına son verdi. Bundan sonra mesele gene de- gişti. Fakat bu defa konuşma konu- su eski bir hikâye idi. Merakını ye- nemeyen bir gazeteci: "— Seçim tarihini söyliyebilir misiniz?" diyordu Başkan bu sualin daha başında gülmeğe başladı. Belli ki er-geç böyle bir sual obekliyordu. Kafasını hafif hafif osallııyarak dinledi, sonra cevabını (o verdi. Gürselin cevabının ilk cümlesi: abuk olmasını benden daha çok arzu eden kimse yok" oldu. Ar- kasından da: Amma, seçim rastgele yapıl- maz. ç Seçim mâkul, muvaffak şekil- de cereyan etmelidir. Bunun için de bazı şartların hazırlanması icabeder" dedi ve ilâve etti: — Maatteessüf tarih'söyliyemi- yeceğim." Tabii bu, beklenen cevap olduğu Kanunlarım Kurucu Meclis tamam- layıp çıkarmadan önce bir tarih tee- biti elbette ki bahis konusu değildi. Ama o işin bitişiyle seçim arasında uzun fasıla olmayacakta. Bu arada yabancı muhabirler de gene yeni bir sual kampanyasına hazırlanmaktay- dılar. Uzun boylu yabana muhabir bir defa daha ayağa kalktı ve bu defa El Ahbar gazetesinin.bir sualini nakledeceğini Oo bildirdikten Türkiye Devleti (Başkanından Afri- kadaki durum hakkında ne düşündü- günü sordu, Gürsel yabancı muhabiri kendine has dikkatiyle dinledi ve: "— Afrika henüz durulmadı. Her taraftan . tahriklere omâruz memle- ketler manzumesidir. Onlara biz yar- dıma çalışıyoruz" diye cevap verdi. AKİS, 27 MART 1961