mekte olan manevranın sadece C.H. P. yüksek çevrelerinde değil, memle- ketin ve Türk cemiyetinin emniye- tnden mesul makamlarda da dik- katle takip edildiği anlaşıldı. Hâdise basın toplantısının sonun- da cereyan etti. Devlet Başkanı ga- çetecilerin suallerine oOcevap verdik- ten sonra sordu: "— Taninden kimse var mı?" Cevap, Başkan Gürselin sol tara- fında bulunan koltuk blokundan gel- di Kahverengi elbiseli genç bir mu- habir yerinden hemen kalktı: en varım efendim, Erdoğan Örtülü" dedi ve Başkanın sual sor- masına meydan vermeden hemen ilave etti: "— Aziz Nesin bey de burada". Bu cevap üzerine bütün gözler, sa- lonun dip tarafında bir köşede du- ran kısa boylu, gri elbiseli, topaç gi- bi bir adama yöneldi. Adam, Tanin gazetesinin pahalı (o transferi, muhabiri Aziz Nesindi. Başkan Gür- sel bu kısa boylu adamı dikkatte süzdü, sonra: — Siz. kardeşçe yaşamak için ce- miyet meselelerinin hallini istiyorsu- nuz. Bunu bir yazınızda okudum. Acaba bu meseleler kardeşçe mi, düşmanca mı halledilir" dedi. Balkanın rengi bir parça sarar- mış, kaşları biraz daha çatılmıştı ki salonun dip tarafında bulunan kısa boylu adamdan ince bir cevap geldi: — İnsanca davranışlarla halledi- lir." Hemen ardından da ilâve etti: "— Kardeşlik (Haftası sırasında İstanbulda bazı dedikodular dolaşı- yordu. Bazı kimseler, "Madem ki kar- deşiz, o halde hiç olmazsa bir hafta Yassıadadakileri de serbest (o bırak- sınlar diyorlardı." Bu sözler Başkam bir parça daha sinirlendirmiş olmalı ki, hemen mü- dahale etti: "—Onlar kuyrukların ları”. Fakat, salonun gerilerindeki adam, devamla: ” Evet efendim, kuyruk kardeş- lerimiz, değil mi?" Başkan, çok ağır söylenen bu söz leri işitmemiş elmalı ki konuşmağa başladı: "— Sizin böyle en sonra gelen fi- kirleri ele alıp ta halka hitap etme ğe hakkınız yele. Eli kalem tutan- ların. topluma hitap edenlerin güze düşünmesi lâzım. Bizin o makaleni Zi teessür ve teessüfle okudum. Si zin hüsnüniyetinizden şüphe ediyc rum!" Bundan sonra Gürsel beklenmeyen bir çeviklikle koltuğundan kalktı ve sağ elini havaya kaldırarak salonda bulunandiğergazetecilere: AKİS, 27 MART 1961 dedikodu- " — Teşekkür ederim, sağolun" de- di ve geldiğinden çek farklı bir şe- kilde ve sapsarı bir çehre ile salon- dan ayrıldı. Basın toplantısının yapıldığı salo- nu terke başlayan gazeteciler, doğ- rusu istenirse, üzüntü içindeydiler. Bunun için salonun boşalması biraz nun diğer kapısından dışarıya çık- mıştı. İlk işi, sigara paketini çıkara- rak sigara yakmak oklu. Belli ki, o da sinirlenmişti. Aziz Nesinin yanma ilk koşan, Vatan Gazetesinin Ankara Temsilcisi Mehmet Kemal Kurşun- luoğlu oldu. İki eski dost kucaklaş- tlar ve öpüştüler. Sonra Nesine başkaları da geçmiş olsun dediler. Halbuki bu sırada Aziz Nesin erte- si günü yazacağı fıkrama ana hat- larını tespitle meşguldü. Nitekim Başbakanlığı terkeder etmez hemen Bulvar üzerinde Hasan Cemil Çam- bele ait binanın ikinci katındaki Ta- nin bürosuna koştu ve daktilo maki- naşının başına geçerek, bir savun- ma kaleme aldı. Tabii, bir Devlet Başkanının bir basm toplantısında bir gazeteciye karşı bu şekilde davranması doğru bulunmadı. Eğer Gürsel asabına da- ha hakim olup bu çıkışı yapmasay- dı, şüphesiz daha iyi ederdi. Zira, bir kere şikâyetçi (o bulunduğu kimseye fazla önem vermiş oluyordu. Daha mühimi, iki taraf arasındaki kudret farkı aslında haksız olanı bir nevi Kasım Gülek “Tehlikeli alakalar” YURTTA OLUP BİTENLER mağdur haline getiriyordu. Ama an- laşılan samimi Cemal Aga Taninde döndürülen dolaplar karşısında o de- rece hırslanmış, bunu öylesine teh- likeli ve iğrenç bulmuştu ki Aziz Ne- sini karşısında görünce parlamaktan kendisini alamamıştı. "Bütün Türkiye Solcuları, birleşiniz!" Hakikaten, Kasım Gülek tarafın- dan çıkarılan Tanini daha ilk sa- yısından itibaren takip edenler "sos- yal adalet" etiketi altında koyu bir sol propagandanın yapılmakta oldu- gunu farketmekte gecikmediler. o İ- şin şampiyonu Aziz Nesindi. Bir başka sütunda Melih Cevdet Anday aynı istikamette fikirler, görüşler riyatun idare eden İhsan Adanın da, bir zamanlar çalıştığı Ulus gazete- sinde bulamadığı bir harekat ser- bestliği içinde bir takım mizansen- ler hazırladığı gözden kaçmıyordu. Ancak işin başında bu gayretler nor- mal bir ölçü içinde oluyor, komü- nizmin klasik usulleri okullanılmı- yor, her şey bir düşünce platfor- munda kalıyordu. Cemiyetin hangi yoldan düzeltilebileceği . tartışılır- ken bolşevik edebiyatından fayda- lanılmaksızın sosyalist görüşlerin duyurulmasında o elbette, ki hiç bir mahzur yoktu Garip olan, böyle bir yolu lügat- lerin yazdığı manada bir kapitalist, toprak ağası ve milyoner olan Ka- sım Güleğin tutmuş bulunmasıydi. Gerçi üstadın hayatının hiç bir ar nında fikirle alâkası olmadığı, rüz- gâra göre yelken açtığı, şahsından başka birşey düşünmediği bilinme- yen hakikatlerden değildi. o Şahsi propagandasını bütün prensiplerin üzerinde tuttuğu da gerçekti. Oppor- tünizm, bu Menderes tipi politikacı- Tanine çizdiği politikayı anlamak kabil değildi. sırada Kasım Tanini çıkardığı Gülek, C.H.P. içinde bütün şan- sım Kaybetmiş bulunuyordu ve bu devrinde saklayamadığı kifayetsizliğini C.H.P.nin mem- leketi ve devleti idare etmek için kalifiye elemana muhtaç bulunduğu; bir sırada elbette ki örtecek hali yoktu. Bunun yanında, halefi Aksal iğiyle sağlamlaştırıyordu. Bir rultayda Güleğin girişeceği bir ma- nevranın kendisini pestile çevirmesi işten bile değildi, o halde; başka bir kapı hazırlamak lazımdı. Kasım 17