Basın Bakanlar TC Bakanlıklar Adamın adı Ömer Tuğrul Balantekinmiş. Bir aksam kafayı çekmiş, çekmiş, çekmiş. Ver elini, Radyoevi. Dalmış içeri, başlamış bağırmağa. Meramını sormuşlar. Anlatmış. İllallah, diyormuş, bu radyonun programla- rından. Müdüründen sanatkârlarına, bütün idarecileri değiştirecekmiş. Küfür de etmeye başlayınca, yakala- mışlar. Doğru, Ankara Kumandanlığına. Ankara Ku- mandanı da, bakmış ki adam haneberduş takımından, kolundan tuttuğu gibi Ankara Örfi İdare mıntakasının dışına atıvermiş. Mesele de bitmiş. Hâdise, bitirdiğimiz haftanın sonlarında bir tebliğ halinde aynı Ankara Radyosunun mikrofonu vasıtasıyla duyurulduğunda şüphesiz pek çok kimse gülmüştür. A- ma pek çok kimsenin de bu, canına tak demiş sarhoşa karşı bir sempati duyduğunu inkâr etmenin imkânı var mıdır? İnsanların, kendilerinin yapmak isteyip te ya- madıklarını yapanlara besledikleri sempati neviinden bir sempati.. Türkiye radyolarının hukuken bağlı bulunduğu Ba- sın - yayın ve Turizm bakanlığının başına bir iyi gaze- tecinin, Cihad Babanın gelmesinden bu yana uzun ay- lar geçmiş bulunuyor. Cihad Babanın bu devre zarfında radyo programlarının tamamını ıslah etmeye muvaffak olması elbette kabil değildir. Nitekim buna ondan bek- leyen de yoktur. Nihayet radyoculuk bir meslektir, ken- disine has hususiyetleri vardır, İhtisas işidir. Gönül is- terdi ki yeni Bakan bu işe hiç olmazsa el atsın, bir ısla- hat teşebbüsünde bulunsun, yola çizsin. Bana yapma- mış bulunmasının mazereti vardır, yoktur. Vazife dev- resinin muhasebesi yapılırken bu husus düşünülür. Ama Cihad Babanın Bakan olmasından değil bir kaç ay, bir kaç gün geçtikten sonra dahi Türkiye radyolarındaki haber ve siyasi tefsir yayınlarının aynı kalmasının hiç bir mazereti bulunamaz. Eğer Cihad Babanın vaktiyle başarıyla idare ettiği Tasvir gazetesinde haber sekre- teri şimdi radyolarda okunan cinsten bir haber bülteni hazırlasaydı, eğer gazetenin siyasi (o tefsircisi Olaylar ve Yankıları tarzında bir yazı getirseydi Bugünün Ba- sın - Yayın ve Turizm Bakanı masasından kalkar, ha- ber sekreterini veya siyasi tefsirciyi kovalardı. Şimdi, bu yavelerin milyonlarca insana dinletilmesi karşısın- da Cihad Baban küçük parmağını kaldırmıyor. Hayret! Bir haber bülteni, günün haberlerini en cazip tarz- da veremezse ona bülten değil yama bohçası denir. Ni- tekim Türkiye radyolarının haber bültenleri bir takım ajans haberlerinin altalta konmasıyla, yâni sâdece ma- kas kullanılarak -biraz da kafa kullanılsa günahmış gi- bi..- hazırlanmış metinlerdir. Bir hâdise alınsın, ona ait bütün haberler tetkik edilsin, sonra derlensin, üzerinde işlensin, hâdisenin parçalan arasında irtibatlar kurul- sun ve dinleyiciye öyle verilsin! Ne gezer? Çünkü o tak- dirde ciddi şekilde, bir beylik müessesede değil, vaktiy- le Cihad Babanın idare ettiği Tasvirde çalışır gibi oğ- AKİS, 27 MART 1961 Cihat Baban raşmak, didinmek, yorulmak, ortaya iyi bir eser çıkar- maya gayret etmek lâzımdır. Ya, Radyo Gazetesinin yerine konan Olaylar ve Yankıları? İnsanın hatırına her şey gelirdi, ama Bur- han Belgenin Radyo Gazetesinin de bir gün aranacağı düşünülemezdi. Belgenin metinlerini okuyanlara küfre- dilirdi, kızılırdı, düğmeler hiddetle çevrilirdi. Ama o yo- rumların bir cazip tarafa malik bulundukları inkâr edilebilir miydi? Bugünkü yorumlar ise sade suya tirit kadar bile tad, lezzet taşımamakta, modası geçmiş bir edebiyat -hem de en ucuz cinsinden- kulakları tırmala- yıp durmaktadır. Bir ihtilâl idaresinin radyosunda olay- ların yankıları öyle nü olar? Memleketten habersiz, dünyadan habersiz, incir çekirdeğini doldurmayacak yüke ancak malik bu saat için kullanılabilecek tek tâbir vardır: Evlere şenlik! Bu siyasi yayınların dışında he- men bütün konuşmalar aynı kalıplar içinde, bir kısmı ancak ozan fon müziğinin desteğiyle ayakta durabilen, itina gösterilmeden hazırlanmış, bayat konulardan mü- rekkep yaverlerdir. Basından Özetler veya Dergiler A- rasında adlarını taşıyan derlemeler saatlerinde en fu- zuli yazılar nasıl bulunup ta çıkarılmaktadır, şaşma- mak hakikaten kabil değildir. İnsanın hatırına şu sual geliyor: Bir mesuliyet, ya da bir kudret sahibi şu ya- yınları dinlemez mi? Hele Cihad Baban, eski zamanın o titiz yazı işleri ie lüizi acaba ihtiyarladı mı, yoksa ateşini mi kaybetti? Belki de kusur, bir devrin şartlarındandır. Ama Bakanlar, ya bakanlıklarının altım üstüne getirmek, ya da hiç icraat yapmamak şıkları arasında bir tercihte bulunmaya mecbur olamazlar ya... "Çağımızın uygarlık seviyesine şu zavallı memleketi bir an önce kavuştur- mak" edebiyatına iltifat etmeksizin de Bakanların ya- pabilecekleri bir takım işler olmak gerekir. Şu söz ya- yınları bunlardan biridir. Haber bültenleri batılı Sicil- lerle ve gazetelerde cari usüllerle, bir ekip tarafından ve titizce niçin hazırlanmasın? Eğer model aranıyorsa bir yabancı radyo istasyonunun düğmesini çevirme yeter de artar bile.. Siyasi tefsirler, konuşmalar niçin amatörlerin elinden alınmaz ve mesleği bu, olanlara tev- di edilmez? Eğer ortada hatır-gönül meselesi varsa, onun da açıklanması son derece faydalıdır. Bütün bu basit ıslahatı yapma, sonra» adali kafa- yı çekince Radyoevine "bari bu ıslahata ben yapayım" diye daldığından dolayı kıs! Biraz haksızlık değil mi? 11