Anayasası ifade" yapından ileri gitmeyecektir. Yoksa Meclislerin ve Anayasa Mahkemesinin teşekkül tarzı, Cumhurbaş- kanının seçimi, Başbakanın Meclis üyesi olma. mecbu- riyeti, buna mukabil Bakanların dışardan tâyin edile- bilme serbestisi, denetleme usulleri, iki Meclis arasın- daki münasebetler, M.B.K. üyelerinin statüsü, bügünün bir takım kritik meselelerinin istikbal düşünülerek us- taca ele alınma şekli hep övülecek başarılardır. * Tasarının kusuru, daha ziyade, "Onar Tasarısı"nın fazla hissi, çok sübjektif, kelimelerin okerametine lüzumundan fazla inanan zihniyetinin izlerinin tama- mile silinememiş olmasından doğmaktadır. Bu yüzden, aslında bir devlet nizamı, bir hükümet etme Sistemi getirmesi ve ortalığı karıştırmamak için bananla ye- tinmesi gereken Anayasa zaman zaman bir parti prog- ramı, hattâ hükümet beyannamesi havası almaktan kurtulamamıştır. İhtilâli hemen takip eden günlerde moda Olan ve Allahtan meşhur 14'lerin, tehlikesini o ihtiyatsız davranışlarıyla en gafillerin bile gözlerine soktukları yaldızlı formüller, salon sosyalistlerinin kof ve yuvarlak lâfları devletimizin, cumhuriyetimizin te- -elini o teşkil edecek metine sızma imkânım bulmuştur. Bir yanlış anlamayı önlemek için hemen belirtmek isterim ki her hangi bir görüşün savunulabilmesi aley- hinde asla değilim. Salon sosyalistlerinin de, söyleme tarzlarındaki bütün sevimsizliğe rağmen, söyledikle- rinde doğru ve haklı tarafların bulunduğu muhakkak- tır. Ama bunların ifadesi yeri bir devletin temel kanu- nu olamaz. Devletin temel kanunu, haklı veya haksız, mantıklı veya mantıksız, faydalı veya faydasız her gö- rüşü içine alabilecek genişlikte olmalıdır. Tek sınır, devletin yapısının icabı olan hususi tahditlerdir. İkinci Cumhuriyetimizin temel kanunu bu neviden iki hudut taşını haldi gösterir. Bunlardan birincisi Atatürk in- kılâplarının mânâları ve ruhlarıyla muhafazası, Vi acık- komünist veya mürteci partilere karşı set- . Ama bunların dışında "bu memleket böyle kalkı- nır, bu memleket şöyle kalkınır" diye bir takım gö- rüşleri parti programlarından veya hükümet beyanna- melerinden çıkarıp bir Anayasaya aktarmak bugünkü cemiyetimizin bir zarureti değildir. Eldeki tasarıda ta neviden fazlalıkların ilki ve en göze çarpanı hemen ikinci maddededir. İkinci madde "Türkiye Cumhuriyeti demokratik ve lâiktir" diye başla makta, arkadan hemen bir noktalı virgülle devam et- mektedir "insan hak ve hürriyetlerine, çalışma ve sos- yal adalet ilkelerine dayanır." Maddenin son faslını bir gayretkeşlik saymamaya imkân var mıdır? Haydi, ya- şadığımız devirde "demokratik'* tâbirinin Demir Per- denin ta yanında vs o yanında başka mânalara alın- dığını göz önünde tutarak "insan hak ve hürriyetleri" kelimelerine -sanki bunlar da başka mânâlara alınmı- yormuş gibi..-rıza gösterelim. Ama, çalışmayı bir ana- yasa maddesi olarak devletin temel kanununa koyma- nın ihtilatlar yapabileceği vs hangi ağızlarda ne çeşit sakızlar olabileceği nasıl hatıra getirilmez?. Nitekim bir belirli görüşün ziyadesiyle belirli bir şampiyonu daha metin kanunlaşmadan ta maddeyi Türk cemiye- tinde körüklemeyi pek arzuladığı sınıf mücadelesinin AKİS, 27 MART 1961 Metin TOKER mucip sebebi diye göstermekten çekinmemiştir. Çalışma fazilettir» çalışmama faziletsizliktir. hiç kimsenin itirazı olamaz. Ama, insanlardan fazilet- li olmalarım istemek bir Anayasama vazifesi midir, değil midir? Münakaşası yapılacak nokta budur. Yâni, İkinci Cumhuriyetimizde bir adama, diyelim babasın- dan ayda bin liralık bir gelir miras kalsa ve bu adam "ben çalışmayacağım, bu gelirle geçineceğim" dese; yahut bir adam ailesinden bir milyon ikiyüzbin lira nakit para kalsa, bu adam ayda beş bin liradan senede altmış bin lira yemeye ve hiç çalışmadan, servetini de işletmeden, parasını evde bir küp içinde tutarak tam yirmi yıl müddetle hiç bir iş yapmamaya karar verse cemiyetimizde yaşama hakkına sahip olacak mıdır, ol- mayacak mıdır? Anayasalar bu suale cevap verirler. Yoksa, o davranış hakkında kıymet hükmü koymazlar. * Buna Teldeki Anayasanın "Temel Haklar ve Ödevler" baş- lığını taşıyan İkinci Kısmı, sanırım bu neviden bir zafiyet -yahutt fazlalık- ile malüldür. Kanım koyucu- ların, Meclisin umumi heyetinde, komisyondaki arka- daşlarını tesir altında bırakmış olan "kelimelerin sihri"n- den kendilerini kurtarmaları ve böyle metinlerin umu- milik vasıflarına daha fazla iltifat etmeleri son derece faydalı olacaktır. Bu kısımda Komisyon öyle mübalâ- galara sapmıştır ki, zaman zaman gülünçlüğe düşmek- ten bile kendisini kurtaramamıştır. Düşünmek lâzımdır ki basında cevap ve tekzip hakkı Anayasaya alınmış- tır! Ücretli hafta ve bayram tatili ve ücretli yıllık izin hakkı da aynı metnin içindedir! Devlete, nihayet bir sistem olan kooperatifçiliği "her alanda geliştirme" ödevi bile verilmiştir! Metinde öylesine teferruata inil- miştir ki en sonda kanun koyucular, frenklerin beda- hatleri keşif gibi söyleyenleri tezyif için zikrettikleri M. de la Palisse'e taş çıkartan bir 51. maddeyi bu kıs- mın sonuna eklemişlerdir: "Devlet, bu bölümde belir- tilen iktisadi ve sosyal amaçlara ulaşma ödevlerini an- cak iktisadi gelişme ve mali kaynaklarının yeterliği ölçüsünde yerine getirir!" Politika biraz demagoji olduğu için, Anayasanın "Sosyal Hedefler" gibi cafcaflı isim takılabilecek bu fazlalıklarım savunurken "Vay efendim, işçiye ücretti ayram izni vermeyelim mi?", yahut "Yâni, cemiye- timizde çalışmadan, parazit halde yaşanabilsin mi?" tarzında çıkışlar yapılmam mümkündür. Hattâ "Şu zavallı memleket.." ve "Asırların ihmali.." edebiyatı şimdiden başlamıştır bile. Ama bu çeşit davranışlar, meseleyi asıl münakaşa konusu olan noktadan çıkar- mak için sarfedilen gayretten o ibarettir. Bu "Sosyal Hedefler" asil hedeflerdir, varılması gereken hedefler- dir. Ancak bunun yolu, onları sihirli kelimeler halinde Anayasa metinlerine doldurmak değildir. Bu usul, bi- lâkis, tehlikeli ihtilâflardan başka şey sağlamaz. Bir Anayasadan beklenen, sistem karmak, mekanizmanın çarklarım yaratmaktır. Cemiyet, kendi demokratik ha- yatı içinde o hedeflere normal ve batık yollardan, kan- dı sıhhatli fikir ayrılıkları ve daha iyiyi bulma gayret- leriyle varır. İşte, Anayasa tasarısının bende bıraktığı intiba bu oldu.