YASSIADA DURUŞMALARI Duruşmalar Tenkid değil, tenkil Yassıadada duruşmaların yapıldığı tarihi salon, bitirdiğimiz haftanın son günlerinde Ooenteresan bir ada- mın şahadetine sahne oldu. Ankara ve İstanbul olaylarının duruşması devam ediyor ve şahitler dinleniyor- du. Sıra, İstanbul olaylarına Üniver- site binasında, Tahkikat Komisyonu kulisine de Cumhurbaşkanlığı Köş- künde şahit olan bir Profesöre gel- mişti. Şahit Recai Ergüder söyliye- ceklerini bitirdikten sonra yerine ge- çerken Başkan Başolun daveti üze- rine, şahitler için ayrılmış olan yere ortadan uzunca boylu, yaşlı, saçları iyice beyazlaşmış, gözlüklü bir şahit geldi ve ifadesine: "— Efendim, memleketin tarihi- ne İstanbul hâdiseleri diye geçecek olan 28 Nisan hareketlerini iki saf- haya ayırırım" diye başladı ve hâdi- selerin cereyan ettiği sırada Üniver- sitede olduğunu fakat silâh seslerini işitmediğini yeminle anlattı Mahut Tahkikat Komisyonu Ka- nununun çıkacağı günlerde kendisin- den beyanat isteyen gazetecilere ka- nunun Anayasaya aykırı olmadığım, sâdece Anayasayı aştığını o söyledi- ğini beyan etti. İfadesinin asıl ente- resan kısmı, Cumhurbaşkanlığı Köş- künde geçen konuşmaları naklettiği kısımdı. Şahit, sesine daha inandırıcı bir ton verme çabası içinde Köşkte geçenleri anlatmağa çalıştı. Efendim. Bayarın meşhur o "tenkil" O sözünü kendisi "tenkid" olarak anlamış ve tekrarlamıştı. Bayar ise, bu defa ke- limenin üzerine (obastırarak "tenkil, tenkil" diye belirtmişti. kit'in lügat manasım kendi -atlayı- şına göre açıklamağa kalkıştı ve: "— Tenkil, ibreti âlem olacak ce- zalandırmadır" dedi. Başol ise, yerinde müdahalede bulunarak: "— Hayır, tenkilin mânası o de- ğildir. Tenkil, Ookökünden kazımak, kökünü kurutmak mânasına, gelir" dedi ve enteresan şahidin tevile sa- parak yumuşatmağa o çalıştığı keli- menin asıl mânasını ortaya seriver- di. Hâdise, bitirdiğimiz haftanın so- nundaki cuma günü cereyan etti. Ortadan uzunca boylu, gözlüklü, saç- ları iyice beyazlanmış enteresan sa- bit ise. bir süreden beri Balmumcu- da tutuklu bulunan Ord. Prof. Ali Fuat Başgildi. Aslında raktığımız duruşmalar, geride bi- kol sarasına göre diler. o Başaktör Bayar yine pardesüsünü ve yeşil fötr şapka- sını sel koluna almış, ağır ağır yü- rüyordu. Onun üç adım gerisinden Menderes asık bir çehreyle, sağa so- la bakmadan gelmekteydi. Günün ilk şahidi, olaylar sırasın- da İstanbul Örfi İdare Kumandam o- lan Fahri Özdilekti. Özdilek olayları hikâye ettikten sonra I Mayıs 1960 gününü şöyle anlattı: "— 1 Mayıs günü Bahar Bayra» mıydı. Bâzı D. P. lilerin silahlandı- rıldıklarını haber aldık ve sokağa çıkma yasağı koyduk. Ayni gün ak- şam üzeri Vilâyete çağrıldım. o Celâl Bayar, Namık Gedik, Ethem Yetki- ner ve Kemal Aygün oradaydılar. Celâl Bayar öğrencilere kargı şek davranıldığını o söyledi, kullanılması gerektiğini belirtti. Şid- det hareketinin, ibret teşkil (oetme- si bakımından, yerinde olacağım söy- ledi ve "Bir tebliğ neşredelim. Siz askersiniz. Bizim arkadaşlarımız bu tebliği daha edebi bir şekilde kaleme alırlar, onlar yazsınlar dedi." bayarın "edebi" sözüyle neyi kas» dettiğini herkes gibi Özdilek de son- radan öğrenmiş ve bunun "ateş" de- mek olduğunu hayret ve dehşet içinde okumuştu. Yıllarca kendisini Atatür- kün en yalan arkadaşı olarak yuttur- mağa gayret eden Bayar, işte böyle mesul mevkilerdeki askerleri dahi kandırmağa çalışarak, Atatürkün Cumhuriyeti emanet ettiği gençlere ateş açtırmağa kalkışmıştı. Ortaya çıkan gerçek doğrusu çok acıydı ve on yıl Cumhurbaşkanlığı yapmış bir muhterisin maskesi böylece bir defa daha düşmüş oluyordu. Ayni gün Sıddık Sami Onar, İs- tanbulun askeri Valisi Refik Tolga da şahitlik yaptılar. AKİS, 27 MART 1961