yücenin tezine İltifat etmesi pek va- rit değildir. Hukukçulardan o Profe- sör Yavuz Abadan ise, meseleyi bir başka yönden almıştır. Abadana göre bu dâvaya bakmağa yetkili tek merci, Anayasa mahkemesidir. Mem- leketimizde henüz böyle bir teşekkül olmadığına göre odâvaya bakmak kabil değildir. Tâ ki ihtilâl ola da, millet hüküm veren danıştayın di- lekçeyi kaale alması bile zaitti Zira Danıştay böyle bir dâvayı ogörmeğe yetkili sayılamaz. Diğer hukukçuların fikirleri de a- şağı yukarı bu daire içindedir. Haftanın sonunda o siyasi kuliste ortaya çıkan bazı söylentiler, kulak- tan kulağa yayılmaktan geri kalma- dı. Söylentiler gene Danıştayda açı- lan dâvayla ilgiliydi. Bu defa da Turkeşin ve Özdağın müracaat ettik- leri bildiriliyordu. Daha sonra bun- ların içine çok uzak diyarlarda bu- lunan bir binbaşının adı karıştı: Or- han Erkanlı. Ancak her üç ismin de müracaat sahibi olarak ortaya atıl- masının bir söylentiden ibaret oldu- gu haftanın sonundaki cumartesi gü- nü ortaya çıktı. Ne türkeş, ne Öz- dağ, ne de Erkanlı böyle bir boş te- şebbüste bulunmuşlardır. o Söylenti- nin süratle yayılmasına sebep, bu zatlardan dostlarına gelen mektup- lardır. Türkeşin, bir ahbabına yazdı- gı mektupta seçime taraftar olduğu- nu' belirttiği kendisine isnat edilen- leri aklının köşesinden bile geçirme- diğini iddia ettiği bilinmektedir. Esa- sen 14 lerin hemen hepsinden dost- larına ve yakınlarına son günlerde sık sık mektuplar gelmektedir. A.P. Yatsıda sönen mumlar (Kapaktaki politikacı) Oda sıcak mı sıcaktı. o Pencerenin yanma konmuş eski bir masada gözlüklü, kısa boylu, yaşlı bir adam oturuyordu. Odun sobasının verdiği hararetten hamama dönmüş küçük odanın kapısı açık bırakılmıştı. Ma- sanın tam karşısına konmuş partal maroken koltukta Oturan genç a- dam ellerini kavuşturmuş, tek keli- me, söylemeden, masadaki yaşlı ada- mı dinliyordu. Genç adamın yanında ve sobaya pek yakın eski bir iskem- lede iriyarı. şivesinden Rumelili ol- duğu anlaşılan, o saçları alabrus ke- silmiş, yeşil gözlü biri, yaşlı adamın sözlerine arada sırada karışıyor ve cümleleri düzeltiyor veya tashih e- diyor, hiç bir şey yapamazsa, bir "ve" ekliyordu. Yaşlı adamın yaran- da ise, son derece şık giyinmiş, yaşı- nı göstermeyen ve politikayı odada- kilerin hemen hepsinden iyi bildiğini AKİS, 27 MART 1961 belirtmekten hoşlanan, hafif kır saç- lı biri daha oturuyordu. Eski masada oturan ufak tefek adam karşısındaki gence: “ en ilk obeyanatlarımda da söyledim. C.H.P. köklü ve iktidara namzet partidir. Bunu kabul ediyo- ruz. Ama, bu günlerde içine sızan bazı kraldan ziyade kralcılar C.H.P.. nin pek çok şey kaybetmesin? sebep oluyorlar! Bunu üzülerek belirte- yim" dedi. Sonra masa üzerinde duran Ge- lincik paketinden bir sigara alarak itinayla yuvarladı ve gene itinayla yakarak bir iki nefes çekti. Bir müd- det böylece konuşulmadan oturldu. Hâdise, bitirdiğimiz haftanın or- YURITA OLUP BİTENLER men hepsini günlerle peşine taktı, beraberinde (o dolaştırdı. Genel Baş- kanlığına getirilmiş olduğu A.P. nin başına gelenler, İhtilâl idaresinin Ek Genel Kurmay Başkanını ön plâna çıkardı ve oGümüşpalanın tutumu konusunda bir meraka yol açtı: Ge- nel Başkan ne yapacaktı? Ayılacak mıydı, tedbir alacak mıydı, politika hevesini terk mi edecekti? Gümüşpala, AKİS muhabiriyle konuşması sona erdiğinde Genel İda- re Kurulu toplantısına katılmak ü- zere yandaki, biraz daha genişçe sa- lona geçti. Kapılar, “son günlerin hâdiseleri"ni görüşmek üzere bir şı- raya gelen Genel İdare Kurulu üye- lerinin üzerine kapandı. Aynı. kapı- Gümüşpala basın toplantısında konuşuyor Mareşal TI talarında bir gün Adalet Partisinin Ankarada, Tuna caddesindeki Genel Merkezinde cereyan ediyordu. Küçük boylu adam. Genel Başkan Gümüşpa- laydı. Diğer iki zâta gelince, Rume- lili olduğu anlaşılan. Genel Sekreter Emekli Albay Şinasi Osman diğeri ise emekli D.P. lilerden Cevdet Pe- lindi. Partinin ileri gelenlerinden o- lan ve Genel İdare Kurula üyesi bu- lunan bu İki zat; Genel Başkanlarıy- la bir AKİS muhabirinin konuşmala- rı -sırasında Başkanlarına yardın» et- mek üzere odada hazır bulunuyor- lardı! O hafta Gümüşpala, başkentin büyük atraksiyonlarından birini teş- kil etti ve gazete muhabirlerinin he- lar uzun saatler sonra tekrar açıldı- ğında kararın pek meşhur İngiliz po- litikasına oOuygun olduğu görüldü: "Bekle ve gör!" Genel İdare Kurulu, partinin hayatım tehdit eden bir ten- like görmüyordu. İzmirde yapılan gösterişli tevkifler hakkında "Neti- ceyi bekliyoruz" tarzında bir demeç vermek yetecekti. Eski D.P. teşkilâ- tı, açıkta bekleyen başlarıyla A.P. le- hinde vaziyet almıştı. Gerçi A.P. nin talihsiz rakibi Y.T.P. yi yarışta mağ- lâp edeceği, hattâ ona turlar bindi- receği daha baştan belliydi ama ge- lişme istidadının bu kadar fazla ola- cağı, doğrusu, kurucuların tamamı tarafından dahi düşünülmemişti. Bir gülünç büyüklük (o hastasının sesini 13