Eşlerinin ağzından GÜNÜN Başla AKİS'in kurmay heyeti bana, "Eşlerinin Ağzından Günün Adamları" konula bir röportaj serisi hazır- lamamı teklif etti. "Yapamam" dedim, "ben gazeteci değilim.." "Daha iyi ya" dediler» "biz de sizi bunun için seçtik. Karikatür değil, bir kadın gözüyle portre istiyo- ruz." "Mütecessis bir insan değilim, kimsenin mahre- miyetine girmek istemem" dedim. Güldüler. "Mahre- miyete girmek bahis konusu değil. Bahis konusu olan Günün Adamlarını etlerinin gözünden, dilinden akset- tirmek. Hanımlar bir hanımla daha rahat konuşurlar. Zâten röportajlar samimi, ahbap işi sohbetler şeklinde olacak" dediler.. Sonra, eşleri ile röportaj yapacağım Günün Adam- larından bir kısmının isimlerini saydılar. Görüşeceğim kimselerin bâzılarını yakinen tanıyordum, bazılarım ise hiç görmemiştim. Bir tanesi, İsmet İnönünün eşi, annem idi. Diğerlerinin değil ama, onun bu nevi bir röportajı nasıl karşılayacağını biliyordum. Annem, kırk senedir umumi efkârın karşısında bulunduğu halde hu- susi hayatına karşı duyulan alâkaya alışamamıştır. Ba- bamın çarşıdan yaptığı alış verişin, yahut sabah kah- valtısında yediği peynirle zeytinin niçin gazete sütun- larına geçecek bir haber teşkil ettiği onun için hakiki bir muammadır. Eminim, bu nevi alâka şöhrete ulaş- mış bir politikacının, iş adamının veya sanatkârın, spor- cunun eşinin de sırrına eremedikleri bir meseledir. Hele Amerikada Günün Adamı payesine erişen şahsın husu- siyetlerine eğilme derecesi bizi irkiltmektedir bile.. İs- minin herkesin ağzında dolaşman gurur okşayıcı bir şey de olsa, insan şüphesiz bir sırça köşkte yaşamak- tan çok çabuk usanıyor ve şikâyete başlıyor. Bir insan düşününüz. Bütün ömrünce köşesinde di- dinip durmuştur. Bir aile hayatı, kendine mahsus alış- kanlıkları, zevkleri vardır. Herkes gibi birisidir. Kendi çevresi dışında kimse onun mevcudiyetinden haberdar değildir. Bir sabah yıldızı parlar ve hiç ismini doyma- dığınız, yüzünü tanımadığınız o kimse aniden meşhur oluverir. Artık projektörler, sâdece o kimseye değil, o aileye, o yuvaya çevriktir. Bunun, bilhassa sadelikten hoşlanan bir ev kadım için göz kamaştırıcı tarafı bu- lunmadığı nasıl söylenebilir? Düşününüz, bir de bu ışık yıllar ve yıllar devam ederse.. O güne kadar ondan ha- bersiz yaşayan komşusu onanla aynı sokakta oturmak tan bile gurur payı çıkarır olur. Onu uzaktan, yakın- dan tanıyanların sayısı birden astronomik bir şekilde artar. Akla hayale gelmedik oakrabalıklar (o keşfedilir. Onunla aynı lokantada yemek yediniz veya aynı diş- ADAMLARI rken Özden TOKER çide diş doldurttunuz mu artık onun hayatı, bütün hu- susiyetleri hakkında otorite kesilirsiniz. Muhakkak bir arkadaşınızın en yakın dostudur ve o arkadaş onun her sırrına vakıftır. Siz de, tabii onunkilere.. Mesleğinde dönüm noktası olan o meşhur gece, yatmaya çıkarlar- ken karısına şunu söylemiştir. Başka mühim bir karar alırken aklından şunları geçirmiştir. Herkes doyduk- larını, bir şeyler ilâve ederek başkalarına nakleder ve çok kısa bir zamanda, belki de aslıyla hiç alâkası ol- mayan efsanevi bir şahıs yaratılır. O artık umumi ef- kârın nail olmuştur. Bundan sonra herkes onun hu- susi hayatına varıncaya kadar herşeyine karışmakta kendisinde hak görür. Bazı insan sahasında sivrilir siv- rilmez sempati toplar. Başkası, hem de aynı vasıflara sahip bir başkası ise ne yapsa kendini beğendiremez. Kiminin nezaketi, kiminin kabalığı makbul sayılır. Ba- zıları ise çok kuvvetli dostlukları, çok kuvvetli düşman- lıklarla bir arada toplar. Bunlar, kendilerini gökte gör- düğümüz yıldızlar gibi seyrettiğimiz Günün Adamla- rının, o gıpta ettiğimiz şöhretlerine mukabil ödedikleri bedeldir. Çekememezlik, kıskançlık, kurnazlık, men- faat, haset, yahut insanlık! Ne derseniz deyiniz, bu ço- gu zaman böyledir. Günün Adamı yediği yemek, aldığı kitap, yüzündeki ben, briç oynadığı kırk yıllık ahbap- tan, taktığı kravatın cinsi, elbiselerinin biçimi, ayakka- bılarının rengi dolayısıyla salonlarda, kahvelerde, bü- rolarda, elhâsıl akla gelmeyecek bir çok yerde saatler- ce münakaşa konusu edilir. En iyisi, bunu tabii karşı- lamaktır. Sanırım, bu işte erkekler biz kadınlardan da- ha başardı oluyorlar. Ama umumiyetle bu ani alâka en çok Günün Ada- mının ailesini, eşini şaşırtır da, ihtimal ondan.. "Şu ka- dar senedir köşemizde, kendi halimizde yaşardık. Bu iş çıktı, altüst olduk. Kimse bize aldırmadı, şimdi bu in- sanlar bizden ne ister?" Bu, tipik bir kadın şikâyetidir. Bazısı buna rağmen bu alâkadan, içteniçe hoşlanır. Ama bâzısı, ciddi şekilde sinirlenir. "Canım, hiç olmazsa hu- susi hayatımıza karışmasınlar. Hiç olmazsa evimizde rahat bıraksınlar" diye dert yanılır. Böyle düşünenlerin haklan olabilir. Fakat meşhur atasözüdür: Büyük ba- şın derdi büyük olur! İnsanlar sivrildikçe bütün göz- ler ona çevrilir. Eee, bu şöhretin kefaretidir. Bu alâkanın yalnız bizim memleketimize mahsus bir şey olduğunu zannetmek hatalıdır. Hatırlarsınız, in- sanlarının soğukkanlılığı ile ün salmış İngilterede Pren- ses Margaret ile Townsend'in aşk macerası ne fırtına- lar koparmıştı. Halkın alâkası o derece fazla idi ki AKİS, 27 MART 1961