YURTTA OLUP BİTENLER siyasi faaliyetin bağlamasına tekad- düm edan günlerin ilk ciddi toplantı- sı Karanfil sokaktaki C.H.P. Genel Merkezinde yapıldı. Toplantı bir se- yahat dönüşü toplantısıydı ve C.H.P. üyelerinin yaptıkları gezilerin bir muhasebesinden ibaretti. Merkez |1- dare Kurulu hemen "tam kadro" ha- linde Genel Merkez binasının üst ka- tındaki toplantı salonunda toplandı ve müzakerelere başlandı. Esas me- sele, gezilerden edinilen intiba idi. Parti -tabir caizse-, kış uykulundan uyanıyordu. Herde secim vardı ve parti üst kademesi geziden memnun dönmüştü. Yeni partilerin kurulmuş olması, yer yer yıpranan ve araları- na ikilik sokulan teşkilâtı kenetlen- meğe sevketmişti. (Nitekim Kasta- monudan gelen bir genç C.H.P. li bu eee temas ederek: " - Am yeni partilerin kurul- duğu yi oldu. Birleştik" dedi. Ama, Devlet Başkanının son ba- sın toplantısında açıkladığı siyasi faaliyet serbestisi tabii müzakerenin kremasını teşkil etti. Merkez idare Kurulu üyeleri başta Genel Sekreter Aksal olmak üzere, mesele üzerine eğildiler ve teşkilata itidal aşılama tavsiyesinde birleştiler. C.H.P., mu- halefet yıllarındaki (o vekrını Oo seçim arefesinde de koruyacaktı. (o Böylece, haftanın son günü, yeni bir devrin e- şiğinde ilk ociddi toplantıyı yapan parti de C.H.P. olmuş oluyordu. Bu sırada herkesin harıl aradığı bir başka adam vardı: İ İnönü. İnönü, kızının Bahçelievler- dekl evinde, İstanbuldan gelmiş bu- lunan Ömer İnönülerin de iltihakıy- la tamamlanmış geniş ailesinin için- de, huzurlu bir akşam geçiriyordu. Siyasi faaliyetle (oberaber lider için yeni bir çalışma devresi açılıyordu. M.B.K. İhtilâl dâva edilmez! Bundan on gün kadar dinçe Anka- rada, adı Ruhi olan bir sat ta- rafından Danıştaya yapılan bir mü- racaatın sebebi yüz sene düşünülse kolay kolay bulunamazdı. Adam, bir tasarrufun iptali için, yurt dışında sini sunmuş, mıştı. Danıştaya bu çeşit maksatlar- la günde sayısız müracaat yapıldığı bir gerçektiz. Ama hâdise gene de bir hususiyet taşımaktaydı. Orta boylu, babayani kılıklı adamın so- yadı Soyuyüce idi. Adına dâva açtı- ğı kardeşi ise. Şefik Soyuyüceydi ve 14'lerden biri olarak Kopenhagdaki Büyük Elçiliğimizde"müşavir" adı altında ikamete memur bulunuyor- 12 du. Şefik Soyuyice cerbezeli bir a- damdı ve meseleyle uğraşmayı ken- disine iş edinmişti. Oraya buraya mektuplar yazmış, haksızlığa uğra- dığun ileri sürmüş, hakkındaki mua- melenin doğru olmadığım belirtmişti. Bu teşebbüslerinden bir netice ala- mayınca da, sanki normal bir devre- de, normal şartlar altında anormal bir muameleye maruz kalmış. gibi, ciddi ciddi Danıştaya başvurmuştu. Soyuyüce M.B.K nden affedilişini, daha doğrusu Komite dışı bırakıl- masını Geçici Anayasaya aykırı bu- luyor ve daha hoşu, vazifesine iade edinmesini Danıştaydan istiyordu. Dâvanın kendisi kadar, gün ışığı- na çıkışı da enteresan oldu. İstanbul gazetelerinden biri tarafından öğre- nilen -biraz da yanlış olarak- haber, gazetenin birinci sayfasında okuyu- cuya bildirildiği gün. Danıştay üye- lerinin keyfi birden eği Gaze- tecilerin gelmesini, bu konuda sual- ler sormasını beklediler v ve bekledik- leri çıktı. Danıştay o gün basın men- subu akınına en fazla uğrayan resmi daireydi. Tabii ziyadesiyle girip çıkı- lan oda, Danıştay Başkam Tevfik Gerçekerin makam odası oldu. Baş- kan ne yapacağım şaşırmıştı. Habe- rin duyulmasını o-hangi sebeptendir bilinmez- istemiyordu. Halbuki gaze- teciler işin aslım astarım öğrenmek merakındaydılar. Bazıları, meseleyi kendisi derecesinde biliyorlar, sâde- ce tevsikini istiyorlardı. e Gerçeker iki kocaman kıskacın arasındaymış gibi sıkıntılı bir gün geçirdi. Kimi- sini yuvarlak laflarla atlatmağa ça- lıştı, kimisine müphem cevaplar ver- Şefik Soyuyüce Hayal aleminden bir ses di. verdi ama, ziyaretlerin ardı ara- sı kesilmiyordu; Hele haberi ilk ve- ren İstanbul gazetesinin muhabiri, Gerçekerin peşinden ayrılmıyordu. Genç gazeteci Danıştay Başkanıyla makamında uzun müddet konuştu. Gazeteci ayaktaydı. Odada iki ya- bancı daha vardı. Gerçeker, haberin doğru olduğunu ve üzerinde tetkikler yapıldığım belirtti. Fakat daha son- raki günün gazetelerinden bazıların- da Danıştay Başkanının son derece enteresan bir demeci yayınlandı. Bu gazeteler böyle bir müracaat olmadı- gını bildiriyorlar ve bunu Danıştay Başkanının ağzından ilân ediyorlar- dı. Üstelik Gerçeker bir de hikmet savurmuş ve bir gün evvel hiç bir ga- zeteciye demeç vermediğini söyle- mişti! Aslında Danıştay Oo Başkanının az da olsa hakkı vardı. Dâva, konusu ve içinde bulunulan şartlar bakımın- dan son derece kritikti. Şimdiye ka- dar böyle bir şeye de rastlanılmamış- tı. Danıştay Başkanı ilk defa basına gelen bu hal karşısında ne yapaca- ğını, doğrusu istenirse, Oo şaşırmıştı. Meseleden M.B.K.ni haberdar etti. Komite, bunca işi arasında o hususu da söyle bir gözden geçirdi. Tapıla- cak bir tek hareket vardı: Madem ki bir demokratik sistem içinde işler yürütülmeğe (çalışılıyordu, omadem ki ihtilâle rağmen normal rejimin şartlarına uyuluyordu, o halde dava- ya cinsine göre bakmak icap edi- yordu. Mesele bir oAnayasa konusu olduğundan dâvaya herhangi bir da- irede bakılmasına imkân yoktu. Mü- racaatın, önemine binaen doğrudan Komitenin de söyleyecek sözü, veri- lecek delili, yapacak savunması yok değildi! o Danıştay da aynı görüşe vardı ve dâvayı Genel Kurula sun- du. Soyuyücenin Geçici Anayasanın bir maddesine -M.B.K. üyelerinin az- dedilemiyeceği, vazifelerinden affedi- lemiyeceğine dairdir- istinaden açtı- lacak ve bir karanı varılacaktır. Kaftanın «onunda siyasi kulisi zi- yadesiyle işgal eden mesele hukuk- lular ve politikacılar arasında tartı- -ılırken, ortaya birçok tez atıldı. Bunlardan bir tanesi Asım Ruacana aittir. Ruacan "— İhtilal dâva edilemez. Eğer iş buna kaldıysa, Menderesin de dâva açmam normal sayılır" demektedir. Biraz nükte, biraz hakikat payı taşıyan bu sözlerden de anlaşıldığı- na göre danıştayın, hukuken Soyu- AKİS, 27 MART 1961