KİTAPLAR Gün Doğmadan (Yusuf Ziya Ortaçın makaleleri, Akbaba Yayınları, İstanbul 1960, Ye- ni Matbaa, 111 sayfa, 500 kuruş) A Kbaba sahibi ve Başyazarı Yusuf Ziya Ortaç, günümüzün en usta polemik yazarlarından biridir. Tıpkı Burhan Belge, tıpkı Necip Fazıl gibi. Ancak, "Gün Doğmadan"ı okuyanlar, daha usta bir yazar olduğunu kabul edeceklerdir. Zira Yusuf Ziya son on yılın yazı hayatı içinde, başında bu- lunduğu dergi ile, ne sisi ne kebabı yakmış, buna karşılık her taraftan il tifat toplamasını bilmiştir. Elinize on yılık Akbaba koleksiyonunu alır da başyazılarım okursanız, bu yazılarda her hafta bir değişik hava bulursu- nuz. Sezarın hakkını Sezara vermek gerekirse, Yusuf Ziya Ortacın zaman zaman gerçekten sert çıkışlar yaptı- ğını ve tenkide tahammülsüzlüğü ile tanınmış bir iktidara karşı, o günle- rin havası içinde hiç bir yazarın ya- zamıyacağı derecede sert yazılar yaz- dığını da kabul etmek gerekir. Tabii ki bu sertlikte, bir çarşamba önceki veya bir çarşamba sonraki yumuşak yazının payım da aramak yerinde o- lur. 27 Mayıstan sonra meşhur Örtülü ödenek hikâyesi ortaya çıkınca, Yu- suf Ziya Ortaç, bu zevkine ve raha- tına pek düşkün büyük yazar, ger- çekten sarsılmıştır. Ortacın örtülü etmediğini müştür. Ama kabul etmek gerekir ki Ortaç, bir parlak zekâya, bir mü- kemmel kaleme sahiptir. Ortaç tipin- de birinsan, yenilgileri kabul edip kö- için elinden geleni yapan Oi olarak, hiç örtülü ödenekten falan bahsetmeden kendisini savunacak bir çâre aramış ve bulmuştur. Hafıza-i beşerin nisyan ile malül olduğu tezi- ne inanan Ortaç, -tıpkı düşük Men- deres gibi- 1954'den 1960'a kadar Ak- tanesini, püsküren 47 tanesini bir araya topla- mıştır. Bu 47 makalenin bir araya geldiği kitapçığa da Yusuf Ziya Or- taç, zekâsından ve esprisinden bekle- AKİS, 12 ARALIK 1960 nen bir, incelikle "Gün Dogmadan" adım koymuştur. Takdim yazısında Ortaç, "Gün Dogmadan"ı şöyle izah etmektedir: "Bu kitaptaki yazıların hepsi 27 Mayıstan önce yazılmıştır... "Gün dogmadan!" Kapağında, bir karanlık şehir ö- nünde heyülalaşmış bir kırmızı ho- roz resmi bulunan "Gün Doğmadan", kitaplıkları gerçekten zevkle süsle- yecek bir kitaptır. Ama azıcık pahalı bir kitap. 111 sayfası 500 kuruşa ge- len bir kitap. Yusuf Ziyanın bu son ve hayli pa- halı kitabı hakkında bir fikir edine- bilmek için, kitapta yer alan bir kafi yazıyı şöyle bir gözden geçirmek, tek taraflı da olsa fikir vermek için faydalıdır. İşte hu yazılardan biri: Bir taş, bir baş!" Yusuf Ziya bu ya- zıyı 14 Mayıs 1959'da, İnönünün ba- şına Uşakta atılan taş üzerine yaz- mıştır. Tabii ki "Gün Doğmadan"da, yazının altına tarih de itina ile yer- leştirilmiştir. Büyük bir yazar olduğunda, usta bir polemikçi olduğunda en ufak bir tereddüt dahi bulunmayan Yusuf Zi- ya, bakın bu hâdise hakkında o za- man nasıl zehir zenberek bir yazı ya- sıyor: "Uşakta bir taş atıldı. Kelime o- yunlarıyla, nükteler yapmak kolay- dır. Güç olan, kalbimizin sesini sus- turarak konuşabilmek! Bunu yapabileceğim diyemem. Benim de kalbim var. Deneyece- ğini." Ortaç, yazıya bu satırlarla giri- yor. Yazının bitişi ise şöyle: “Nihayet, Uşakta İnönünün başı- na bir de taş atıldı. Bu baş, daha dün, Garp Cephesi Ordularının başıydı. Taşlandığı yerde Yunan Kumandanı- nı esir alan baştı! İsmet Paşanın kanıyla yakutla- şan o taş, ihtiyar generalden çok' De- mokrat Partiyi yaralamıştır içimizde başı szlayayanı Şimdi yeni bir acıma, yeni bir ti- tanınma, yeni bir gönül kırgınlığı için- deyiz. Kurtuluş kavgasının kahraman İsmet Paşasını, Lozan savaşının çetin politikacısını, Atatürk İnkılâplarının tanlar, elbet bir uçak kazasının tür- belerden yükselen dualar, caddelerde tüten kurban kanlarıyla (ouyandırıl- mış hassasiyetini de unutacaktılar... Unuttular işte! İnönünün, her teli vatan uğrunda ağarmış ak saçlı bası, savaş meydan- larında almadığı yanan politika mey- danlarında aldı. Ona atılan taş, mezar taşı olabilir!" Görüldüğü gibi, (Yusuf Ziya Or- tacın 14 Mayıs 1959'da yazdığı yazı, o günlerin kızgın politika atmosferi içinde kolay kolay yazılacak bir yazı değildir. Ama Yusuf Ziya Ortaç bu- nu yazmıştır. Yusuf Ziya daha buna zenzer bir hayli yazılmaz, yazılamaz sayılan yazıyı yazmış ve yayınlamış, üstelik pek çok meslektaşının aksine hapse mapse de girmemiştir. Yusuf Ziyanın gene gün doğmadan kaleme aldığı bir yazı daha vardır ki Akba- ba okuyucuları pek iyi hatırlarlar. Yusuf Ziya o yazısında hapse giren meslektaşlarına kızmakta, bu kızgın- lığını kelimeler halinde dile getirmek- tedir. O yazısında Ortaç, misal diye meslektaşlarına kendisini göstermek- te, bakiri ben ne kadar sert yazılar yazıyorum. Ama hiç hapse girdim mi? diye sormaktaydı. Doğrudur, on yılık baskı rejimi içinde Ortaç, hiç hapse girmemiştir. Hattâ hiç bir za- man ciddi bir takibe bile uğramamış- tır. Ama bu, Yusuf Ziyanın haklı, hapse girenlerin haksız olduğunu gös- termez. Tam tersine, Yusuf. Ziya on yılık karanlık devirde -bu on yılın karanlık devir olduğunu nihayet bi- raz geç te olsa Yusuf Ziya kitabına koyduğu adla kabul etmiştir- kelime- nin tam anlamıyla bir ip cambazı gi- bi hareket ettiği, bir acem kılıcı ma- hareti ile iki tarafını da kestiği ve ne şişi ne kebabı yaktığı içindir ki büyük bir badireye uğramadan vartayı at- latmıştır. "Bir taş, bir baş" adlı yazı- da dahi, yazının tamamı okunduğun- da, sert ve acıtıcı tenkitlerin yanında çekilmiş yağların izleri açıkça görül- mektedir. Bu bakımdan Ortaç, belki günümüzün büyük yazarlarından biri olduğunu herkese kabul ettirse dahi, karşımıza dolambaçlı yollardan bir hürriyet kahramanı gibi çıkmama- lıdır. iktidar partisinin 29