Müşküllerin kaynağı piller meselesinin naili hazırlıkları- nın kaplumbağaya taş çıkartacak süratte geliştiğini bitirdiğimiz hafta- nın sonunda inkâr etmek sordu. O- nar. "Olacak" diyor, kati teminat ve- Bir başka müşkülât kaynağı da, 147'ler hakkında tanzim edilmiş bir dosyanın olup olmadığı meselesiydi. Bâzı öğretim Üyeleri, gösterilemedi- YURTTA OLUP BİTENLER lunu arşınlamışlar ve affedilme es- bâb-ı mücibelerini öğrenmeğe yelten- mişlerdi. Günlerce oyalanarak atla- tılmışlar ve bir türlü M.B.K. nin alâ- riyordu. Keza Nar ter de, "Mutlaka halledileceğine iti- kadım tamdır" şek ünde (konuşuyor- du. Şurası muhak- kaktı ki, Onar ve Narterin yaptıkla- rı, Ooyumurtlama - dan gıdaklamak te lakki edilemezdi, inkılâp İdaresinin birinci derecedeki mesullerinden, Gür selin harikulade fa kat ortaya söyle- nen "Hatadan dön- mek fazilettir" sloganının fevkin - de vaadler almış- lardı. Geçici ola- rak Üniversitelere ârız olan huzur- suzluğun oOen iyi şekilde ( giderile - ceği yolunda mü- teaddit defalar kendilerine garan- tiler verilmişti. Mamafih, İnkı- lâp idaresinin kar şı karşıya o bulun- duğu (o müşkülleri de takdir etme- mek, o hakşinaslık olmazdı. Bir defa, 147ler meselesiy- le emeldi İnkılâp subaylarının duru- mu, arasındaki dağlar kadar far- ka rağmen yanya- na getirilmişti. Halbuki, O birinci - sinde bahis konu- nu olan bir tard, ikincisinde (bahis konusu olan ise, hususi tartlarla e- mekliye şevkti. Bi cincisinde boş bu- lunan kürsüler, i- kinnisinde (o şişkin kadro konusuydu. Nihayet ikincisin de bahis konusu o- lan gençleştirme ameliyesi, ikincisi Dönüşü olan nehir Bir meselenin uyutulmasını, elbette ki hükümet etmenin icaplarından biri saymak kabildir, Öyle hâdiseler vardır ki bir bardak suda fır- tına yaratırlar, pek kısa süre bütün cemiyetin dikkatini üzerlerine se- kerler, fakat işbaşındakilerin ustaca, münasip şekilde tatbik edecek- leri bir «yalama politikası sonunda önemlerini kaybederler, çaptan dü- şerler, unutulup giderler. Ancak hükümet etmede basiret, hangi mese- lenin fırtınayı bir bardak suda yarattığını, hangisinin denizleri karış- tırdığım doğru şekilde tesbit etmektir. Ölçüde yanılma oldu mu, poli- tika hatalı teşhis üzerine bina edildi mi çeşitli dertler birbiri peşine sı- ralanır. O zaman uyutma yola, oyalama metodu tarifsiz ihtilâfın sebe- bini teşkil eder, nasıl zamanında tedavi edilmeyen bir basit çıban en tehlikeli hastalıklara yol açabilirse sosyal hayatta da ateşin üzerine kül yığma gayreti gayet kötü neticeler doğurur. Böyle hallerde hakiki basiret, yaranın üzerine derhal eğilmek, acı da verse gerekli müdaha- leyi yapmaktır. "147ler işi" bu çeşit hâdiselerden biridir. Üniversitedeki tasfiyenin, bir hatâlar zincirinin ikinci halkasını teşkil ettiğinde zerrece şüphe yoktur ve aradaki bağlantının ciddi han- dikap olduğu muhakkaktır. Eğer bu hareket ordudaki ameliyeyi takip etmemiş bulunsaydı 147'lerden haksızlığa uğramış bulundukları sabit kimseler bugün kürsülerinde, kendilerini özleyen öğrencilerinin arala- rında bulunurlardı. Fakat ikinci halkanın ele alınacağı söylentileri da- hi, ilk hatânın yedikleri darbeyi hazmetmemiş kurbanlarının seslerini yükseltmelerine yol açmış, ortalık bir anda ve tarifsiz şekilde kanşıver- mistir Bundan, belki 147lerden de fazla, bugün memleketin idaresini ellerinde tutanların üzüldükleri pek açık bir hakikattir. Ancak, yara- tılmış olması büyük talihsizlik teşkil eden bu duruma bir çâre aranır- ken yeni talihsiz beyanlar, yeni talihsiz tutumlarla işin büsbütün ıstı- rap verici hale sokulması akıllıca bir hareket olmaktan çok uzaktır. Şu anda en kötü politika uyutma, oyalama politikasıdır. Zira maşeri vicdan bir kere ayaklandı mı, onu bu yollarla tatmine imkân yoktur. Bir tek doğru ve uygun politika vardır: Tam açıklık, cesaretli karar! Açıkça söylemek gerekir ki iki hatâ mahiyet itibariyle eş değildir. Or- dudaki ameliye bir emekliye sevk muamelesidir, Üniversitedeki tasfiye bir cezalandırmadır. İnsan haysiyeti bu çeşit cezalandırmaları mubah görmediğinden tasfiyenin üniversitelerin sorumlu organlarıyla birlikte yeniden ve süratle gözden geçirilmesi, zaruri temizliğin o şekilde ya- pılması idareye sâdece şeref verecektir. Bir nokta kat'i olarak bilinme- lidir: Üniversiteyi bu şekilde bırakmak imkânı yoktur, üniversite mü- essesesini kurtarmak lâzımdır. Ordudaki ameliyeye gelince, onu da mütemadiyen akan bir yara halinde bırakmak milli menfaatle taban tabana zıttır. Madem ki bu bir gençleştirme hareketidir, yaş esas tu- tularak emekliye sevk muameleleri tekrar gözden geçirilebilir ve belir- li şartlara sahip olanların emeklilikleri iptal edilebilir, Askerler daha iyi bilirler; ama öyle görünüyor ki böyle bir yol Ordu bakımından da faydalı alacak, gittiklerine Ordunun yandığı gerçek kıymetlere Ordu yeniden kavuşturulmuş olacaktır. Her halde "cesaretli karar" saati gelip çatmıştır ve bunun zarure- tini kurmaylar herkesten iyi kavrayacak durumdadırlar. dilenlerden bâzıları ise gördüklerini gine göre, dosyanın bir hayalden iba- (kalı bir üyesiyle (o görüşememişlerdi. ret olduğunu ileri sürüyorlardı. Affe- Bir tanesi nüfuzlu bir ahbabı vasıta- sıyla ancak dör- düncü gün şimdi- ki La Haya Hükü- met Müşaviri İr- fan Solmazerin hu suruna kabul edi- lebilmişti. oAncak o sırada, fazlasıy- la meşhur dosyayı kısa bir zaman i- çin de olsa göre- bilmek (mazhari yetine (o erişmişti 6u, üst kapağı ya rım bir dosyaydı İçindeki üç - dört yaprak kâğıt, dos- yanın altından v« üstünden taşıyor du. Tasfiyeye uğ- rayan öğretim ü- yelerinin isimler) kâğıtlarda altalta sıralanmış ve kar- şılarına kısa kısa ağır ithamları ha- vi "Dönme ve ma- son", "Mutabasbıs ve dedikoducu", Cinsi sapık" gibi asılsız astarsız de- dikoducuklar yer- leştirilmişti. Ateş- li Solmazer, dos- yaya, fevkalâde mahrem bir vesi- kaymış gibi, elleri ve kolları ile kar- şısındakinin na - zarlarından saklı- yarak bakıyordu. Ancak, 13 Kasım hareketinden son- ra üst kapağı ya- rım dosyaya ne olmuştu, orası meç huldü. Rivayetler İstanbulda, Üni- versite çevrele- rinde dolaşan riva vetler bitirdiğimin haftanın sonunda muhtelifti. Bir ha- bere göre, yani Milli Birlik Komitesi, İçin asla varit değildi. Üstelik, mü- saade edildiği takdirde, emekli İnkı- lâp subaylarından kaç tanesi Silâhlı Kuvvetlere dönecekti ? AKİS ARALIK 1960 söyledikleri dosyayı tasvir bile edi- yorlardı. Pek çoğu, eserlerini koltuk- larının altındaki çantaya yerleştire- rek 13 Kasımdan önce Ankaralım yo- 147'lerden bâzılarının Üniversiteye dönmelerini mümkün kılan bir tek- lifi it“ ıkla kabul etmişti. Bu "bâzı- lar" arasında, güya Giritli, gene en 15