devdiler. Ancak 115 sayılı kanun bu gibilerin cezalandırılmasını tamamen Üniversite Senatosuna bırakıyordu. Senatonun ise, ne olursa olsun, öğre- tim üyeleri hakkında böyle bir dü- şüncesi mevcut değildi. İlim adamı- nın ilim adamı olarak vazife görme- sini sağlamak için bu şekilde hareket etmeyi daha uygun buluyordu! Politikacılar Balonlar ve hakikat Bitildiğimiz haftanın tâ sonundaki gün, Albay Mustafa Bilhanı neşe- li ve herkesle şakalaşır halde gören- ler. Cemal Gürselin sıhhatinin ev- velki haftaya nazaran çok daha iyi olduğunu anladılar. Devlet Başkanı- nın hususi doktoru o gün, hayatından pek memnun görünüyordu. Hakikaten bitirdiğiniz hafta mü- şahede edilen iyiye doğru gidiş, Dev- let Başkanının en geç bir hafta son- ra çalışmaya başlıyacağını müjdeli- yordu. General Gürsel, evvelki hafta- yı yatağında geçirmişti. Doktorlar, Devlet Başkanının yorulmasını, ü- zülmesini, hattâ en ufak harekette dahi bulunmasını istemiyorlardı. Du- rum, bir ara cidden endişe vericiydi. Sol taraf, beyin damarlarının geçir- diği spazmdan dolayı tutmuyordu. General, olduğu yerde sağa sola ha- reket etmekte güçlük çekiyor, doğ- rusu bu hal ak saçlı delikanlıyı pek üzüyordu. Hayatının kemen her gü- nünü hareketle geçirmiş olan bu dinç asker böyle küçücük bir hastalık so- nunda yatağa düşmeyi bir türlü ken- dine yediremiyordu. Kaldı ki İhtilâlin Başı, çok sevdiği bâzı şeylerden de mahrumdu. Mesela sade kahvesini artık içemiyor, Samsun sigarasını tüttüremiyordu. Generale verilen ha- berlerin en kötüsü, bunları daha bit müddet kullanamıyacağıydı. Doktor- lar kahve ve sigara içemiyeceğini söylediklerinde yüzünü buruşturmuş ve memnuniyetsizliğini belli etmişti. Generale tatlı ve alkol de yasaktı. Sabahları mütadı hilâfına çay, pey- nir, zeytin ile kahvaltı ediyor veya çay yerine, canı çekerse az şekerli bir süt içiyordu. Tereyağı, sureti ka- tiyede verilmemekteydi. Generalin ikinci sıkıntısı, yorgunluk almak için a imlan yemeğin üzerine içtiği iki kadeh Klüp rakısının doktorlar ta- rafından yasak edilmiş olmasıydı. Alkol, rahatsızlığı müddetince yasak edildiği gibi, adamakıllı iyileştikten sonra da, hiç değilse bir müddet Ge- nerale haram sayılacaktı. Doktorlar bilhassa bu husus üzerinde hassasi- yetle duruyorlardı. AKİS, 12 ARALİK 1960 Bitirdiğimiz Oo haftanın (o başında Gürselin sıhhati iyice düzelmeye ve bu iyüeŞme elle tutulur hale gelme- ye başladı. Pazartesi günü General ilk defa ayağa kalktı. Her ne kadar damardaki arıza sol tarafın tutuklu- gunu halâ devam ettiriyorduysa da Gürsel, bir kaç gün evveline nazaran daha rahat hareket edebiliyordu. O- dasının içinde bir omüddet dolaştı, sonra doktorlar tarafından tekrar yatağına yatırıldı. ah ve çarşamba günleri Devlet Başkanı kendini adamakıllı rahat hissetti. Tek sıkıntısı sade kahve ile Samsun sigarasıydı. Hattâ bunu dok- toruna açıkladı. General ilk defa çarşamba günü Hariciye Köşkünü: terasına çıktı. Artık sâdece hareket etmiyor, ra- hatça yürüyor ve gazete okuyabili- yordu. Tek arıza sol kolundaki hafif tutukluktu. Doktorlar bunun da za- manla kaybolacağım söylüyorlardı. İmza u arada başkentte çıkan ve Türki- Beye süratle yayılan bâzı söylenti- ler ilgilileri pek üzdü. Ama buna rağ- men ilgililer, Paşanın sıhhati hakkın- da geniş ve doğru bilgi vermekten imtinada her nedense ısrar ettiler. Bu, ortalığı daha çok karıştırdı ve uçurulan balonlar süratle büyümeğe başladı. Generalin tamamen meflüç halde yatağından kalkamadığı,, gün- lerinin sayılı olduğu dedikoduları be- lirli kişiler tarafından ard arda et- rafa yayılmaya çalışıldığı o sırada Cemal Gürsel Âcil şifalar YURTTA OLUP BİTENLER Gürsel, hususi doktoru Mustafa Bil- hanla şakalaşıyor ve ne zaman şöyle uzun bir geziye çıkmasına müsaade edileceğini soruyordu. Haftanın ortasında Generalin ye- meklerinde de değişiklik oldu ve per- hiz' gemberi biraz genişletildi. Gürsel şekerli ve hayvani yağlı yemeklerin dışında her şey yiyebiliyordu. Ama, tabii gene alkol, kahve ve sigara ya- saktı. Haftanın sonlarındaki cuma günü General çok az da olsa çalışmaya başladı. Doktorlar şimdilik sâdece imza atmasına ve bâzı meseleleri da- ha çok dinliyerek tartışmasına izin verdiler. Nitekim o gün saatlerin 12.51'i gösterdiği sıralarda kırmızı plakalı bir Bakan arabası Hariciye Köşkünün büyük kapısından içeri girdi ve Generalin binanın yan tara- fına rastlıyan üç oda ve bir holden ibaret dairesinin-önünde durdu. Oto- mobilden Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Fahri Özdilek in- di ' Generalle Hariciye Köşkünün küçük salonunda 1 saat 25 dakika konuşan Özdilek bâzı evrakı Başkana imzalattı. Gürsel, imzasını atarken pek neşeliydi. Sonra iki General Ku- rucu Meclis meselesini konuştular. Üzerinde durdukları mesele, Devlet Başkanının Temsilciler Meclisini fes- hedebilmesi meselesiydi. Gürsel, fik- rini açıkladı. General böyle antide- mokratik bir hükme taraftar değildi, Özdilek, haberi Komiteye iletti. Zâ- ten Komite tasarıyı o şekilde hazırla- mıştı ve pazartesi günü, imza' için Gürsele gönderecekti. Bu, Devlet Başkanının son gün- lerde atacağı imzaların kendisine en ziyade keyif vereni olacaktı. Ya, öteki Paşa? (Çemal Paşa iyiliğe doğru süratle gi- derken, aynı sebepten, çok çalış- maktan ve memleketin bu buhranlı günlerinde memleket meseleleri üze- rine gece demeden, gündüz demeden eğilmek yüzünden rahatsızlık geçiren İnönü de nekahat devresine girmiş bulunuyordu. Buna rağmen, onun sağlığı hakkında da bitirdiğimiz haf- tanın sonlarında yeniden balonlar u- çuruldu. Nitekim bâzı gazeteciler, o akşam Ayten sokaktaki evin kapısı önüne geldiler ve Paşanın sıhhatini sordular. En tatmin edici cevap, ken- dilerini içeri almaktı. Paşa "Gelsin- ler, bakalım" dedi. Bu sırada, evin alt katındaki salonda iki torunu, Gülsün ve Nurperiyle beraberdi. Gazeteciler memnun, İnönünün elini öptüler ve gittiler. Belki de hayatlarında ilk defa ya- zacak değil, yazmayacak bir şey bul- duklarından dolayı bahtiyardırlar. 19