du. Esas olan, partinin tüzüğü ve programıydı. Toplantıya İstanbuldan gelen Enver Adakan, bunun hazırlan- makta olduğunu belirtti, İsmet Girit- li ve Prof. Tunaya partinin tüzük ve programını hazırlamakla omeşguldü- ler. Çok yakında tamamlarlar ve gön- derirlerdi. Ondan sonra tüzük ve prog ram üzerinde tartışmaya girişilebilir- di. Fakat gene de ufak tefek fikir be- yanlarından geri kalınmadı. Yeni ku- rulacak parti bir doktrin partisi ol- malı mıydı? Memleketimizde mevcut olmayan böyle bir teşekküle ihtiyaç vardı. Ne var ki, memleket realitele- ri bunu pek icap ettirmiyordu. Bu mesele etrafında da iyi düşünmeliy- di. Kurucular arasında bu konuda hayli fikir ayrılığı görüldü. Çıkış... Ger 20'yi gösteriyordu ki, zemin katın kapısı aceleyle açıldı. Çene telâşlı bir idam dışarı fırladı. Bir yere yetişmesi lâzımmış gibi bir hâli vardı. Çıkan, Orhan Mersinliydi. Nö- betteki basın mensuplarım görünce: "“— Bana bir şey sormayın. Ben, içerideki protokole göre yirminci fi- lân gelirim. Hem işim acele, bir ar- kadaşı teşyie gidiyorum. Bundan böyle, nasıl olsa sık sık buluşacağız" dedi ve gaza bastı. Onun hemen arkasından Faruk Caner göründü. Eski coğrafya öğret- meni galiba biraz sıkılmıştı. Yüzün- den öyle anlaşılıyordu. Gazetecilere; uzum, ısrar etmeyin. Sonra yalan söyliyeceğim. Bunu da biç sev- mem" diyerek küçük Alman otomobi- line yürüdü. Caneri iki acemi -kendi tabirleriy- le- politikacı takip etti. Yeni partinin Antalya şubesi... Kılıçaslar. Önel ve İsmail Hakkı Oğuz, işin acemisi ol- duklarını belirttiler. Daha, konuşma- ya mecalleri yoktu. Hızlı adımlarla Antalya plâkalı station wagon'larına yürüdüler ve hemen binip ortadan kayboldular. Lâfın iyisini muhakkak ki gene Prof. Talas etti. Dışarıya, Fakülte arkadaşı Doçent Münci Kapani ile birlikte çıktı. Gazetecilere, başım iki yana sallayıp "Ah sizi, ah!.." der gi- bi bir işaret yaptı. Sonra: "— Daha öyle mühim bir şey yok Hazırlık mahiyetinde. Oturduk, ko- nuştuk işte" dedi. Cihat tren ve Feridun Üstün, Ta- laş - Münci ikilisini takiben göründü- ler. Ancak onlar, ön kapıyı tercih et- mişlerdi. İkisi de, yakalandıklarından memnun görünmüyorlardı. Herşey inkar ettiler. Efendim, yâni ne vardı? Hususi bir toplantı yapılamaz mıydı T Sunun şurasında arkadaşlar toplan- mışlardı. Nitekim iki eski Bakan da- ha sonra AKİS'e verdikleri demeçte AKİS, 2 ARALIK 1960 inkârda ısrar ettiler. İren dedi ki: erlerin çoğu yanlış. Arka- adamız toplandık. Bahis konusu edilen, evet bir yeni partiydi. Ama ortada bir parti yok, tüzük yok. İşi bence tek taraflı büyütüyorlar." Feridun Üstüne gelince, o: — Memleket için hayırlı olacak. Ama henüz ortada bir parti filan yok. Belbez arkadaşımdır. Onun e- vinde toplandık Arkadaşlar arasında umumi kanaat, üçüncü bir partinin kurulmasının faydalı olacağı merke- zindeydi" dedi, ama henüz bir parti- ye girmediğini beyan etti. İki eski Bakan, temkinli davran- makta böylece birbiriyle yarış etti- ler. Esas merak edilenler yeni partiyle ilgili toplantı dağıldık- tan sonra ortaya yeni bir mesele daha çıktı. Başkentte en revaç bulan haber buydu. Hâli hazırda Hükümet üyesi bulunanlardan bâzdan da par- tiye girecekler, hattâ kurucular ara- sında bulunacaklardı. Üzerinde ziya- desiyle durulan isim Dışişleri Bakam Sarperdi. Ancak yalanları, Sarperin öyle ha deyince bir işe atılmıyacağını söylüyorlar ve kurt diplomatın adı- mını son derece ölçerek attığını ifade ediyorlardı. Nitekim Sarper de bun- ları teyid edici laflar söyledi ve yeni partiyle ilgisi olup olmadığım soran- lara: “-— 81 yaşıma gelmişim. Bugüne kadar hiç bir partiye girmedim. Böy- le bir çalışma olduğundan haberda- rım. Gelişmeleri takip ediyorum. Yol Sıtkı Ulay Temkinli bir adam YURTTA OLUP BİTENLER arkadaşlarımın kim olduğunu, tüzü- günün ne olduğunu bilmediğim bir partiye zınk diye giremem ben" dedi. Demek oluyordu ki, yem partiyi takip eden edeneydi. Yani, "hele bit kurulsun bakalım" deniliyordu. Ama iş böyle olunca yeni partinin kuruluşu güçleşiyor, kuracak adam kalmıyor- du. Kanapeli toplantı una rağmen» bir gün sonra gene başkentte yapılan bir toplantı ye* ni partiyle alâkalı edebiyatı geliştir- di. Haftanın tam sonundaki o gün sa- at 15.10 idiydi ki kısa boylu, güleç yüzlü bir adam elini yukarı kaldırdı. Gelenlere bir şeyler söylemek istiyor - du. Daha doğrusu, gelenlerden kaç- mak ister gibi bir hâli vardı. Eli hâ- la hayada, merdivenden inmeğe, hem de aceleci adımlarla inmeğe koyuldu. Gelenler, kendisini yakalamış ve et- rafım almışlardı. Kısa boylu adam: Kurucu Meclis i işini konuştuk, Vallahi Kurucu Meclis işini.." dedi. Çevresindekiler kahkahayı bastı- lar. İnanmadıkları halde inanmış gö- rünmeyi daha uygun buldular. Ama kısa boylu adamın bir sşy söylemiye- ceğini de anlamışlardı. Onun için ken- disini rahat bıraktılar. Hâdise Dışiş- leri bakanlığının da bulunduğu Baş- bakanlık binasının önünde cereyan e- diyordu. Hava ılık ve güzeldi. Sıtkı Ulay Başbakanlık binasının merdi- venlerinden hızla indi ve makam oto- mobiline binerek Uzaklaştı. Ulayın, "Kurucu Meclis işim ko- nuştuk" dediği, Dışişleri bakanlığın- da yapılan bir toplantının konusu hakkındaki sualin cevabıydı. Hakika- ten dışarıda bekleşenler, Dışişleri Ba- kanının makam odasında bir çok Bakanın bir araya gelip uzun müd- det konuşmasını buna yormuşlar ve bunu gene, Kurucu Meclis Anayasa- sında bir indirme - kaldırma ameliye- sinin başlangıcı saymışlardı. Halbuki toplantının bir başka mahiyeti daha vardı. Ekrem Alican, Selim Sarper, Muharrem İhsan Kızıloğlu, Fahri öz- dilek, Sıtkı Ulay, Fethi Aşkın ve Mehmet Baydurun katıldığı toplantı- da üzerinde durulan ve hayli Saman tatlı tatlı konuşulan konu, yeni kuru- lacak parti konusu oldu. ” Toplantının hazırlığına, geride bı- raktığımla cumartesi gününden baş- landı. Ticaret bakanlığından Klüp 47'ye edilen bir telefonla, pazar günü için Bakanın odasına 10 - 15 kişiye yetecek kadar meşrubat ve ufak te- fek yiyecek ısmarlandı. Ancak daha sonra -nedendir bilinmez- toplantı ye- ri değişti ve ev Sahipliğini Selim Sar- per üzerine aldı. Geçen haftanın so- nundaki pazar günü Klüp 47'nin tele- fonunu açan adanı karşısında aşina 9