YASSTIADA DURUŞMALARI Divan İki adam B' haftanın başında peşpeşine Yaa- sıadaya gidenler, ilk gün bir sürp- rizle karşılaştılar, ikinci gün iki hu- kukçu tipi arasında bir mukayese yapmak imkanım buldular. Hakika- ten pazartesi günü, saatin tam 9.30'u gösterdiği sırada salonun Hâkimler Heyetine ayrılmış plâtformunda, mü- tad veçhile sert ayak sesleri duyuldu, mütad veçhile çakı gibi hava yüz- başısı gelip vaziyet aldı, mütad veç- hile gözler plâtforma açılan korido- ra dikildi, Ama mütad veçhile görün- mesi gereken zat görünmedi, Salim Başol cübbesinin eteklerini uçura uçu ra, hakimlerin önünde salona girme- di. Mamafih, önde yürüyen zat da Yassıada omüdavimlerinin omeçhulü değildi. Herkes, daima Başkanın sa- ğında oturan esmer, genç, soğuk fa- kat ciddi tavırlı hukukçuya âşinây- dı. O saban Selman Yörük başkanlık divanını işgal etti ve celseyi, akşama kadar idare etti. Ama o gün salonda- ki dinleyiciler, o akşam Yassıada Sa- atinin tiryakileri duruşmalardan faz- la memnur kalmadılar ve -Behçet Kemal Çağların pek talihli tâbiriyle- buram buram Anadolu toprağı kokan Salim Başolu aradılar. Celse bitip te vapura gidilirken bir gazeteci "Yahu, Başkan iyi ama burayı mahkemeye çevirdi!" diyordu. Teşhis, tuttu. Selman Yörüğün bilgili ve emni- yet veren tavırları, duruşma salonu sâkinlerinin uzun zamandan beri dik- katini b ek Genç hukukçu- nun "Mükemmel Hâkim" şöhreti de yaygın bulunuyordu. Hele İstanbul gazetelerinin adliye muhabirleri Sel- man Yörüğün başkanlık edeceği cel- seleri dört gözle bekliyorlar, Anka- ralı arkadaşlarına veya adliye çevre- lerihi iyi tanımayan meslekdaşlarına genç hukukçunun methiyesini yapı- . Haftanın başındaki o gün Selman Yörük bir hayal sukutuna vesile vermedi. Hattâ hukukçular ve Yassıada duruşmalarım bir belirli şe- kilde anlayanlar onu Başola tercih de ettiler. Aslında, iki tip hukukçu ve ihtilâl mahkemesinin iki çeşit telâk- ve bu, ortaya bir kolaylık çıkardı. İtiraf etmek lâzımdır ki pazartesi günü, duruşmanın hiç bir tadı olma- dı. Bir Ağır Ceza mahkemesinde hâ- larıyla yetinildi. Fek çok tanık "Yük- sek Soruşturma Kurulunda alman 18 " ifademe eklenecek bir sözüm yoktur diyerek mikrofon o başından ayrıldı. Bir başka tanık upuzun teknik bilgi verme fırsatını ele geçirdi. Buna mu- kabil bir "pardesü hikâyesi" üzerinde hiç durulmadı. Başolun "Sanık Ad- nan Menderes", "Sanık Fatin Rüştü Zorlu" tarzındaki hitaplarının yerini Yörüğün "Adnan bey"i, "Fatin bey'i aldı. Burhan Apaydın "Burhan bey" oldu. Gülünecek lâflara gülen dinle- yiciler ise (OBaşolun müsamahasıyla değil, yeni Başkanın sert ihtarıyla karşılaştılar. Zaten duruşmanın ba- şında Menderesin avukatları bir di- lekçe vermişler ve (o müvekkillerinin bâzı sözlerine gülen, ya da zaman Zza- man alkış tutan dinleyicilerin, müda- faa hakkım zedelediklerinden şikâyet ederek yeni Başkandan tedbir alma- sını istemişlerdi. Menderesin avukat- ları bu sırada "herkesin kanun önün- de eşit bülunduğu"ndan, "İnsan Hak- ları Beyannamesi"nden de bahsetti- ler ki bunlara gülmemek için herkes dudaklarını ısırdı. Ama örtülü Ödenek dâvasının - o gün örtülü ödenek meselesi görüşü- lüyordu- bütün tanıklarının ifadeleri- nin alınması, yeni Başkanın sayesin- de öğleden sonra saat üç civarında bit mişti. Süratli bir tempo, bir Ağır Ce- za havası Yassıadadaki duruşma sa- lonuna gelmişti. Ama buna karşılık, giden de pek çok şey yardı. İki başlı kartal B- durum iki telâkkinin ve iki tar- zın meczedilebilecekleri ümidini ortaya çıkardı. O gün meşhur örtü- Salim Başol İhtilâlin o Hâkimi lü Ödenek dâvasının ikinci günüydü ve işin kreması alınmıştı. Zaten bü- tün delillerin ortada bulunması, rilmesini kolaylaştırmıştı. Tanıkların verecekleri fazla bir ek bilgi kalma- mıştı. Menderesin, vergi borçlarını ve jartiyerle cımbız masrafına kadar bütün masraflarım devlete ödettiği sabit hale gelmişti. Üstelik, Başolun idare ettiği ilk celseyi anlatan Yas- sıada Saati Öylesine tutulmuştu ki bunu, umumi arzu üzerine bir ikinci defa daha yayınlamak zarureti hasıl olmuştu. Bundan sonra başkanlığa Selman Yörüğün geçmesi adalet ka- tarının hızını arttırdı ve şüphesiz, bu- lunması gerekli omahkeme havasını sağladı. Belki bu, adaletin tecellisi için lâzımdır. Ama lâzım olan bir baş- ka şey, düşüklerin marifetlerini ve tıynetlerini, suçlarının mahiyetini millete anlatmaktır ki onu Başol mü- kemmel yapmakta, hâdiselerin bütün inceliklerini ve sanıkların ruh halet- lerini, bir operatör ustalığıyla teşrih etmektedir. Başol maşeri vicdanı, Yö- rük hukukun sesini bu haftanın ba- şındaki günler Yassıadadaki duruş- ma salonunun kürsüsünden konuştur- ular Böylece, Yassıada mahkemesinin bir ihtilal mahkemesi, ama adalet da- ğıtan ve hukukun katı değil de supl kaidelerini otatbik eden bir İhtilâl mahkemesi olmasının iki tabii, netice- si peşpeşine ogerçekleşti. Bunun bir başlangıç teşkil ettiğinden ve tecrü- beye devam olunacağından; Başol ta- rafından teşrihi yapılmış .dâvaların Yörük tarafından devam ettirilebile- ceğinden bu haftanın ortasında hiç kimse şüphe etmemektedir Radyo Dâvası Siftah! (Kapaktaki Bu haftanın başlarında bir gün, sa- atlerin tamama tamamına 9.30'u gösterdiği sırada (o Yassıadadaki ruşma salonunun dinleyicilere ayrıl- mış sıralarından memnunluk ifade e- den bir uğultu yükseldi. İçeri giren Başkan Salim oBaşoldu. Bir evvelki celsede başkanlık makamım işgal e- den Selman Yörük teknik bilgisinin bütün mükemmeliyetine rağmen hal- kı tatmine muvaffak olamamış, hu- kukçuların takdir ifadelerine dinleyi- cilerin hüsranı eklenmişti. Bu yüz- dendir ki hâkimler heyetinin basında babacan Salim Başol göründüğünde yüzler güldü. Hâdiseden on dakika kadar evvel AKİS, 2 ARALIK 1960 mesele)