Aydın Yalçın, ertesi gün, gazetesine yazdığı yazıda şöyle diyordu "Dün bilhassa öncü Haber kad- rosunun uyanıklığı sayesinde, yeni parti için yapılan özel mahiyetteki hazırlık toplantılarından biri, basın yoluyla âmme efkârına aksetti. Enin- de sonunda âmme efkârının karşısına çıkacak olan bir partinin hışırlık saf- haları sayılan bu özel toplantılardan, basıma haberdar edilmesinde henüz bir fayda görülmüyordu. Fakat gaze- tecilik omesleğinin tabii bir icabı, haber hürriyetinin sık tecelli eden o- laylarından biri olarak karşıladığımız bu sızma dolayısıyla, artık yapılacak bir şey yoktur. Âmme efkârıyla te- mas bahsinde, yeni parti fikrini be- nimseyen insanlar olarak plânlarımız tam tahakkuk etmemiş bile olsa, ha- ber hürriyetine hürmeti olan insanlar olarak, dedektif gibi çalışan uyanık gazeteci arkadaşlarımızı tebrik ede- Tiz." Aydın Yalçının tebrik ettiği "de- tektif gibi çalışan uyanık gazeteci arkadaşlar'*dan biri eşi zarif ve sinir- li Nilüfer Yalçındı! Bu bakımdan, İçişleri Bakanının tarifleri sâdece in- safsız değil, aynı zamanda haksızdı da.. Bir teşebbüsün hikâyesi JA da; bir yeni parti kurma gay- reti geçen haftanın hikâyesi de- ğildi. Bundan çok evvel, İnkılâbı he- men takip eden günlerde bu neviden teşebbüsler çeşitli çevrelerde başla- mıştı. Menderese karşı mücadelenin en sert yıllarında kendisiyle Türkiye arasına bir kıt'a -Avrupa- ve bir de okyanus -Atlantik- koymayı daha ihtiyatlı bulan, fakat ihtilâl başarıya ulaşır ulaşmaz görülmemiş bir sürat- le, âdeta füze gibi memlekete dönen Aydın Yalçın Ankarada kendisi gibi düşünen bir kudret sahibi bulmuştu: Albay Türkeş. Bunun üzerine Hür. P. nin mezarcılarından "aydın lider" pa- çaları sıvamıştı. O tarihlerde, üzerin- de durulan iki nokta vardı. Bunların birincisi, kurulacak parti gelişip kuv- vetleninceye kadar seçimleri geri bi- raktırmaktı. Bu tezi dehşetengiz başyazar, Türkeş taraf ından temeli a- tılan gazetede, çok kıymetli başyazı- larında işledi de, isledi.. Demokrasi, çok takımla oynanan bir oyundu. Ee, simdi ortada bir İhtiyar liderin baş- kanlığında bir parti vardı. Olur muy- du, böyle şey? Mutlaka "aydın lider" in Türkeşle işbirliği halinde kuraca- ğı -işin bu tarafım üstad açıkça be- lirtmiyordu- partiyi beklemek, seçim- lere ancak ondan sonra gitmek lâzım- dı! Dehşetengiz başyazar bunu gaze- tesinde işlerken M.B.K. üyeleri de ay- nı tezi Albay Türkeşin ağzından Ko- mitede dinliyorlardı. İkinci nokta, bu AKİS, 2 ARALIK 1960 Kulağa Küpe Kurbağanın hikâyesi Ep! zaman içinde bir yarış atı, bir de kurbağa varmış. Yarış atı sahalarda koşar, kur bağa bir nalbant dükkânının o- nündeki derede oynaşırmış. gün nallatmak oOüzere atı nal- banta getirmişler. O sırada kurbağa sudan çıkmış dere ke- narında güneşleniyormuş. oBir- den gözü leybetli o yarış atına O nallanışını sey- seyteimiş... Sonra, yarış atı oradan uzakla- şınca kendi oçarpık (vücuduna şöyle bir bakmış ve soluğu nal- bant dükkânında almış. Göğsü- şişirmiş, ayağını nalbant a uzatarak oo haykırmış: "— Bana dal. Mana da!." Hikâye anlatmak ta nereden mi hatıra geldi ? Hiç Kurucu Meclise girip girmi- yeceği kendisine o sorulan Os- man Bölükbaşı “İnönünün tu- tumuna bağlı” demiş te... partinin "Komitenin Partisi" olması noktasıydı. Dehşetengiz başyazar or- taya bir "emniyet" meselesi çıkardı. İhtilâlcilerin emniyeti ancak kendile- rinin olacak bir partiyle sağlanabilir- di! Bu adamlar bir jandarma vazifesi yapmamışlardı ki.. Yarın öbür gün ihtiyar liderin partisi iktidara gelir de, onlardan hesap sorarsa -sanki, “ihtiyar lider" dediği İnönü hareketin meşruluğu hususunda fetva ve hare- kete, hem de B.M.M. kürsüsünde ce- vaz vermemiş gibi..- ihtilâlciler ne yaparlardı? Onun için, istikbali em- niyet altına almak lâzımdı. Fakat Komite, deli saçması iki nokta üzerinde de Türkeş - Yalçın i- kilisinin arzusu hilâfına karar aldı. Evvelâ, seçimler derhal yapılacak ve en geç 89 Ekim 1961 de İkinci Cum- huriyet kurulacaktı. Bunun yanında, M.B.K. taraf tutmak niyetinde değil- di. Buna rağmen, ikinci noktanın ka- vası, hedef olarak yeni parti kurucu- larında kaldı. Üstelik ortada meşru ve makbul bir de sebep vardı: Hiç kimse, koyunun bulunmama- sı sebebiyle meşrebi malüm Bö- lükbaşının bir muaalefet lideri e- larak, muvakkaten de olsa, or- YURITA OLUP BİTENLER taya çıkmasını arzulamıyordu. Bu yüzdendir ki başta Gürsel, akli başın- da herkes, kudret sahipleri dahil, ye- ni yeni partilerin kurulmasını istedik- lerini bildirdiler. Kaderin şevkiyle gü- nün birinde kendilerini Bakan bul- muş bâzı kimseler de politika haya- tında kalmak niyetindeydiler ve gi- recek bir kapı arıyorlardı. Çalışmalar davam etti. Duyulan toplantı pile hazırlıkların elle tutulur hala gelmesinden sonradır ki bir çok ta- nınmış simanın, kendilerine yeni par- tiden bahsedilmesi ve teklif yapılma- sı için çağırıldıkları toplantı basına, bir tuhaf şekilde aksetti. Haberin kaynağı, Nilüfer Yalçındı! Efendim, eşi kendisinden toplantıyı gizlemişti! Gizlemişti ama, aksilik, Yalçınların küçük ve pek güzel kızları Lâle o gün hastalanmıştı. Bu yüzden de Nilüfer Yalçın eve- sık sık telefon etmek zo- runda kalmıştı. Öğleden sonra ettiği bir telefonda eşini aramış, bulama- mıştı. Allah Allah! Bay Yalçın nere- ye gitmiş bulunabilirdi ? "Detektif gi- bi çalışan uyanık gazeteci" Çok geç- meden hâdiseyi tesbit etmişti: Aydın Eder, ideal arkadaşı Fikret Ekinciyle birlikte Hikmet Belbezin evine git- mişti. Vay, demek ortada bir şey var- dı. İste, "gizli" toplantı böyle duyul* muştu Kurucular ilk toplantıyı Hikmet Belbezin evinde yapmayı kararlaştır- mışlardı. Zira ev hem geniş, hem da iyi döşeliydi. Üstelik şehirden uzak sayılırdı. Ancak davetlilerin hepsi e- vin bulunduğu yeri bilmiyordu. Ad- resler, yerildi ve ağızdan tarif edil- di. Tanınmış kimseler evin biraz öte- sinde otomobilden inecekler ve kapı- yı öyle çalacaklardı. Saat 15.45'te Belbezin Posta Cad- desindeki -Kavaklıdere- atinin önün- de duran otomobilden iki kişi indi. Bunlar Aydın Yalçınla, meşhur Akra yazarlarından Fikret Ekinciydi. İki kafadar etraflarına göz ucuyla bak- tıktan sonra varıp kapının zilini çal- dılar. Az sonra kapı açıldı. Misafirler içeri buyur edildiler. Daha sonra otomobiller birbiri ar- dısıra sökün etti. Kurucuların pek ço- gunun otomobili vardı. Bu yüzden ya- rım saat geçmeden evin Önü otomobil parkına dönmüştü. En son gelen Maliye Bakam Ali- can oldu. Saat 16 sıralarında Bakan- lıktan çıkıp otomobiline binen Ali can şoföre» Kavaklıdereye gideceğim söy- ledi. Alicanın evi Küçükesattayd. Şoför gaza hastı ve Mercedes otomo- bil Ulus meydanından aşağı kayma- ğa başladı. Belbezin evine beş dakikada va- rıldı, Ancak Maliye Bakam otomo- 7