SİNEMA Korunma Kanunu çerçevesine soka- rak tahsisle dağıtımını gerçekleştir- mişlerdi. Bu, karaborsanın büyükler- den küçüklere aktarılması demekti ma ortamını teşkil edecekti, lı, küçüklerin bu yaşama ortamına son verilmeye doğru hızla gidişin yı- lıydı. Yıllar yılı birleşip oObüyüklerin karşısında bir kuvvet olamıyan kü- çükler, ağır ağır endüstrileşme yo- lundaki sinemamızda ezilmeye ve or- tadan kalkmaya mahkümdular. Se- rüvenciler son çırpınışlarını yapıyor- lar, büyükler de küçüklerle bir hizaya gelmek istemiyorlardı. Küçükler ek- seriya karanlık işler çeviriyorlar ve film çevirmekten çok, filmcilikle hiç ilgisi olmıyan şeylerle uğraşıyorlardı. Bunların ayıklanmaları ve ortadan çekilmeleri gerekti. Büyükler bunun için gizli veya açık savaşmaktansa, işi zamana bırakmışlardı. Bilinen, e- konomik gerçeğin tatbiki ve beklenen sona varılmasıydı. Küçüklerin aradan çekilmesi, büyükleri iyi film yapımı- na götürecek iniydi? Asıl önemli olan buydu. Küçüklerin yok olmasıyla bomboş alanda at oynatmak imkânı- na sahip olacak büyükler, gelenekleş- miş kötü filmler yerine Batı anlamın- da ve Batı seviyesinde seyredilir film ler yapabilecekler miydi? Türk sine- macılığı 1960 yılının son aylarında kendi yaşamasına sıkı sıkıya bağlı ve son derece ciddi bir soruyla karşı karşıyaydı. Filmler İşin alayında bir usta Billy Wilder, polisiye romanlar ya- zarı Agatha Cristie'nin bir hikâ- yesinden alınma "Beklenmeyen Şa- hit" -"Witness for the Prosecution"- de, kendisinden çok önce John Hus- ton'un "Sarışın Şeytan" -"Beat the Devil"- ında denediği sözde serüven filmlerini alaya alan davranışına eş bir yönden, bu kere, polisiye filmleri alaya alıyordu.. "Beklenmeyen Şahit" in konusu polisiye romanların bekle- nen ve bilinen örgüsüyle kurulmuştu. Yaşlı bir kadını öldürmekten sanık i d suzluğunu ispat etmesi için yaşlı ve kurt bir avukata -Charles Laughton- başvuruyordu. Duruma göre, genç a- dam suçsuzdu, yaşlı kadını öldürme- mişti. Fakat ölümden sonra açılan vasiyetnamede bütün parasını Vole'a -genç adamın adı Vole'du- bırakmış olması, kahramanımızı son derecede müşkül, bir durumda bırakıyordu. Yaşlı avukatın elinde tek koz ve kur- tuluş umudu Vole'un karısıydı -Mar- 34 Charles Laughton "Beklenmeyen Şahit" de Soluk kesen oyun lene Dietrich-, ama onun da kanunla- ra göre, kocası adına ne aleyhte ne de lehte şahitlik etmesi imkânsızdı. Roman yazarı Agatha Cristie'nin asıl işi de zaten bundan sonrasında baş- lıyordu Hikâyenin buraya kadar olanı alelade bir polis (Ovakasından farklı değildi. Ortada öldürülmüş bir yaşlı dul ile cinayetten sanık bir genç adam vardı. Katil ya o idi, ya da bir ikinci kişi. Ne Christie ve ne de Wilder, işin bu ikinci kişin yanına dokunmuyor- lardı. Seyircinin ilgisini Vole'un üze- rine çektikten sonra, dağıtmadan ve daha çok toplıyarak hikâyeyi sürdü- rüyorlardı. Wilder, saçma bir polis vakasından fevkalâde bir film çıkmı- yacağım herhalde baştan biliyordu, önemli .olan, bu polis olayı içinde bir takım insana yaklaşık kişileri vere- bilmekti. Yaşlı kurt avukata eğilmesi ve ısrarla film boyunca onu inceleyip işlemesi de bunu gösteriyordu. Ayrı- ca Charles Laughton da soluk kesen bir oyunla Wilder'e yardımda elinden geleni esirgememişti. Açmaza girince "peklenmeyen Şahif'in bütünlüğünü sağlayan ana unsurlardan biri de mekân birliğiydi. Vaka iki yerde geçmekteydi. Biri avukatın yazıha- nesinde, öbürü de mahkeme salonun- da. Wilder, hikayeyi sürükleyici kıla- bilmek ve kuruluktan çekip çıkarabil- mek kaygısıyle kısa, fakat temayı sağlamlaştıran geriye dönüşlere baş- vuruyordu. Bu geriye dönüşlerde fil- min kahramanı Vole ile karısı Chris- tine'nin karşılaşmaları ve aşkları an- latılmaktaydı. Böylelikle filmin sta- tikleşmeye yüz tutan havası değişiyor ve kahramanların kişilikleri açıkla- nıyordu. Wilder bu kişiliklerin açık- lanmasında da Christie'den yanaydı. Vole'un yargılanması sırasında vakanın gelişmesi yerine, yaşlı avu- katın davranışı göz dolduruyordu. Bunun sebebi, hikâyenin çürüklüğü ve her an bu pamuk ipliğinin seyirci tarafından farkına varılma korkusuy- du. Wilder de bu korkuyu duymuş- tu., Bir yere kadar gelmesi ve açmaza girmesi çaresizdi, Öyle de oluyordu. İşte o açmaza girmesiyle Wüder'in isi alaya vurması birleşiyordu. Bu, fil- min son bölümüydü. İki saatlik bir sürede seyircisinin tansiyonunu de- vamlı olarak ayakta tutan rejisör, bu çeşit filmlere olan büyük ilgiyi filmi- nin son sekanslarında gülünçleştire- rek polisiye filmlerin oyersizliğini ve mantıksızlığım açığa çıkarıyordu. Filmin son bölümü, gerçekten Wilder den beklenen bir espri havasındaydı. Vole, Hitchcock filmlerinde rastlanan şekildeki gelişimle yargılamada bera- at ediyor ve yakasını adaletten kurta- rıyordu. Zaferi kazanan yaşlı avukata gerçeği söylemesi ise çok belli bir A- gatha Cristie düzeniydi. Başlangıçtan sona, üstüste vurulan düğümler bir anda çocuk oyuncağı kolaylığıyla çözülüverince yaşlı avukat da yıkılı- yordu. Yalnız yaşlı avukat değil, se- yirci de onunla bitlikte şaşırıp kalı- yordu. AKİS, 2 ARALIK 1960