Generalin gözden kaçırdığı ikinci ve en önemli nokta ise, Cezayir Milli Kurtuluş Cephesinin varlığıydı, Öyle anlaşılıyor ki De Gaulle, zaten hayal kırıklığına uğramış olan orduyu büs- bütün ürkütmemek için, plânında bu Cepheye hiç yer vermemişti. Halbuki kurduğu Geçici-Hükümet Cezayir dı- şında da olsa, Milli kurtuluş Cephe- sinin Cezayir içinde büyük bir kuvvet olduğuna şüphe yoktu. Bu teşekkül tanınmadıkça Cezayirde ateşin kesil- mesi nasıl sağlanabilir, kurulacak ye- ni Cezayir hükümetine yerli halkın ka tılması nasıl sağlanabilirdi? General yoksa Milli Kurtuluş Cephesinin yeni kurulacak geçici idare ile barış mü- zakerelerine yanaşacağını mı sanı- yor, yahut da Geçici Cezayir Hükü- meti Fransa ile aynı masa başına o- turmadan ateş kesmeyeceğine göre, "Cezayirli Cezayir'i kurduktan sonra da savaşa devam etmeyi mi düşünü- yordu? General böyle düşünüyorsa en büyük yanlışı yapıyordu. Çünkü bunun devamı Moskova ve Pekinin işe karışması, yâni Kuzey Afrikada- ki savaşın ısınması demek olurdu ki aklı başında hiç kimse böyle bir- şey e razı olamazdı. İçinde bulunduğu çıkmazdan kur- tulmak için De Gaulle'ün bir şeyi iyi- ce anlaması gerekiyordu: Cezayir sa- vaşım sona erdirmek için orduyu ta- mamen bir kenara itip milliyetçilerle aynı masa başına oturmaktan başka çâre yoktu. Milli Kurtuluş Cephesini dikkate almayan her plân, önünde so- nunda başarısızlığa uğramaya mah- kümdu Demir Perde Ses vermeyen yoldaşlar Gen hafta Sovyetler Birliğini zi- yaret eden Fin Devlet Başka- nı Kekkonen'in şerefine Finlandiya- nın Moskova Büyükelçiliğinde veri- len bir kabul resminde, Sovyet Baş- bakanı Krutçefin etrafını saran bü- tün gazetecilerin merak «ettiği tek ko- nu vardı: Zirve Konferansı nasıl gi- diyordu? Konferansta görüş birliği- ne varılmış mıydı, yoksa fikir ayrı- lıkları mı belirmişti? Doğrusunu söy- lemek gerekirse Krutçef bu soruları gayet iyi savuşturmayı bilmiş ve gü- lerek, etrafını saran gazetecilere şu- nu söylemişti: "Zirve Konferansı mı? Bunu neden General De Gaulle'den sormuyorsunuz?" Aslında, gazetecilerin merak et- tikleri bundan epeyce önce başarısız- lığa uğrayan talihsiz Paris toplanıldı değil, seksenbeş ülkeden gelen kom nist liderlerin, Moskovada bir aydır devam eden toplantılarıydı.Bu lider ler Ekim İhtilâlinin kırkbirinci yıl- dönümü vesilesiyle Moskovada buluş- muşlardı ve dünya meseleleri üzerin- deki görüşlerini birleştirmeye çalışı- yorlardı. Bu görüşler birbirinden e- peyce ayrı olmalıydı ki toplantılar bir aydır sona ermiyor, müşterek bir tebliğ yayınlanamıyordu. Doğrusu komünist liderler arasın- daki görüş ayrılığı hiçbir resmi ağız- dan sızmış değildi. Ancak görüşme- lerin uzun sürmesi, herkesi böyle bir şüpheye sürüklemişti. Diğer yandan liderlere yakın bâzı çevreler de bu şüpheyi doğrulayan şeyler söylüyor- lardı. Bunlara göre, "barış içinde be- raberce yaşama" prensibinin şampi- yonu Sovyetler Birliği ile bütün dün- yaya komünist rejimi getirecek bü- DÜNYADA OLUP BİTENLER Komünist blokun her zaman kapita- list devletlerden daha kuvvetli bulun- ması gereği bir tarafa bırakılsa bile, kendi atom bombasını yapmadan Çin atom silâhları deneme ve imalinin ya- sak edilmesine razı olamazdı. Gene savaşın kaçınılıp kaçınılmaz olduğu konusundan doğan diğer bir görüş ayrılığı da, Batılı devletlere karşı ta- kip edilecek politika meselesiydi. Çin bu devletlere hiç tâviz verilmemesini isterken Sovyetler Birliği, gerektiği zaman daha yumuşak bir politika ta- kibine taraftar görünüyordu. Konfe- ransa yakın çevreler bu noktayı açık- ladıkları zaman Batılı yorumcular, ister istemez, Krutçefin zaman za- man sertleşmesinde Çinin baskısını görür gibi olmuşlardı. Krutçef - Mao- Tse Tung Geçimsiz kardeşler yük bir cihan savaşının kaçmılmazlı- ğını savunan Çin Halk Cumhuriyeti temsilcileri arasındaki anlaşmazlık devam ediyordu. İşin dikkate değer tarafı bâzı Lâtin Amerika komünist- leri de bu anlaşmazlıkta Cinden yana çıkmışlar, bunlara Kuzey Kore, - İn- donezya ve Arnavutluk temsilcileri de katılmışlardı. Avrupa komünist partilerinin liderleri ise, her zaman olduğu gibi bu sefer de Krutçef gibi düşünüyorlardı. Savaşın kaçınılıp kaçınılmaz ol- duğu konusundaki bu ana görüş ayrı- lığı, peşinden diğer bâzı ayrılıkları daha sürüklüyordu. Bunların başında silâhsızlanma omeselesi (o geliyordu. Krutçefin silâhsızlanma için açtığı kampanya Çin Halk Cumhuriyeti tarafından mevsimsiz bulunuyordu. Ancak ortaya çıkan görüş ayrılık- ları ne olursa olsun, konferansın bü- yük bir fikir ayrılığı (havası içinde dağılması beklenemezdi. Bütün tem- silciler komünist blokun bütünlüğünü korumak hususunda birleşiyorlardu Gerçi Pravda geçen hafta yayınladığı bir başyazıda dogmatiklere karşı şiddetli bir dil kullanmıştı ama, gene ö yazıda belirtildiği o gibi, komünist eaflarındaki birliğin kuvvetlendiril- mesi şimdilik en önemli bir gayeydi ve bunu sağlamak için taraflardan birinin diğerinin görüşüne katılması gerekiyordu. Bu sefer fedakârlık et- mek" Çine düşmüştü. Gerçekten, eko- nomik bakımdan Sovyet yardımına muhtaç olduğu müddetçe Çin, Mos- kovanın görüşünü kabullenmekten 29