SİNEMA şarttı. Bu bakanlıklar, denemeleri arttırıp hızlandıracak yardımlarla gençleri teşvik edici desteklerde bu- I dılar. Ayrıca belediyelere de bu konuda büyük iş düşüyordu. Yö- netmelikteki ilgili madde ne pahasına olursa olsun uygulanmalı ei oynat- maktan k yönetmeliğin hazırlandığı yıllara gö- -- değil de günümüze uygun bir pa- ra cezası konmalıydı. Bunlardan u- zak kaldıkça Türk sinemasının hâlâ gözü yaşlı melodramlar, uydurma ta- rihi ve göbek havalı köy filmleri çe- virmekten kurtulmam imkânsızdı. Bu ortamda gerçek değerle bir sinema adamı yetişmesini beklemek yıllar isteyen bir iş olurdu ki, sinemamızın böyle bir beklemeye artık tahammü- lü yoktu. Filmler Aldrich Avrupada A meri çalışmak zorunda kalan Amerikalı rejisörlerin dramı, Mc- 'sizmin ölü bir noktaya gelme- ii de bitmemişti. Jules Dassin Fran sada, Joseph Losey de İngilterede geç- mişteki büyüklüklerine yeniden ye- niye ulaşabiliyorlardı. Amerikan si- nemasının, gerçekçi ve o ölçüde de- gerli bir kuşağını "kara listelik"ler olayıyla elden çıkarıvarmesi, Holliy- wood endüstrisini uyandırmaya yet- memişti. 1950 den sonrasının en umut bağlanılan rejisörlerinden Nicholas Ray ile Robert Aldrich son Avrupada sürünmekle geçiliyorlardı. Fritz Lang ana yurdu Almanyaya dönmüş, Gerd Oswald da arkasından onu takip etmişti. Robert Aldrich'in yeni filmi "Ten Seconds to Heli-Cehennem Kapısı" Avrupadaki genç Amerikan rejisör- lerinin dramından bir bölüm sayıla- bilirdi. "Cehennem Kapısı" L. Bach- ann'ın aynı adlı bir romanından a- lınmaydı ve senaryoyu Aldrich, Teddy Shermanla hazırlamıştı. Filmin ö- nemli yönü Aldrich'in konuya verdi- ği anlamdaydı. Çıkış noktası Alain Resnais'nin “Hiroshima Mon Amour- Seğilim Hiroshima"sıyla eşdeğerde tutulmuştu. Resnais, nazilerin Fran- sada bulunduğu bir sırada bir Alman eriyle sevişen bir Fransız kızıyla, A- tom bombasının trajedisini yaşamış bir Japon mimarım yıllar sonra Ja- ponyada karşılaştırıp seviştiriyordu. Yurdu düşman baskısındayken bir Almanla sevişmenin utancı yüreğine oturmuş kadın, sonradan, sevgilisinin ve kendisinin başına gelenleri andıkça yıkılıyordu. Japonun da Hiroshima'yı unutması mümkün değildi. Aldrich'- in filmi de savaş sonu Berline dönen altı Alman erinin hikayesiydi. Bu al- tı er de nazi değillerdi ve içine sü- rüklendikleri olay, bir bakıma kendi- leriyle ilgisizdi. Olayın sonuçları hep- sini de kurtulamıyacakları çemberle- re atıyordu. Savaş ve nazizm onların Hiroshima'sıydı Aralarına birde Fran sız kadın karışıyordu. Bu, savaşta bir Almanla evlenerek Berline gelip yerleşmiş ve artık yurdundan kop- muş bir kadındı. Yurtsuz bir kadınla -Martine Carol- savaşın iyice etkile- diği altı eski asker -başlıca rolleri Jack Palance, Jeff Chandler ve baş- kaları canlandırıyorlardı- arasında geçen sinirli fakat yer yer çarpıcı olaydaki başlıca kişilerini Aldrich, keskin çizgilerle seyircisine tanıtıyor- du. Her şeyin üstünde kendini düşü- nen Jeff Chandler'in karşısına, duy- gularım savaşa rağmen ölmeden a- yakta tutabilmiş bir aydını çıkarıyor- du. Jack Palance, kendi sonu pahası- na başkalarına yardımı önde tutu- yorsa da, geçmişi unutamıyan, çirkin- likleri ve savaşın yarattığı güçsüz- lükleri görüp bağışlıyamıyan bir tip- ti. Unutamıyan Alman, birgün Fran- sız kadınına tutuluyordu. Bomba a- yıklama işinde ölüm kumarına otu- ran altı eski askerden dördü, ölünce, çıkarcı bencille iyimser aydın bu çap- raşık aşk serüveninin ortasında kar- şı karşıya kalıyorlardı. Aldrich'ten şimdiye kadar seyre- dilenler çokluk “suspence" üzerine filmlerdi. "Cehennem Kapısı" ise pan- siyonda geçen bölümleriyle yalnızlık ve çağdaş ferdi meseleleri yansıtan şiirli bir hava ve dışardaki bomba aramak bölümlerinde ise soluk kesici bir "korku" havasıyla yüklüydü. Üs- telik bu filminde Aldrich, aşırı bi- çimciliğe de yer vermemişti. 34 AKİS, 11 KASIM 1960