SİNEMA Filmcilik Gençler deniyor eçen yıl Fransada birdenbire pat- lak verip başka ülkelere yayılan "Yeni Dalga"nın, günlerden birgün Türkiyeye de “kapıdan da olsa- uğra- yacağını beklemek doğrum fazla ha- yalperestlik sayılırdı. Ama kısa boy- lu, konuşkan, kıvırcık (o bıyıklı genç adam umudunu kaybetmek nedir bil- miyordu. Bu umutladır ki gırtlağına kadar borca girmiş ve kendi başına kısa metrajlı konulu bir film çevir- i. Kısa boylu, kıvırcık bıyıklı ve İki ortağıyla birlikte bir mimari bü- rosunda çalışıyorlardı. Fransız "Ye- ni Dalga"cılara benzeyen tek yönü, Burinin da onlar gibi eleştirmecilik- den gelmesiydi. Sinemamızın, içinde bulunduğu bataktan kurtulması için den önce mutlaka kısa metrajlı bir dokümanter veya kültür filmleri geç- mek mecburiyetindeydiler. Gerçi bu madde bugüne kadar hiç uygulanma- mıştı ama, bu, gelecek günlerde de uygulanmıyacak mânasına gelmiyor- du. O yüzden genç film eleştirmecisi sağdan soldan borç para bulmuş, stüdyoların kapılarım aşındırmış ve filmini çekebilmek için gerekli imkân- ları bin güçlükle sağlamıştı. Elinde, yeni Türk hikâyecüerinin en ustala- rından Sait Faikin bir küçük hikâye- si vardı, adı "Hancı"ydı. Bu hikaye- en, yazarın ana metnine sâdık ka- larak, Attila Tokatlı ile filmin senar- yosunu yazmışlardı. Olay, bir gece yarısı, beklenmedik bir anda bir hana gelen şehirli bir yolcu ile hancı ve hancının karısı arasında geçiyordu. Rejisörlüğü Erdem Buri yapmış, fil- min fotoğraflarını Vedat Akdikmenle “Hancı"dan bir sahne Yeni Dalga'nın talihsiz temsilcisi kalemiyle gereğince savaşmış, fakat ne seyirciyi ne de film yapıcılarımızı kötü filmlere bir türlü uyaramamıştı. Yıllar yılı kötü filmlerle eğitilmiş ve kötü filmlere alıştırılmış olan seyirci- miz iyi filmleri -veya iyi niyetlerle hazırlanmış filmleri- kolaylıkla kabul etmiyordu. Gayret dayıya düşünce gom Buri, yapılacak eniyi şeyin kendi başına denemelerle mümkün olabileceğine inanıyordu. Bir kere, el- deki belediye yönetmeliklerine göre, sinema salonları asıl konulu filmler- AKİS, II KASIM 1960 Muhlis Hasa çekmişlerdi. Oyuncula- rın üçü de yeni isimlerdi. e Yolcuyu Attilâ Tokatlı, Hancıyı Sadık Akalan, karısını da Sevgi Divitçioğlu oynu- yorlardı. Bütün sahneler dahiliydi, filmde belirli bir olay yoktu. Yükün çoğu çekim sırasında halledilmiş ve montaja pek az iş bırakılmıştı. Fon müziğini, geçen yıl Türk Film Festi- valinde en başarılı besteci armağınını kazanan Yalçın Tura hazırlamıştı ve en önemli yanı, müziğin Türk çalgı- ları -kemençe, bağlama, kaval- için batı müziği olarak yazılmış olmasıy- dı. Genç rejisör denemesini bitirmiş- ti fakat iş, bu gidişle yalnızca bir de- neme olarak kalacağa benziyordu Film kutularını koltuğunun altına a- lan Erdem Buri yazıhane yazıhane do- daşmış, filmini satın alıp sinemalar- da gösterecek bir işletmeci aramıştı. Kısa metrajlı -filmin gösterme süre- si 14 dakika sürüyordu- filmlerin hem alınmasına, hem de satılmasına işlet- mecilerimiz henüz alışkın değillerdi. O yüzden de daha filmi görmeden, böyle bir şeyin müşteri bulamıyaca- gını söyleyerek Buriyi kapıdan dön- dürüyorlardı. Dipsiz anbar boş kiler Bur. Türkiyede kısa metrajlı filmi ilk çeken sinemacı değildi. Bundan iki yıl kadar önce de yine gençlerden Metin Erksan, büyük umutlarla gün- lerce Batı Anadoluyu gezmiş ve "Bü- yük Menderes Vadisi" adını verdiği kısa metrajlı bir dökümanter hazır- lamıştı. Filmini bitireli şunca zaman olmuş ve çeşitli ilgili makamlara fil- minin görülmesi ve satın alınması konusunda sayısız müracaatlarda bu- lunmuştu. Ama nedense ilgili makam- lardan evet veya hayır şeklinde bir karşılık gelmiyordu. Dökümanter ko- nusunda yurdumuzda çalışan tek ku- rum yalnız İstanbul Üniversitesinin Edebiyat Fakültesiydi. Fakültenin öğretişi üyelerinden bir Mazhar Şev- ket İbşiroğlu ile bir Sabahattin Eyü- boğlu ve bir Adnan Benk ufacık fa- külte bütçesinin yağıyla kendi kendi- lerine (o kavruluyorlardı. o Yaptıkları filmler ise büyük seyirci oyığından karşısına çıkmak imkânından uzaktı. Sinemalar, bedava da olsa bunları al- mıyorlardı. Belediye yönetmeliğinin il- gili maddesi uygulanmaya kalkılan bile, nihayet verilecek ceza devede kulak neviindendi ki, yerine alınıp oynatılacak reklâm filmlerinden sağ- lanan kazanç bu cezanın yüzlerce ka- tını karşılamaktaydı. Durum böyle olunca, gençlerin de- makkümdu. Kısa metrajlı döküman- ter olsun, konulu veya kültür filmle- ri olsun, bu çeşitten hazırlıkların bir sinemanın ilerleyişindeki önemi, el- bette ki büyüktü. Seyirci eğitiminin yanısıra gençler, kendilerine yetişme imkânlarım bulacaklar ve denemeler iyi ssnema adamı yetişmesine yol aça- caktı. Yurdumuzda bir sinema okulu, bir filmotek ve gerekli sinema klüp- leri olmadığına göre sinema adamı yetişmesinin en iyi yolu, bu deneme Turizm Bakanlığınca gösterilmesi 33