Anayasa hakkında akat İstanbula gitmezden önce ba- F sın mensuplarına, işlerin ne tarz- da cereyan ettiğini bildirmek icap e- diyordu. Malüm Anayasa Komisyonu- nun basma kargı takındığı tavrı ha- trlayan gazeteciler Kurucu Meclis Komisyonunun bu anlayışlı hareke- tinden ziyadesiyle memnun oldular. Feyzioğlunun ifade ettikleri, misyonun şekil ve muhteva balonun- dan olmasa bile, çalışma tarzı bakı- mından diğer komisyondan pek fark- lı olacağını ortaya koyuyordu. Nite- kim Feyzioğlu bu meseleye de temas ederek söyle dedi: "Kuruluş tarzı ne olursa olsun, teşkil edilecek Kurucu Meclisin Onar başkanlığındaki komis- yonca hazırlanan Anayasa tasarısını müzakerelerine esas ittihaz etmesi tabiidir." Daha sonra da gözlükleri- nin altından basın mensuplarına ma- nalı manalı bakarak ilâve etti, "Teş- kil edilecek Kurucu Meclisin çalışma- larım kolaylaştırmak için en kısa za- manda yeni Seçim Kanununu hazırla- mak vazifesinin bir ilim ve ihtisas komisyonuna tevdi edilmesi lüzumu- na kaniiz." Bütün bu izahat Kurucu Meclisin, mahiyetinde olacağı hususundaki ka- naati kuvvetlendiriyordu. Fakat an- laşılamıyan nokta, bahis mevzuu Meclisin teşkil tarzının ne şekilde o- lacağıydı. Anlaşılan, Komisyon üye- leri dahi bu meselede, henüz en iyi ve en uygun yolu tâyin edememişlerdi. Zira isim Kurucu Meclis olunca ,işler çatallaşıyordu. Nitekim basın top- lantısında gazeteciler bu meraklarını Feyzioğluna ihsas etmekte fayda gör- düler. Bir gazeteci bu merakım "Se- çimle mi, yoksa tâyinle mi?" şeklin- de dile getirdi. Fakat organizatörün cevabı süküt oldu. Belli ki Feyzioğlu konuşmak, tahmin ve tefsirlerde bu- lunmak için zamanın henüz pek er- ken olduğu kanaatindeydi. işlerin tam bir ahenk içinde devam etmesi, neti- cenin iyi olacağına delil kabul edilmeli ve sabırla beklenmeliydi. 17 dakikalık basın toplantısında sad re şifa bir cevap bulamamış olmak, gazetecileri üzmüştü. Nitekim bir ga- zeteci bu üzüntüsünü izhar etti ve Feyzioğluna hiç olmazsa bir sualini cevaplandırmasının yerinde olacağını söyledi. Sual vatandaşın da zihninde istifhamlar yaratan bir yaraya neşter vuruyordu. Anayasa tasarısı ne âlem- deydi? 27 Mayıs inkılâbının hemen a- kabinde teşkil edilen bir komisyonun büyük bir gizlilik içinde hazırladığı ve dedikodusu günlerce devam eden malüm tasarıdan haber çıkmıyacak mıydı? Bu sual, zamanında konuşma- AKİS, 11 KASIM. 1960 sını bilen Feyzioğlunu konuşturmağa kâfi geldi. Feyzioğlu bu toplantı dışı suali cevaplandırmazdan önce Yenice paketini bilmem kaçıncı defa açtı ve kalın gözlüklerinin altında ışıl | ışıl parlayan gözlerini muhatabına dike- rek, "Bizim memleketimizde bugün için bir Anayasa tanzimi işi var, bir Anayasa problemi yok. Yâni ortada Türkiye eyaletlere ayrılsın, hepsinin ayrı ayrı bakanlığı olsun diyen mi var? 10 yıldır siyasi partilerin ve ilim adamlarının bu konuda fikirleri mev- cut. Siyasi partiler de, Milli Birlik Komitesi de, ilim adamları da yıllar- ca temel fikirleri (osavunmuşlardır." dedi ve ilâve etti: 'Tasarının bâzı kı- sımları, bir Anayasa metnine giremi- yecek kadar teferruatlı. Bilhassa ida- re ile ilgili kısım. Bekçi parasına ka- dar ele alınmış". Bu sözlerden sonra basın mensup- ları, bir hakikatin gün ışığına çıkma- ğa başladığım farkediyorlardı. Gün ışığına çıkan hakikat Komitede bek- leyen malüm Anayasa tasarısının bir hayli değişikliğe uğrayacağıydı. Feyzioğlu ayağa kalkarak basın mensuplarının teker teker ellerini sıktı ve kendilerini yolcu ederken gü- lerek, "Köy kahvesindeki sağ duyu- yu çok yerde arıyor, fakat bulamıyo- rum" dedi. Gözü AKİS muhabirine ilişince şöyle devam etti: "Ne o ya- hu? Ağzımızdan çıkanı yazıyorsunuz bakıyorum da... Sonra gevrek bir kahkaha atarak dü. Arpa boyu katedilen yol... K urucu Meclis Komisyonunun vazi- feye başladığı, günden bu yana ka- Feyzioğlu konuşuyor Bir organizatör YURTTA OLUP BİTENLER tedilen mesafe pek fazla olmadı. Zira henüz ortada belirli bir çalışma tar- zı mevcut değildi. Saatler alan me- sainin tek bir noktaya inhisar ettiği muhakkaktı: Müdavele-i efkâr!.. Ger- çi Komisyon üyelerinin bu mühim mesele üzerinde gereği kadar durma- larında fayda mülâhaza ediliyordu ama, zamanın azlığı bâzı kimselerin endişesini mucip oluyordu. 31 Ekimde vazife başına davet edilen Komisyon, mesaisini en geç 20 gün içinde bitir- mek zorundaydı. Endişelerin cevabı Feyzioğlu tara- fından verildi. Kurucu Meclisin teşek- kül tarzım derpiş eden tasarının üze- rinde yapılan çalışmalar süratle iler- liyordu. Tasarının gerekçesi, Siya- sal Bilgiler Fakültesi öğretim üye- lerinden teşkil edilen bir ilim komis- yonu tarafından o hazırlanmaktaydı. Böylece, Kurucu Meclisin teşekkül tarzının kararlaştırılmasında pek çok ilim adamının sözü olacaktı. Toplan- tıların ilki, haftanın başındaki pazar- tesi günü Orta Doğu Teknik Üniver- sitesinin toplantı salonlarından birin- de yapıldı. Üniversiteden vazifeye ça- ğırılan üyeler meselenin üzerine eğil- diler ve mutasavver u tasarısının gerekçesini, koyuldular. Saatlerin 10.30'u, takvim- lerin 7 Kasım pazartesiyi gösterdiği sıcak bir günde, aydınlık yüzlü ilim adamları süratli bir. çalışmaya koyul- dular. Mesainin, neticeleri hemen alın- mağa başladı ve böylece zihinlerde beliren istifhamlar izale edildi. Muta- savver Kurucu Meclisin kuruluş ge- rekçesinin diğer kurucu meclis gerek- çelerinden pek farkı yoktu. Evvelâ, Kurucu Meclisin kurulması lüzumu izah ediliyor ve memleket gerçekleri ortaya konuluyor, sonra Kurucu Mec- lisin Anayasa tasarısını ele alacağı ve tasarının süratle kanunlaştırılaca- ğı, bu arada da gene Anayasa ile ilgi- li fer'i hükümlerin karara bağlanaca- $ı ifade ediliyordu. Komisyonun, Adakale Sokağında- ki, çalışma mahallinde faaliyete geç- mesiyle birlikte üyeler bu işin değişik yönlerden tartışılmasını arzu etmiş- ler ve ilk merhale olarak ta Siyasal Bilgiler Fakültesinde bir seminer ya- pılmasını Oo kararlaştırmışlardı. o Bu seminerler, Feyzioglunun başkanı bu- lunduğu Kurucu Meclis Komisyonu- nun çalışmalarına ışık tutacaktı. Tabii bu seminerlerin faydalan büyük oldu. Zira seminerlerde konu- şan ilim adamları memleket gerçek- lerini bir bir ortaya koyuyorlar ve ne tarzda bir Kurucu Meclis teşkilinin yerinde olacağı hususunda umumi ef- kârın tercümanı oluyorlardı. Bu ara- da basın da, üzerine düşen vazifeyi yaptı. Bir taraf tan seminerlerin hava- 13