Duruşmaların Anatomisi Biter mi, bu işler? yassıdaya bir dosya yağmuru yağıyor. Fırınların en mmeli gibi çalışan Yüksek Soruşturma Kuru- lu Gür EZ dâvaları pişirip kotarıyor, sonra bunları Yüksek Adalet Divanının sofrasına sunuyor. Ama bu kadar fazla ekmek nasıl yenecek ve daha mühimi nasıl hazmolacak, işin o tarafı galiba henüz zihinleri meşgul etmiyor. Halbuki bu, sadece Yassıada sakinlerinin ve vazifelilerinin değil, bütün Türkiyenin bir mühim me- selesidir. Yüksek Adalet Divanı önündeki hesaplaşma ne ka- dar sürecek? Bu Divan kaç tane dâvaya bakacak? Dü- şüklerin asıl suçunu teşkil eden ve Anayasayla ilgili olan dosya -ki, açılış töreninden sonra rafa kaldırılmış- tır- ne zaman ciddi surette ele alınıp neticelendirilecek ? Bunlar cevap bekleyen ve cevaplarının son derece ciddi hesaplar neticesinde verilmesi gereken bir takım sual- lerdir. Hadiselere bugün bakılınca görülen bir manzara var, Duruşmalar son sürat gitmiyor. Bâzı günler tanık- lar bitiyor ve celse, ister istemez tatil ediliyor. Bunun çâresi yoktur. Boş zamanlarda gündeme başka dâvalar almak, yani dosyalar açmak usul kanunlarının müsaade etmediği hususlardır. Bir duruşmanın ne kadar sürece- ğini tahmin imkânı yoktur ki arada sırada yedek mal- zeme de hazırlansın. Sanığıyla, tınığıyla, evrakıyla bir dâvanın Yassıada duruşma salonunun kapısında ihtiyat olarak bulundurulması mümkün değildir. O halde, bu tempo devam edecek ve dâvalar bugünkü sürat içinde görülecektir. Süratle oynanamayacağına göre, mutlaka dosyaların adedini tahdit etmek, bunlara bir hudut ta- nımak, bir takım suçların hesaplaşmasını başka adalet organlarına havale etmek lazım. Zira düşükler bir değil. İki değil, yüzlerle suç işle- mişlerdir ve bunlardan pek çoğunda Bakanlar, hattâ Başbakan veya Cumhurbaşkanı pay almıştır. Şimdi, bu zevatın Yüksek Adalet Divanı önünde yargılanması ge- rektiği mucip sebebine dayanılarak bütün dosyalar Yas- sıadaya sevkedilirse seneler ve seneler orada bir mah- keme heyetini toplu halde bulundurmak, Yassıada Saa- tini devam ettirmek, gazetelerin sütunlarını, hattâ say- falarını o işe ayırmak lâzımdır. Ama, bir defa umumi efkârın alakası o kadar zaman ayakta kalabilir mi, tu- tulabilir mi? Buna imkân bulunduğunu söylemeli hayale biraz fazla kapılmaktır. İhtilâlin adaleti, hukukun ada- letinin de suçluların cezalandırılmasında rolü olsun di- ye hemen tecelli edememiştir. Bu yüzden bir takım ka- yıplara uğranıldığı meydandadır ve bunu saklamak lü- zumsuzdur. Şimdi, karma adaleti de bir dosya yağımı- ruyla işlemez, netice vermez hale sokarsak bastaki belâ kendiliğinden artar. Evet, memleketin gözü bugün Yas- sıadadadır. Ama, bir çabuk ve kesin karara varılmasını bekleyerek.. Yoksa, işin bütün ciddiyetinin uçup gitme- mesi ve duruşmaların bir oyun, hattâ bir oyun da değil, gazetelerin o ziyadesiyle meşhur pehlivan tefrikaların- dan biri haline gelmemesi şaşırtıcı olur. Öyle işler var- dır ki sürat bütün diğer faktörlerden mühim rol oynar ve sâdece onun sağlanması tarifsiz dertleri önler, tarif- siz menfaat sağlar. vvelâ bir noktanın tesbiti lâzımdır. Yassıada du- ruşmalarının sebebi hikmeti nedir? Bu tesbit edildikten sonra bir çâre aramak daha kolaylaşır. Köpek dâvası, Bebek dâvası, Börek dâvası, Hayreddin Erkmen efen- AKİS, 11 KASIM 1960 dinin millet malının deniz olduğu kanaati, bedavadan gemi sahibi olmak için Bakanlarla ortaklık kurulması, iflas halindeki şirketlere açılan onmilyonlarca liralık krediler, nüfuz ticareti örnekleri, suikastlar,. Bunların hepsi iyi. Ama her birinden bir kaç tanesini Yassıadaya getirmek ve bunları bir devirden nümuneler olarak or- taya koymak daha doğru değil midir? Elbette ki aynı mahiyetteki suçlar arasında bir tefrik yapmak kolay ol- mayacaktır. Ancak unutulmaması gereken husus Yük- sek Adalet Divanının her mesele üzerine eğilemeyeceği, her meseleyi ela alıp karara bağlayamayacağıdır. Yük- sek Soruşturma Kurulunun elinde bine yatan dosyana bulunduğu, soruşturmaların hâlâ devam ettiği, böylece dosya adedinin mütemadiyen çoğaldığı gözönünde tutu- lursa bu konuda bir karar almanın ne derece acil mesele halinde bulunduğu daha fazla açıklıkla gözler önünde belirir. Biraz etrafımıza bakmak ve Yassıadada cereyan eden hâdiselerin içerde, dışarda akislerini kolaçan etme- liyiz. İhtilâlin hemen akabindeki günlerde İhtilâlin ba- şı Cemal Gürsel orda birliklerine hitaben yaptığı bir konuşmada çok büyük menfaatlerin bahis konusu ol- duğunu, düşüklerin hudutsuz imkâna sahip bulundukla- rını belirtmişti. Bu teşhisin ne derece doğru olduğu şim- di daha açık şekilde ortaya çıkmıştır. Zira bu hudutsuz imkânlar, düşüklerin kurtarılması veya hiç olmazsa he- saplaşmayı ucuz atlatmaları için memleket dahilinde ve memleket haricinde seferber edilmiştir. Dünya basının- da, bir maddi tesirin izlerini sezmemek mümkün değil- dir. Eğer elçiliklerimiz iyi çalışırlarsa alâka uyandırıcı deliller elde edebilirler, izler bulabilirler. Gene bu sütun- larda aksettirilen "Maurice Garçon hikâyesi" bunlardan sâdece bir tanesidir. Düşükler lehinde, maksatlı veya maksatsız yaratılan havanın hiç ehemmiyeti olmadığı samlmamalıdır. Süratli bir karar geciktikçe, mütemadi- yen işleyen bir cerahat gibi Yassıada zarar vermeye baş- layacaktır. O kadar ki, düşüklerin Divan Önüne çıkarıl- masına alışılacak, bu duruşmalar gündelik hayatin bir parçası haline gelecek, eski tâbirle "umur-u âdiye" sa- yılacak, ondan sonra işin içinden çıkmak imkânı kal- mayacaktır. Zamanın düşükler lehinde çalıştığı, duruş- maların uzamasından onların kazandığı, belirtilmesi ge- reken marifetler belirtildikten sonra bir "derleyip to- parlama ameliyesi"ne lüzum bulunduğu aşikâr kal al- mıştın. Şimdi, kesin olarak söylenmelidir: Yüksek Adalet Divanı kaç dosyayı ele alacaktır? Adet tesbit edildikten sonra, bugünkü tempoyla duruşmaların hangi tarihte bitirilebileceği ortaya çıkar ve bulutlar dağdır. Son ve- rilmesi gereken, Yassıadaya yağan e dosya yağmuru- dur. İnanılmaz bir gelişigüzellikle "Aman, bu davayı , da görelimi aman şunu da ortaya çıkaralım" diye fazla gayrete kapılmak dâvanın heyeti umumiyesine sâdece zarar verecek, iş ciddiyetinden kaybedecektir. Bir defa da ciddiyet mefhumu ortadan kalktı mı, düşüklerin ek- meğine dünyanın en nefis yağı sürülmüş olacaktır. Derhal bir gündem tesbit edilmeli. Yüksek Adalet Divanının hangi dosyalar üzerine eğileceği belirtilmeli, hattâ, bunların ele alınma tarihleri açıklanmalı ve ondan; sonra memleketin kaderinde bir handikap olduğunda zerrece şüphe bulunmayan Yassıada hikâyesi tasfiye edilmelidir. 25