Ofislerin Umum Müdürlerine telefon etmiş, bu müesseselerin Merkez Ban- kasına olan altı bin lira civarındaki borçlarını kapatmalarını istemişti. Bildirdiğine göre, bu, bir masrafa iş- tirak hissesiydi. Umum Müdürler ek- seriya muavinlerine, onlar da muha- sebecilere emir vermişler, bu borcun ödenmesini istemişlerdi. Muhasebeci- ler borcun mahiyetini Merkez Banka- sından sormuşlardı. Kendilerine bu- nun, ParaFonu ve Dünya Bankasının Guvernörler toplantısı dolayısıyla ya- pılan masrafa iştirak hisseleri olduğu bildirilmişti. Banka, parasını kurtar- mak için bu oyuna başvurmuş, Man- dalincinin adını ve meselenin hakiki mahiyetini bildirmemişti. Bunun ü- zerine paralar ödenmiş ve kayıtlara da o şekilde geçirilmişti. Başkan Başol her bir Ofisin tem- silcisine iki sual sordu. Eğer ödenen paranın Mandalincinin şahsına veril- miş bir avansın kapanmamış kısmı- nın kapatılması için istendiği bildiril- seydi böyle bir ödeme yapılabilir miy- di? Oybirliğiyle overilen cevap "Ha- yır!" oldu. Peki, böyle bir ödeme ile çıkan paranın Mandalinciden tahsili bahis konusu sayılabilir miydi? Yâ- ni Ofisler bir gün, verdikleri altı bi- ner lirayı oOMandalinciden alacaklar mıydı? Bunun da cevabı "Hayır!"dı. Zaten, Mandalincinin adı dahi bahis- konusu olmadığına göre para veril- dikten sonra mesele de kapanmış bu- lunacaktı. Demek ki, o tarihten 27 Mayısa kadar Zeyyat Mandalincinin borcunu arayıp sormamasında şaşılacak bir taraf yoktu. Hayreddin Eritmenin ise, Mandalinciye ait bir borcu emrinde- ki Ofislere ödettiğinde zerrece şüphe kalmıyordu. Son şahit, Ahmet Cemil Conk idi. Ziyadesiyle meşhur sabık müsteşar herkesin ve bilhassa Hayreddin Erk- menin hayretten bir karış açılmış a- ğızları karşısında Bakanla bu konuda hiç bir müzakere yapmadığını, sâdece Bakanın kendisine, o Ofislere verdiği emri tebliğ ettiğini, Mandalincinin a- dından ve meselenin aslından ise hiç bahsetmediğini hayret uyandırıcı e soğukkanlılıkla ifade etti. Eski müs- teşarını dinlerken, onun ağzından bu sözlerin dökülüşünü seyrederken Erk men acı acı gülümsüyordu. KAPIŞILAN KİTAP İSLAM EVLİYALARI İslâm âleminde en meşhur 20 büyük evliyanın hayatları, i- nançları, felsefeleri. 385 sayfa, kuşe kaplı, renkli, 17.50 lira. Ö- demeli gönderilir. Sipariş: Ulus YAYINEVİ - P.K. 231 — ANKARA AKİS , II KASIM 1960 KİTAPLAR Atatürk (Kemal Arıburnunun Atatürkün özel hayatına dâir eseri, ikra 1960, 256 sayfa 10 lira. Adres: P. K. 42 - Bakanlıklar, Ankara.) A iin resmi hayatı dışında bir özel yaşayışı vardır. Bir yandan resmi hayatını, bir yandan bu özel ya- şayışını besliyen, aynı zamanda ya- rınlara aksettirecek olan konuşmala- rı, nükteleri, davranışları vardır. Ata- türkü resmi hayatı dışında öğrenme- mize yarıyacak malzeme bu konuş- malarda, bu nüktelerde, bu davranış- larda gizlidir. Atatürk bir anıt - in- sandır. Bu anıt - insanın kişiliğini yükseltecek eserlerin (o hazırlanışında bu anılardan, anekdotlardan pek çok faydalanılacaktır. İşte, çalışmalarını Atatürke, onun yarattığı devrime adamış olan Kemal Arıburnu, uzun ak mal an sonra, pek çok anı ve anekdot derlemiş, bun- ları sınıflandırmış, bu kitabı ortaya koymuştur. Kitabın içinde, Atatürkün yakının da bulunmuş, ya da onu yakından ta- nıyanları dinlemiş, bu arada onu gör- mek merakı ile yolunu gözlemiş kim- selerin tanık oldukları olaylar, konuş- malar sıralanmıştır. Ama bu sıralan- ma gelişigüzel yapılmamış, bir düze- ne bağlanmıştır. Kemal Arıburnu, A- tatürkün insanlığını, kişiliğini, asker- liğini, milliyetçiliğini, devrimciliğini, devlet adamlığım belirtecek anekdot- ları, anıları ayrı ayrı ele alarak her birini gerektiği yere yerleştirmiş. Kitabın içindeki imzalar arasında Yunus Nadi Abahoğlu gibi, devrim- lerini yaparken onun yakınında bu- lunmuş gazeteciler; Afet İnan gibi, o- nun bilimsel çalışmalarına katılmış genç bilimciler; Falih Rıfkı Atay gibi, onu en iyi tanıyan fikir adamları; Sa- lih Bozok gibi ona derin bir sevgiyle bağlı yaverler; Chambrun gibi, on hayran olmuş yabancı devlet elçileri; Hasan Cemil Çambel gibi, onu derin- lemesine anlatabilecek düşünürleri; İbrahim Alâattin Gövsa gibi, ona en içli mısraları yazanlar; İsmet İnönü gibi, onun en yakın çalışma arkadaş- ları; Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi, ona en güzel kitapla borçlarını ödeyen seçkin yazarlar; Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu gibi coşkun, a- ma ona âşık kalem sahipleri; General Sherril, Ruşen Eşref Ünaydın gibi ya- bancı ye yerli diplomat yazarlar gö- rüyoruz. Daha önce, "Milli Mücadelede İs- tanbul Mitingleri", "Atatürk - Muh- telif Cepheleriyle", "Milli Mücadele olan sevgisini duyurmağa çalışan, ve İnkılâplarla İlgili Kanunlar" gibi kitaplar meydana getirerek Atatürke ay- nı zamanda devrim tarihine belgeler veren Kemal Arıburnunun son kita- bından bir iki anıyı buraya geçirmek istedik: "1923 te Konyada Belediye Reisi bir nutkunda bazı Fransızca kelime- ler söylemiş, "fatih" yerine "conguca- rent" demişti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, buna çok ie, Ziyafetten sonra yanındakilere endimi zor tuttum! deyince elekinden biri sordu: — Kelimenin frenkçe oluşuna mı kızdınız, yoksa mânasına mı? — İkisinede.. Ben fatih değilim. Sâdece milletimin kurtuluşuna çalış- mış bir adamım." -Kadircan Kaflı- * "Bir halk içtimaında bir genç ona şu suali sordu: — Paşam, ne dersin? — Ben diktatör olsaydım, sen ba- na şimdi bu suali soramazdın!" -Ve- dat Nedim Tör- sana diktatör diyorlar, "Neşeli bulunduğu bir zamanı se- çerek: — Paşam, demiştim, şu danıştık- larının içinde bazan öyleleri var ki, şaşıyorum. Bunların mütalâalarına nasıl olsa, sonunda iştirak etmiye- ceksin. Kararını önceden vermiş oldu- gun da malüm.. O halde, ne diye bun- ları birer birer çağırıp karşında söy- letirsin? Atatürk yüzüme alaycı bir eda ile bakıp şu cevabı vermişti:. — Bazan hiç umulmadık adamdan ben çok şeyler öğrenmişimdir. Hiçbir kanaati hakir ogörmemek lâzımdır. Neticede kendi fikrimi tatbik bile e- decek olsam, herkesi ayrı ayrı dinle- mekten zevk alırım." -Salih Bozok- * "Acı işgal günlerindeydi, önemli devlet adamlarının da hazır bulundu- ğu toplantıda herkes, Türkiyenin düş- tüğü acıklı duruma kendisine göre bir çâre arıyor, Amerikan, İngiliz hi- mayesinden dem vuruluyordu. Bir a- ralık, Mustafa Kemal Paşaya da ne düşündüğünü sordular. Atatürk su kısa cevabı verdi: — Efendiler, hepiniz konuştunuz, arzularınızı beyan ettiniz ve birbiri- da soralım, bir de onu dinliyelim efen- diler."-Melih Ser 29