YASSTADA DURUŞMALARI seyretmekte olan hemen başka tarafa bakıyormuş gibi yapıyordu. Sanıklar arasında en üzgünü M. Ali Balindi. Mütemadiyen dudaklarını ısırıyordu bir mektep defteri çıkardı ve ona u- Z n, eski harflerle bir şeyler yazdı. Bu sırada Ordu Film Merkezinin teknisyenleri o durmaksızın fotoğraf ve film çekiyorlardı. Ancak objektif- ler çarşamba günü- sanıklar okadar dinleyicilere de çevrildi. o Zira onbir sanığın bir kısmının resimleri daha evvel alınmıştı ve sadece onları gös- termek halkı sıkacaktı. Kararname okunurken bir ara te- bessüm edenlerden bir başkası da Fa- tin Rüştü Zorlu oldu. Kanuni terim- lerin kullanılması suretiyle hazırlan- söyleniyor, Selânikteki kumpanyanın da bu cemiyete âlet olduğu ileri sürü- lüyordu. Zorlunun bu iddialar pek ho- şuna gitmiş ve üstad bunları pek boş bulmuş olmalı ki "Allah Allah, ne günlere kaldık.." kabilinden başını salladı, gülümsedi. Fakat sanık ma- hallinin gerisinde duran beş, yan ta- raflarında duran birer silâhlı muha- fız, durumun pek de tebessüme müsait olmadığını hatırlattı ve Zorlu Dışiş- leri Bakanının dudaklarındakl gülme anide sönüverdi. Talihsiz hanımlar uruşmaları düşük yakınları gene aynı yerden, yâni onların tam ar- kalarına isabet eden sıralardan takip ediyorlardı. Dikkati en ziyade çeken, yaşlı gözleriyle Nilüfer oGürsoydu. Celâl Bayarın yunan filolojisi do- yakkabılar vardı. Yeri, sıranın en di- binde, pencerenin hemen yanındaki yerdi. Metin durmaya gayret ettiği görülüyordu. Fakat zaman zaman gözlerinden yaşlar boşanıyor, bunla- rı mendiliyle kurulayarak başını geri- ye doğru, gururlu bir tarzda atıyor- du. Nilüfer Gürsoyun babasına düş- kün olduğu biliniyordu. Fakat iki in- -anı duruşma salonunda dikkatle tet- kik edenler, dış benzeyişin yanında ruh benzeyişinin pek mevcut olmadı- ğını kolaylıkla farkettiler. Yassıadanın artık meşhur başka bir siması, Fatin Rüştü Zorlunun an- nesi idi. Bayan Zorlu mütemadiyen oğlunu seyrediyordu. Siyah bir tay- yör giymişti. Kalın ayakkabıları var- dı. Beyaz saçları dağınıktı. Bütün Zorlular içinde galiba Fatin Rüştü- nün akıbetine üzülen tek insan oydu. İhtimal, ana gibi yar,Bağdat gibi di- 8 yar olmadığı sözü bir defa daha doğ- rulanıyordu. Zira duruşma salonuna Zorlunun ne eşi, ne kızı iltifat etmiş- lerdi. Meşhur "Vesamet Hanım "a ge- lince, o, Türkiyeden binlerce mil u- zakta, bol paraya sahip, hayatın ta- dını çıkarmakla meşguldü. Öğleden evvelki celse sona erdi- ğinde Nilüfer Gürsoy ve Bayan Zorlu yerlerinden kalkıp sanıklara doğru bir kaç adım attılar. Bu sırada Baya- rın kızı babasına eliyle işaret etti. Düşük Cumhurbaşkanı bu işareti gördü, gülümsedi, selâm verdi. Fatin Rüştü Zorlu da annesini görmüştü Fakat o sâdece bir baş eğmesiyle ye- tindi. Erkekleri geçtikten sonra iki kadının gözünden yaşlar boşandı. Ba- baların ve oğulların günahım çeki- yorlardı. Yakınlarım seyredenler arasında nı yaklaştırarak okonuşmakta daha da büyük güçlükle karşılaştı. Baş- kan "Mikrofona konuşun" diyor, a- vukat, dinleyicilerin gittikçe tonunu arttıran gülüşleri arasında bir türlü buna muvaffak olamıyordu. Nihayet, muhafızların yardımıyla avukat der- dini anlattı. Yüksek Adalet Divanı Bayarı muhakeme etmek selâhiyetini haiz değildi. Bayar, hâdisenin, cere- yan ettiği tarihte Cumhurbaşkanıydı. Cumhurbaşkanı olarak da sâdece hı- yaneti vataniye suçundan Büyük Millet Meclisine karşı mesuldü. Gerçi sonradan Milli Birlik Komitesi bir kanun çıkarmış, o hıyaneti vataniye- den ne anlaşıldığını açıklamıştı ama, müvekkilini bağlamazdı. Zira, suç sayılan hâdisenin cereyanından sonra çıkarılmıştı. Üstelik Bayar hakkında ancak seçimlerle kurulacak © 5 b Gc Menderes Yassıadada karaya çıkıyor Lodos balığı Kemal Hadimimin, kendisine çok benzeyen erkek kardeşi ve Alâaddin Erişin hanım akrabaları vardı. Ok- tay Enginin kız kardeşi de, Nilüfer Gürsoyun hemen Üstündeki sırada ve onunla aynı hizada duruşmaları ta- kip ediyordu. İki kardeş bir ara bir- birlerine el salladılar. Dilek Engin oldukça metin görünüyordu. Bir itiraz ararnamenin okunmasından sonra kan, avukatlardan bir diye- cekleri olup olmadığını sordu. Fakat avukatların, usül kanununa göre, sâdece sorguyla alâkalı hususlarda söz söyleme hakları vardı. Bayarın avukatı parmağını kaldırdı. Salim Başol "Buyrun" dedi, sonra kısa ko- nuşma k lüzumunu Nail Tanere hatır- lattı. Fakat cübbesini giymekte müş- kilat çeken avukat mikrofana ağzı- yeni Meclis bir karar verebilirdi. Ba- yarul avukatı Milli Birlik Komitesin- den "Muhteşem Milli Birlik Komite- si" diye bahsedince kahkahaları tut- mak imkânı bulunamadı. Uzun lâfın kısası şuydu: Bir takım hukuki lâf- lardan sonra düşük Cumhurbaşkanı- nın avukatı Divandan vazifesizlik ka- rarı istiyordu. Nail Taner sözünü bitirmişti ki A- paydın, bu kadar müddet konuşama- mış olmanın verdiği hızla ayağa kalktı. Fakat Salim Başol onu gör- memezlikten geldi ve Bayarın avuka- tnm talebi hakkında omütaleasını söylesin diye oBaşsavcıya söz verdi. Altay Egeseli ayağa kalktı, kısa bir konuşma yaptı. Bahis mevzuu mese- lede makable şümul bahis konusu değildi. Milli Birlik Komitesi mese- leyi açıkca ortaya koymuştu. Bu ba- AKİS , 21 EKİM 1960