Duruşmaların Anatomisi Bir Noktaya Mim eçim yolunu tıkadığı için ihtilâlle devrilen bir iktida- S rn mesulleri Yassıadada hesap veriyorlar. Türki- yede 14 Ekim tarihinden beri cereyan eden hâdise bu- dur. Ama, etrafınıza bakınız, bir belirli çevrenin bir be- lirli havayı yaymak için canım dişine takmış bulundu- ğunu görmemeye imkân yoktur. Hayal arabasının moto- ru bâzı düşük avukatlarıdır. Tekerlek vazifesini düşükle- rin dışarda kalmış kuyruklarıyla onların mirasına göz dikmiş bir takım ıskatçılar omuzlarına almışlardır. A- raba Yassıadanın ta göbeğinde, mahkeme salonunda harekete geçirilmiştir ve o günden bu yana -kör topal ama- yürümektedir. Arabaya ilk binenler düşüklerin kendileri olmuştur. Yüksek Adalet Divanının karşısı- na süngüsü düşük çıkan bu zevat, hamamda şarkı söy- lemiş olmanın verdiği "resim e güzel" zehabının cakasıyla tahta sandalyalarını terketmişlerdir. Türkü, tonu arttırılmak suretiyle devam ediyor. Frenklerin ta- biriyle i'lerin üzerine noktalarını koyma zamanı gel- miştir. Bu aklıewcei zevata bakılırsa Yüksek Adalet Di- vanının karşısında sâdece sanıklar vardır. Bir avukat mahkeme salonunda "Müvekkilimin buradan suçlu mu, yoksa suçsuz mu çıkacağı henüz belli değildir" diye yaygara koparmaktan dahi çekinmemiştir. "'Müvek- kilim" dediği adam son Menderes kabinesinin en göz- de Bakanlarından biridir. Masumiyetini ispat edeceğin- den avukatının ve ıskatçılarının bahsettikleri bir baş- kası ise, gülmeyiniz, Menderesin ta kendisidir. Bu tür- künün muganniyeleri rolündeki gazeteler, "haber'i manşetlerde vermişlerdir. Sansasyon meraklısı bir avukat, fütursuz, mahkeme dışı demeçlerle havayı bes- lemekte devam ediyor. Bu gibilerin habersiz oldukları husus, galiba, Türkiyede bir ihtilalin vukua gelmiş bu- lunduğudur. İhtilâller, suçlularım beraberlerinde taşırlar. Bu, ihtilâl adı verilen sosyal hâdisenin tabiatı icabıdır. He- le 27 Mayıs hareketi gibi bir milletin topyekun gerçek- leştirdiği "zulme karşı ayaklanma"larda suç tesbit edil miş, hükme bağlanmıştır. Yüksek Adalet Divanının suç aradığını hayal etmek için bilinmez aklı kaybet- miş olmak kabil midir? Eğer -Menderesin "subay bey- ler" dediği gibi- bizim "avukat beyler" müvekkillerinin suç işlememiş bulunduklarını ispata çalışacaklarsa ev- velâ bir lügatte ihtilâl kelimesinin manasını aramalı arlak nutuk ata- ortada bir suç ol- "düşük beyler" be raat ilâmlarını alacaklar. Sonra? Sonrası basit: Mantığın icabı ihtilâli yapan topyekun milletin gençleriyle ve ordusuyla, basınıyla ve muhalefetiyle, fertleriyle ve müesseseleriyle suçlu sandalyasına otur- tulması, düşüklerin ise makamlarına iade edilmesidir. Türkünün bestecileri, Yüksek Adalet Divanı Başkanı- nın duruşmaları açarken söylediği sözleri duymamış olacaklar. Başkan, Yükıek Adalet Divanının yargı hak- kım "Türk milleti adına" kullandığını bilhassa belirt- miştir. Türk milleti suç konusundaki hükmünü 27 Ma- yıs sabahı en parlak şekilde ifade etmiş ve suçluları kulağından tuttuğu gibi, sarıldıkları koltuklarından çekip alıvermiştir. Yassıadadâ. Yüksek Adalet (Divanının huzurunda AKİS, 21 EKİM 1960 hesap verenler sanık değildir. Bunlar, suçların en âdi- sini, millete karşı olanım işlemiş suçlulardır. Duruşma salonunda suçları bulunup bulunmadığı değil, suça iş- tirak payları tâyin edilecektir ve cezalarım ona göre alacaklardır, ihtilâlin adaleti budur. Suçsuzluk iddiası ileri süren avukatlardan bâzıları, bu iddiayı ilk defa or- taya atmamaktadırlar. Düşüklerin emrine verdikleri hukuk anlayışlarıyla üstadların tutumunu daha onlar iktidardayken desteklemişler, diktatoryalarının felse- fesini yapmışlardır. Bunların imzasını taşıyan ve Tah- kikat Komisyonu kurmanın Anayasaya uygun olduğu- nu, hasmın çanına ot tıkamanın hikmeti hükümet bu- lunduğunu, böyle Muhalefetin elbette ki ortadan kal- dırılması gerektiğini, nümayişçi talebelerin ise çapulcu sayıldıklarım bildiren fermanlar Zafer veya Havadis gazetelerinin ihtilâl öncesi sayılarında yatmaktadır. Milletin reddettiği bu demagoji şaheserlerinin millet adına yargı hakkını kullanan Yüksek Adalet Divanın- dan suçsuzluk kararı almaya yeteceğini sanmak safdil- lik bile değildir. Böyle bir ihtimalin memlekete yayıl- mak istenmesi, pek kaba bir taktikten başka maksadı ortaya koymaz. 27 Mayıs ihtilâli, suçluların gelişigüzel değil, suça iştirak dereceleri en âdil ve tarafsız ölçüler kullanacak bir heyet tarafından tesbit edildikten, sonra cezalandı- rılmalarını sağlamak için hesap görme muamelesini Yüksek Adalet Divanına bırakmıştır. Kurtların kuzu postuna bürünmelerinin hiç bir faydası yoktur. Orta- lık karıştırmayı en başardı savunma çâresi sayan "avu- kat beyler" ise, ihtilâllerin bu pek basit prensibini ka- falarına yerleştirmedikleri müddetçe ancak hüsranla karşılaşacaklardır. Müvekkillerinin sadece birer sanık olduğunu söyleyerek askerlerin mahkeme salonunu terketmelerini, suçlulukları meşkük bu zavallıların ih- tilâttan men edilmemelerini ciddi ciddi isteyen dehşe- tengiz hukukçular müşterilerine haftada bir gün de izin verilmesini talep ederlerse hiç kimse şaşmayacak- tır. Ama, eğer bu taleplerinin makul sayılacağı husu- sunda bir zehapları varsa, işte herkes ona şaşacaktır. Yassıadada Türk milletine karşı suç işledikleri sabit suçlular muhakeme olunuyor. Bu suçun hafif- letici hiç bu* sebebi yoktur. Basına karşı zulme basının tutumunun. Muhalefete karşı zulme Muhalefetin tutu- munun. Adliyeye karşı zulme Adliyenin tutumunun. Üniversiteye karşı zulme Üniversitenin (tutumunun. Harp Okuluna karşı tenkil niyetine Harp Okulunun tu- lumunun ve genç vücutlara saplanan kurşunlara o gençlerin tutumunun sebep olduğu vaktiyle Menderes radyosunda ve Menderes basınında iddia edildiği gibi iddia edilecekse Yassıada duruşmaları başlamadan bi-- cektir. Zulüm, bugün tahta sandal yalar üzerinde ce- zalarını bekleyenlerin tutumu neticesidir ve bu tutuma ne nisbette katılmışlarsa o nisbette ağır hüküm giye- ceklerdir. Bir ihtilâlden sonra o ihtilâli gerçekleştirenler ce- -aların göz kapalı dağıtılmamasını istemişler ve man- -alar karşısında duvarlara salkım salkım adamlar diz- meyi reddetmişlerse, yok, bu adalet duygusu mübalâ- ğa edilmemeli ve Türkiyede 27 Mayıs sabahı bir ihtilâ- lin olduğu unutulmamalıdır.