21 Ekim 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 33

21 Ekim 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 33
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO Ankara Yeni mevsimin getirdikleri İstanbul tiyatroları yeni mevsime bir gençleşme havası içinde, faali- yetlerini saat 6 tiyatrolarıyla teksif ederek girdilerse, Ankara tiyatroları koldan faaliyetti sanat yılı henüz kutlanmadı. Ortala- ma yaş durumuna göre, Devlet Ti- yatrosu topluluğu dünyanın en genç tahsisattı tiyatrolarından biridir. Dev let Konservatuvarı mezunlarıyla kad- rosu her yıl kendiliğinden genç- leşen bu müessese, sahnelerinin sayı- sı çoğalmağa ve bölge tiyatrolarının öncülüğünü etmeğe başladığındanbe- ri zaten kesif bir faaliyet içindeydi. Aynı kadro ile Ankarada dört sahne üzerinde her akşam temsil verirken, İzmir ve Bursa tiyatrolarında da yıl- lardanberi bütün mevsim boyunca temsiller vermekteydi. Yeni Tiyatro- nun açılmasıyla, -bu yıl, Devlet sah- nelerinin sayısı yediye çıktı. i sahneye aktör yetiştirmek için Dev- let Tiyatrosunun başvurduğu tek de- ğişiklik, Oda Tiyatrosunu saat 6 ti- yatrosu haline (getirmekten ibaret oldu. Böylelikle, orada vazife âlân sanatkârlarım akşam temsillerinde, öbür sahnelerinde, başka eserlerde de kullanabilmektedir. Üzücü olaylar yeni mevsimin getirdiği üzücü olay- lar da var. İstanbulda "Kral Le- ar"in ilk temsil akşamı yuhalanma- sı ne kadar üzücü bir olaysa, Anka- rada, beş sahne birden perdelerini a- çarken, bu perdelerin açılmasında birinci derecede emeği geçen genç ve dinamik bir sanat adamının, Dev- let Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçerin, "Vazifeyi ihmâl" suçuyla mahkemeye verilmesi de o kadar ü- zücü bir olaydı, inkılâp Ohareketin- den sonra hemen her teşekkülde, türlü sebep ve âmillerle -çoğu zaman da şahsi kıskançlıklar, düşmanlıklar ve küçük hesaplarla- bir ihbar salgı- nı alıp yürümüştü. Bu salgının Dev- let Tiyatrosuna da sirayet etmemesi için sebep yoktu. Yalnız şu var ki, bir sanat müessesesinde, sanat ve idare işlerinin sorumluluğunu üze- rine almış, muvaffak bir kimseye yöneltilen suçlamalarda çok hassas davranmak, bu işi tiyatro ida- resinin ve sanatın bütün inceliklerine AKİS, 21 EKİM 1960 ve özelliklerine vâkıf, yetkili, sağ- duyu sahibi kimselere yaptırmak lâ- zumdı. Hiç olmazsa, vaktinin çoğunu makam odasında değil, sahnede ge- çiren bir sanatkâr Genel Müdürün esas Vazifesinin resmi evrak imzala- maktan önce, sanat işlerini yürütmek olduğunu, tiyatronun (herhangi bir Devlet dairesi gibi (o kırtasiyecilikle, memur zihniyetiyle idare edilemiye- ceğini takdir edecek kadar bilgili re sağduyu sahibi kimselere... Cüneyt Gökçerin, başardı bir Pa- rla turnesinden sonra Opera Genel Müdürlüğünün de kendisine tevdi e- dildiği, Milli Birlik Hükümetinin tam itimadına mazhar olarak vazife gör- düğü ve Başkente yurdumuzun belki en güzel salon tiyatrosunu kazandır- dığı günlerde mahkemeye Oo verilmiş olması, yapılan teftiş ve tahkikin bu zihniyetle ve bu anlayışla yürütüle- memiş olduğu hissini vermekte ve umi efkârı üzmektedir. Birçok gazetelerde, bu Olayla ilgili olarak çıkan yazılar bunu göstermektedir. “Şair Ruhu" pi. Tiyatrosu, Nİ Mİ er m e Neil'in 'Şai u A Touch of the Poet" ad- lı Gğümüln açtı. Geçen yıl Oda Tiyat- rosunda sahneye olan "Günden Geceye" urney into Night"- den sonra "Şair Ruhu"nu (o repertuvarına (almakla Devlet Tiyatrosu bu ünlü yazarın, ölümünden sonra sahne ışığına çı- kan, son iki eserini de seyircilerine tanıtmış oluyor. "Günden Geceye" otobiyografik bir eserdi. Yazar kendi ailesini ele almış, geçmişi ile övünen, hesabi ve bencil babasını, morfin müptelâsı a- nasını serseri kardeşini "veremli oğul"u duygulu bir dille muş, bu marazi hava içinde geçen gençlik yıllarının kasvetli tablosunu çizmişti. Ne var ki "Şair Ruhu"nda otobiyografik bir taraf, bunun kaçı- nılmaz neticesi olan duygulu bir ha- va yok. Baba -Cornelius Melody- geç- mişi ile övünen duygulu yaşıyan taraf- ları, bencilliği, kızınâ karşı haşin ve zalim davranışları, içkiyi olan düş- künlüğü ile "Günden Geceye"deki Babaya -James Tyrone- çok benzi- yor. Buna bakarak, vakası 1822 A- merikasında geçen bu oyundaki ki- şileri, eser hakkında Devet Tiyatro- su Dergisinde özlü bir tahlil yapmış olan Özdemir Nutku gibi, O'Neil'in ataları saymak mümkün. Ama koca- sına körükörüne bağlı, âşık ananın -Nora Melody- babasının tam tersi- ne çok realist, hattâ pratik, gayesine varmak için herşeyi yapacak, sevdiği adamı baştan çıkarmaktan çekinme- yecek kadar gözü pek kızın -Sârâ Melody- Tyrone'lara benzer tarafla- rı hiç yok. O'Neil bu oyununda, hayalleriyle yaşayan, herkesi ve her şeyi kendi mihveri etrafında çevirmek isteyen, "egocentrigue" bir baba tipini akı al- mış. Tasvirle, karşı konulmaz tutku- ların, alışkanlıkların esiri haline gelmiş insanların düştükleri çıkmaz içindeki umutsuz durumlarını gös- termekle yetinmemiş, onları biribir- leriyle ve gerçekle çarpıştırmış, se- nanda da kişilerine yeni bi ayat yeni bir anlayışa tanımış. Böylece Talavera savaşı kahramanı, Wel- lington ordusunun eski yiğit subayı, göç ettiği Amerikada hancılık et- mekten artık utanmıyacak, çevresin- deki, hattâ evindeki insanları hor görmeyecek, artık Talavera savaşı- nın yıldönümlerinde o sırmalı, apo- letli eski subay üniformasını kuşanıp aynanın karşısına geçerek Byron'dan şiirler okumayacak, gırtlağına ka- dar borç içinde olduğu halde âhırın- da safkan kısrak beslemekten, bütün asalet iddialarından vazgeçecek, za- mana uyacak ve işine dört elle sarılıp hânını daha iyi işletmeğe çalışacak- tır. Bu neticeye varmâk için Corneli- us Melody'nin, düelloya davet ettiği, kızının seviştiği (delikanlının babâ- sından iyi bir ders alması ,o sonra- dan görme zengin adamın uşakların- dan dayak yemesi, yara bere içinde, sırmalı üniforması sunuyla öldürmesi kâfi gelecektir. Aslında Corneliua Melody kısrağını 33

Bu sayıdan diğer sayfalar: