TİYATRO Ankara Yeni mevsimin getirdikleri İstanbul tiyatroları yeni mevsime bir gençleşme havası içinde, faali- yetlerini saat 6 tiyatrolarıyla teksif ederek girdilerse, Ankara tiyatroları koldan faaliyetti sanat yılı henüz kutlanmadı. Ortala- ma yaş durumuna göre, Devlet Ti- yatrosu topluluğu dünyanın en genç tahsisattı tiyatrolarından biridir. Dev let Konservatuvarı mezunlarıyla kad- rosu her yıl kendiliğinden genç- leşen bu müessese, sahnelerinin sayı- sı çoğalmağa ve bölge tiyatrolarının öncülüğünü etmeğe başladığındanbe- ri zaten kesif bir faaliyet içindeydi. Aynı kadro ile Ankarada dört sahne üzerinde her akşam temsil verirken, İzmir ve Bursa tiyatrolarında da yıl- lardanberi bütün mevsim boyunca temsiller vermekteydi. Yeni Tiyatro- nun açılmasıyla, -bu yıl, Devlet sah- nelerinin sayısı yediye çıktı. i sahneye aktör yetiştirmek için Dev- let Tiyatrosunun başvurduğu tek de- ğişiklik, Oda Tiyatrosunu saat 6 ti- yatrosu haline (getirmekten ibaret oldu. Böylelikle, orada vazife âlân sanatkârlarım akşam temsillerinde, öbür sahnelerinde, başka eserlerde de kullanabilmektedir. Üzücü olaylar yeni mevsimin getirdiği üzücü olay- lar da var. İstanbulda "Kral Le- ar"in ilk temsil akşamı yuhalanma- sı ne kadar üzücü bir olaysa, Anka- rada, beş sahne birden perdelerini a- çarken, bu perdelerin açılmasında birinci derecede emeği geçen genç ve dinamik bir sanat adamının, Dev- let Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçerin, "Vazifeyi ihmâl" suçuyla mahkemeye verilmesi de o kadar ü- zücü bir olaydı, inkılâp Ohareketin- den sonra hemen her teşekkülde, türlü sebep ve âmillerle -çoğu zaman da şahsi kıskançlıklar, düşmanlıklar ve küçük hesaplarla- bir ihbar salgı- nı alıp yürümüştü. Bu salgının Dev- let Tiyatrosuna da sirayet etmemesi için sebep yoktu. Yalnız şu var ki, bir sanat müessesesinde, sanat ve idare işlerinin sorumluluğunu üze- rine almış, muvaffak bir kimseye yöneltilen suçlamalarda çok hassas davranmak, bu işi tiyatro ida- resinin ve sanatın bütün inceliklerine AKİS, 21 EKİM 1960 ve özelliklerine vâkıf, yetkili, sağ- duyu sahibi kimselere yaptırmak lâ- zumdı. Hiç olmazsa, vaktinin çoğunu makam odasında değil, sahnede ge- çiren bir sanatkâr Genel Müdürün esas Vazifesinin resmi evrak imzala- maktan önce, sanat işlerini yürütmek olduğunu, tiyatronun (herhangi bir Devlet dairesi gibi (o kırtasiyecilikle, memur zihniyetiyle idare edilemiye- ceğini takdir edecek kadar bilgili re sağduyu sahibi kimselere... Cüneyt Gökçerin, başardı bir Pa- rla turnesinden sonra Opera Genel Müdürlüğünün de kendisine tevdi e- dildiği, Milli Birlik Hükümetinin tam itimadına mazhar olarak vazife gör- düğü ve Başkente yurdumuzun belki en güzel salon tiyatrosunu kazandır- dığı günlerde mahkemeye Oo verilmiş olması, yapılan teftiş ve tahkikin bu zihniyetle ve bu anlayışla yürütüle- memiş olduğu hissini vermekte ve umi efkârı üzmektedir. Birçok gazetelerde, bu Olayla ilgili olarak çıkan yazılar bunu göstermektedir. “Şair Ruhu" pi. Tiyatrosu, Nİ Mİ er m e Neil'in 'Şai u A Touch of the Poet" ad- lı Gğümüln açtı. Geçen yıl Oda Tiyat- rosunda sahneye olan "Günden Geceye" urney into Night"- den sonra "Şair Ruhu"nu (o repertuvarına (almakla Devlet Tiyatrosu bu ünlü yazarın, ölümünden sonra sahne ışığına çı- kan, son iki eserini de seyircilerine tanıtmış oluyor. "Günden Geceye" otobiyografik bir eserdi. Yazar kendi ailesini ele almış, geçmişi ile övünen, hesabi ve bencil babasını, morfin müptelâsı a- nasını serseri kardeşini "veremli oğul"u duygulu bir dille muş, bu marazi hava içinde geçen gençlik yıllarının kasvetli tablosunu çizmişti. Ne var ki "Şair Ruhu"nda otobiyografik bir taraf, bunun kaçı- nılmaz neticesi olan duygulu bir ha- va yok. Baba -Cornelius Melody- geç- mişi ile övünen duygulu yaşıyan taraf- ları, bencilliği, kızınâ karşı haşin ve zalim davranışları, içkiyi olan düş- künlüğü ile "Günden Geceye"deki Babaya -James Tyrone- çok benzi- yor. Buna bakarak, vakası 1822 A- merikasında geçen bu oyundaki ki- şileri, eser hakkında Devet Tiyatro- su Dergisinde özlü bir tahlil yapmış olan Özdemir Nutku gibi, O'Neil'in ataları saymak mümkün. Ama koca- sına körükörüne bağlı, âşık ananın -Nora Melody- babasının tam tersi- ne çok realist, hattâ pratik, gayesine varmak için herşeyi yapacak, sevdiği adamı baştan çıkarmaktan çekinme- yecek kadar gözü pek kızın -Sârâ Melody- Tyrone'lara benzer tarafla- rı hiç yok. O'Neil bu oyununda, hayalleriyle yaşayan, herkesi ve her şeyi kendi mihveri etrafında çevirmek isteyen, "egocentrigue" bir baba tipini akı al- mış. Tasvirle, karşı konulmaz tutku- ların, alışkanlıkların esiri haline gelmiş insanların düştükleri çıkmaz içindeki umutsuz durumlarını gös- termekle yetinmemiş, onları biribir- leriyle ve gerçekle çarpıştırmış, se- nanda da kişilerine yeni bi ayat yeni bir anlayışa tanımış. Böylece Talavera savaşı kahramanı, Wel- lington ordusunun eski yiğit subayı, göç ettiği Amerikada hancılık et- mekten artık utanmıyacak, çevresin- deki, hattâ evindeki insanları hor görmeyecek, artık Talavera savaşı- nın yıldönümlerinde o sırmalı, apo- letli eski subay üniformasını kuşanıp aynanın karşısına geçerek Byron'dan şiirler okumayacak, gırtlağına ka- dar borç içinde olduğu halde âhırın- da safkan kısrak beslemekten, bütün asalet iddialarından vazgeçecek, za- mana uyacak ve işine dört elle sarılıp hânını daha iyi işletmeğe çalışacak- tır. Bu neticeye varmâk için Corneli- us Melody'nin, düelloya davet ettiği, kızının seviştiği (delikanlının babâ- sından iyi bir ders alması ,o sonra- dan görme zengin adamın uşakların- dan dayak yemesi, yara bere içinde, sırmalı üniforması sunuyla öldürmesi kâfi gelecektir. Aslında Corneliua Melody kısrağını 33