Yassıadaya Bakıyor havasına teksif etmekte, birşeyler kavramağa çabalar maktadırlar, Her gün Yassı adadan ayrılmadan kendileri- ne İngilizce ve Fransızca olarak verilen yarım saatlik izahatı muhabirler tatminkar bulmamaktadırlar. Ge- nel olarak ta, gözleriyle edindikleri intibalar yekdiğe- rine uymamaktadır. Mesela Radiodiffusion - Television Française'in kıdemli ve meşhur adliye muhabiri Fredrio Pottecher Park Otelin barında "Menderes" şeklinde konuşmakta- dır. "Kuvvetli değil, zayıf, ama çok enteresan bir adam. Bir zamanlar Turkiyesinin hayatiyet dolu zannedilen bu 1 numaralı şahsiyetinin kendisine merbut, itaatkar ve hürmetkar etrafının dağılmasından sonra anide tek başına kalmış olmasının dehşet verici trajedisini seyre- diyoruz." 55 yaşındaki kriminolog Pottecher'ye bakılır- sa, sürünen bir hayalete benziyen Bayar, sonra Zorlu "bayağı ve harcıâlem" kimselerdir. Fakat garip olan, bir zümre yabancı muhabire, Potteoher'nin Mendereste tevehhüm ettiği vasıfları Bayarın telkin eylemesidir. Mamafih, Pottecher gibi düşünenler ekseriyettedir. Fransız gazetecisi bundan evvel Rusyada Ameri- kalı pilot Powers'in duruşmasını takip etmiştir. Orada bir emniyet mülahazanı olmadığından Powers Rus olan müdafileriyle daha rahat hukuki istişareler yapabil- miştir. Ama Pottecher, bir gazeteci olarak Türkiyede- ki çalışma şartlarını Rusyadakilerle mukayese dahi et- memektedir. Bürokratik Rusyada işler ağır yürümek- tedir. Sansür illeti mevcuttur. Türkiyede ise hudutsuz bir basın hürriyeti vardır. Formalite azlığından işler sü- ratli ve dakik bir saat intizamı içinde görülebilmektedir. Duruşmaların ilk günündeki yazı makinelerine için ve- rilmemesi, vesika almak için bir saatten fazla beklen- mesi ve muayene mahallinde gazetecilerin kuyruk ol- maları gibi müşküllerin tasfiyesi üzerine yabancı mu- habirler arasında bir ara başgösteren hoşnutsuzluk da- gılmıştır. Yabancı muhabirler ittifakla Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başolun dirayetini, tarafsızlığı- nı ve yargılamayı şevki idaredeki maharetini güçleri- nin yettiği, dil ve kalemlerinin döndüğü kadar övmek- tedirler. Ak ve kara. öpek dâvası, yabancı muhabirlerin hepsini şaşırt- K mıştır. Ekseriyet, gazetecilik bakımından dâvayı ilgi çekici bulmakla beraber idamı istenen bir kimse- den 20 bin liralık bir irtikâbın hesabının neden ısrar ve hassasiyetle sorulduğuna akıl erdirememiştir. Yabancı muhabirler, Türkiye içinde esen havadan RİZA ler. Bir Amerikalı muhabir şöyle demektedir “— İlk gün, 38 kişinin idamından bahsettik. İkin- ci gün bir Alganlı tazıyı mübayaa edebilmek için iki- yüz kıvırcık koyunun satıldığını bildirince, gazeteleri- mizden bizleri delirdi zannettiler." Yabancı muhabirlerin hatalı, eksik, bazen de mak- sattı intihalara kapılmalarının bir başka sebebi düşük avukatlarından ye yakınlarından (o böâzılarının bunları telkin altında tutmaya çalışmalarıdır. Haber peşinde- ki gazeteciler, bu haberi düşüklerin çevrelerinden da- ha kolaylıkla aldılar mı, sansasyon merakı zaten mes- leğin ayrılmaz parçası bulunduğundan ister istemez onların havalarına kapılmaktadırlar. Bunu önlemenin çaresi, muhabirlere en doğru, en alâka uyandırıcı ha- vadisleri en çabuk şekilde vermek ve onlarla Menderes usülü değil -yâni sâdece mide yoluyla değil- batılı mâ- nada alâkalanmak, habere olan açlıklarını tatmin et- mektir. Bu, ehemmiyette göz önünde tutulması gereken bir zarurettir. Yassıadada emniyet tertibatı Kuş uçmuyor AKİS,21 EKİM 1960