YASSTADA DURUŞMALARI "Ben kalabalık apaşından geçmek is- terdim, bir. Gideceğim yere süratli gitmek isterdim, iki" dedi. Hâdise günü Floryadan Kabataşa, kulağı enseden dolaşarak gösterir gibi git- melerinin sebebi sâdece bundan iba- retti. Bayara göre, Selânikteki bom- ba hâdisesini Abdulah Efendi lokan- tasında Başbakan ve Gökayla yemek- teyken öğrenmişti. Sonra Floryaya dönmüş ve istirahate çekilmişti. An- karaya dönerken tren Sapancaya gel- diğinde İstanbulun vaziyeti kendisine anlatılmış, bunun üzerine derhal şeh- re avdet kararını o vermişti. Peki, Floryadan Kabataşa Taksim üzeri den gelirken sokaklarda bir anormal vasiyet görmemiş miydi? Evet gör- müştü. Halk kendisine daha ısrarla, daha dikkatle, daha alâkayla bakı- yordu. Halk kendisine daima bakardı. Ama o gün, bilhassa bakıyordu. Düşük Cumhurbaşkanının bu söz- leri, yarım saat sonra düşük Başba- kanın itirazlarıyla zedelendi. o Aynı konularda o, bambaşka şeyler anlatı- yordu. Abdullah Efendi lokantasın- dan Floryaya gittikleri doğruydu. A- ma, istirahata çekilen filân olmamış- tı. Cumhurbaşkanının huzurunda, bâzı "Bakan arkadaşlar" ile miz"i görüşmüşlerdi. Floryayla Ka- bataş arasında ise, Bayarla birlikte gene "meselelerimiz'! görüşmüşlerdi. Onun için sokaklarda dolaşanları fark dahi etmemişlerdi. o Sapancada İstanbula dönüş teklifi ise Bayardan değil, Menderesten gelmişti. Düşük Başbakan "Benden evvelki sanık ya- nılıyor" dedi. Sonra da, hâdisenin taf- silâtını anlattı. Böylece iki düşüğün hafızalarında bir farkın (bulunduğu ortaya çıktı Zaten Bayarın anlattıkları, pek Öyle ipe sapa. gelir şeyler değildi, Sa- pancadan İstanbula gelirlerken, elle- rinde tabanca, "küçük kuvvetleriyle üç silâhşörler çapulcularla mücadele etmişler, onları püskürtmüşlerdi de.. Salonda herkes, bir defa da gülmeye başladı. Saat tam 11.15 idi ki Başkan düşük Cumhurbaşkanına sorgusunun bittiğini, oturabileceğini bildirdi. Ba- yarın sözlerinin esası şuydu: Hiç bir şeyden haberi yoktu, 6/7 Eylül bir tertip değildi, hâdiseden sonra bir ta- kım tevkifler yapılmasını, suçun ko- münistlere ve Kıbrıs Türktür cemi- yetine atılmasını kendisi emretme- mişti. Menderes konuşuyor Yüksek Adalet; Divanı Başkanı: "— Sanık Adnan Menderes!" dedi. Düşük Başbakan devrilecekmiş gibi halsiz yerinden kalktı, âdeta a- yaklarını sürüyerek mikrofonun ba- şına gitti; Bütün salon dikkat kesil- 12 mişti. Menderes elindeki kâğıtları aç- tı, gözlüklerini taktı. Metinde bir şeyler arıyordu ki Başkan "Hafıza- nızdan söyleyin. Bu, müdafaa değil Sorgu" dedi. Fakat düşük Başbakan oraya bir belirli maksat taşıyarak çıkmıştı ve niyetinden caymak ar- zusunda değildi. Başkana bir çok su- al sorulduğunu, kararnamede bir sı- ra takip edildiğini, bu sırayı gözete- rek çeşitli hususlarda "arzı malümat edildiğini" bildirdi. Başkan rıza gös- terdi ve gözlüklerini çıkararak arka- sına yaslandı. İşte o vakit Menderes, Celâl Bayar duruşmada Kof çıktı zaman zaman D.P. Grubunda, millet- vekillerini iknaya (o çalışıyor zehabını uyandıran uzun konuşmasını yap- mak fırsatını buldu. Sözleri, sı dakikasına iki saat Menderes artık, konuşamamaktan şi- kâyet edemeyecekti. Ama itiraf et- mek gerekir ki güzel konuştu, karar- nameyi iyi tahlil etti, gücünden kay- betmiş bulunsa da kurnazlığından, hattâ zekâsından fazla bir şey kay- betmediğini oOortaya koydu. Hatta dosyadaki bir kaç aksaklığı mükem mel istismar etti.böylece, çetesinde- ki adamların hepsinden bir kaç göm- sürdü. Düşük, lek üstün bulunduğunu bir kere daha gözler önüne serdi. Evet, sanki D.P. Grubundaydı ve milletvekillerini iknaya niz beni ezip geçebilirsiniz. Ben sizin emrinizdeyim. Sizin kölenizim. Bana siz emredeceksiniz. Sizler o kadar kud retlisiniz ki, a derseniz Hilâfeti bile geri getirebilirsiniz" diye haykır- dığı celsesinde. Gene, öylesine nâzik ve kibardı ki.. Yüksek Soruşturma Kurulundan "Çok muhterem Soruş- turma Kurulu" diye o bahsediyordu. Başkana "Muhterem reis beyfendi hazretleri" diye hitap ediyordu. Hat- tâ bir kaç defa ölçüyü kaçırdı ye "Çok muhterem reis beyfendi hazret- leri" dedi. Sesi titrek ve zayıf, ama edası aynıydı. Gene parmaklarını ile- ri doğru uzatıp açarak konuşuyor, gene sol elinin baş parmağıyla işaret parmağını bir daire haline sokup ö- teki parmaklarını birleştiriyor ve se- dasına inişler, çıkışlar overiyordu. Mukni olmaya çalıştığı, iyiniyetli in- san intibaı uyandırmayı hedef güttü- gü derhal anlaşılıyordu. Kıbrıs Türk- tür cemiyetiyle alâkasını gayet ustu- ruplu şekilde izah etti. Liman lokan- tasındaki nutku için "O devrin şart- ları içinde bunu herkes beğendi, Ada- da katliam olacaktı. Kardeşlerimizi keseceklerdi. Bu ihtarı vermeye mec- burdum. Muhterem reis beyfendi haz- retleri, eğer ben o nutku söylemesey- dim sizin şimdi beni, niçin öyle bir nu- tuk söylemedin diye Yüksek Adalet Divanı huzurunda sorguya çekmeniz hak olurdu" dedi. Gözlüklerini bazen takıyor, ba- zen çıkarıyordu. Kelimelerini arıyor, fakat ekseriya güzellerini buluyordu. Konuştukça açıldı, açıldıkça konuş- tu. Gerçi dişe dokunur bir şey söyle- miyordu. Fakat asıl talihsizliği, şısında kendi D.P. Grubunun bulun- mamaşıydı. Zira o tatlı eda, o dilbaz- lık hiç kimseyi tesir altında bırakma- dı. Herkes, kantinden sağlanan vita- min ve kalorilerin beklenen tesiri yapmış oldukları (ohususunda ittifak etti. Fakat saat 12'yi geçip te salon boşalırken, dışarı çıkanlardan hiç bi- ri Menderesin söylemiş olduklarına “haklı söz" damgası (o vuramıyordu. "Güzel söylenmiş söz" diyenler vardı. Fakat kuzu postu, kurdun dişlerinin izini kaba etinde hissedenleri yanılt- mamıştı. Maziden hatıralar üşük Başbakanın başka bir han- D dikapı, şahsiyetinin artık meyda- na çıkmış bulunması ve sözlerinin Ssi- hirli kudretini kaybetmiş olmasıydı. Kararnamede biç husus belirtiliyor- du; Selanikte Atatürkün evine bom- ba atıldığı haberi düşük Başbakana AKİS, 21 EKİM o 1960