YASSIADA DURUŞMALARI Menderes ve arkadaşları Sandalye ile değiştirilen koltuklar kımdan Bayarın müdafiinin talebi reddedilmeli ve Divan Cumhurbaşka- nını muhakeme etmeliydi. Buna ma- ni, hiç bir kanuni cihet yoktu. Salim Başol bu mütaleayı dinle- dikten sonra yanındaki hakimlerden düşüncelerini sordu. Fakat ondört hâkimin, Başkanın kulağına reylerini söylemesinin imkânı yoktu. Başkan, bir denemeden sonra arkadaşlarına “isterseniz çekilelim" dedi. Teklifi müsait karşılandı. Heyet, karar ver- mek üzere müzakere salonuna gitti. işte, düşüklerin birbirlerini selâm- lamaları bu araya tesadüf etti. Hâ- kimler salonu terk edince Nail Taner yerinden kalkmış ve Oo müvekkilinin yanma gelmişti. Fakat Yassıada ku- mandanı buna cevaz olmadığını bil- dirdi, avukat ve müvekkili birbirle- rinden ayrıldılar.Bayar döndü. Dö- 10 nünce Gökay yerinden doğruldu, dü- şük Cumhurbaşkanına bakmamak için gözlerini kendisine çevirmiş olan Menderesi evvela, Bayarı sonra gü- lümseyerek selâmladı. Menderes de, Bayar da eski valilerinin selâmını al- dılar. Sonra Menderes eğildi, Köprü- lüyü de belirli bir alâkayla ve istekle selâmladı. Köprülü bu selama hiç a- lâkasız ve hiç isteksiz bir selâmla mukabele etti. Arkadan da, başını çe- virdi. Biraz sonra odöndürdüğünde, yerine oturmakta olan Bayarın göz- leriyle karşılaştı. Bayar ve Köprülü de selâmlattılar. Fakat Fatin Rüştü Zorluya yüz veren olmadı. Düşük Cumhurbaşkanı etrafını seyretmeye başladı. Dilini avurdunda dolaştırıp duruyordu. Menderes de bir iki kere başını gazetecilerden yana çevirdi. Suratı buruk ve lanetti.O sevimli bulunan halinden eser (o kalmamıştı. Sâdece sevimsiz değil, aksi çehresiy- le çirkindi de.. Gözleri ölü gözünü an- dırıyordu. Dudakları üzerinde dilini dolaştırıyor, kurumalarına mâni ol- maya çalışıyordu. Bir ara uzun uzun esnedi. Galiba uykusuzdu, zira daha sonra, hele öğleden sonraki celsede süzgün hâl verdiğini bildiğinden bir gece önce gözlerini kapatmamayı tercih etmişti. Zorlu ve Gökay geri- ye tanıdıklarına bakıyorlardı. Düşük Dışişleri Bakanının annesini gözleriy- le aradığı seziliyordu. BU sırada Ni- lüfer Gürsoy salondan ayrılmıştı. Hâ- kimler heyeti tekrar yerini aldığında saat tam 10.40 idi. Salim Başol gere- ginin düşünüldüğünü bildirdi. Bütün salon ayağa kalkmıştı, ara kararını dinliyordu. Heyet, ittifakla, düşük a- vukatının kanuni olmayan talebinin reddine karar vermişti. Sorgulara ge- çilecek ve ilk olarak düşük Cumhur- başkanı dinlenecekti. "Celâl Bayar!" aşkan Başol "Celâl Bayar!" dedi. B Düşük Cumhurbaşkanı sandalya- sından kalktı, yolunu ve kullanmasını artık pek iyi öğrendiği sanık mikro- Salim Ba- kararnamenin Mikrofona!" dedi. Bu esnada Bayarın kızı salondan içeri giriyordu. Düşük Cumhurbaşkanı kısa ve kesik cüm- lelerle hiç bir şeyden haberdar olma- dığım söyledi. Daha evvel Kıbrıs me- selesinin mahiyeti hakkında bir kon- feransla işe başlamak istemiş, fakat Başkan bunları dinlemek niyetinde bulunmadıklarını o söyleyerek karar- nameyi bahis mevzuu etmesini bildir- mişti. Bayar bir ara durdu. Başkan sordu: "— Başka?" — Başka ne emrediyorsunuz?" Salim Başol 6/7 Eylülü kimin ya- rattığını, kimin sevkettiğini sordu. "Bunları anlatınız. O söylediklerini- zin müdafaanızla alakası yok" dedi. Bayar umumi lâflar söylüyordu. İs- tanbulda bulunuşu tesadüfiydi. Hâdi- selerin mürettep olduğunu hissetmiş olsaydı "Allahına, vicdanına ve tari- he karşı" yemin ederdi ki mâni ol- maya çalışırdı. Bu yemin lâfı bir çok kimseyi güldürdü. Tutulmayan baş- ka bir yemin hatıra gelmişti. Bayar, elleri önünde bağlı konuşuyordu. Ko- nuyu gene dağıttığını gören Başkan: "— Susun, ben soracağım.." dedi. Bayar İstanbuldayken, Floryadan şehre hangi yoldan inerdi ? Bayar AKİS, 21 EKİM 1960