Benderlioğlu Berk Roosevet'in "—Burası, bu balkon ve kürsü Türkiye Başbakanına tahsis edilmiş- tir. Buradan konuşmak benim hak- kımdır. Herkes bu kürsüden konuş- mağa kalkarsa kanun ve nizamlar bozulmuş olur. Kalabalığın bir kısmının bu sözle- ri alkışlaması üzerine -toplanan hal- kın ne de olsa bir kısmı D.P. liydi- Menderesin yüz hatları yine yumuşa- dı ve sözlerine devam etti. Ne var ki, Islahiyeliler Beyfendiyi rahat bırak— mıya niyetli değillerdi. İki cümle ara- sında isteklerini söylüyor, çekinme- den arzularını bulundukları yerden balkona haykırıyorlardı. Bir taraf- ta Türkiye Başbakanı, diğer tarafta Islahiye halkı münazaraya başladı. Islahiyeliler "sekiz köyümüzün yolu yok" dediler. Başbakan cevap verdi: "— Bu memleketin ne kadar yol- suz olduğunu biliyorsunuz Islahıyelıler 'Üçüncü bir cami iste- riz" dediler. Başbakan cevap verdi: "— Üçüncü caminizin inşaasına yakında başlanacaktır Menderesi rahat ettirdi ve Sıra Islahiyenin ıslahına i. Kurulacak tesislerden söz edildi. Muhalefetin yıkıcı, inkarcı po- litikasından söz edildi. Nihayet son sözü milletin söyliyeceği kalabalığa anlatıldı. İşte bu, Kaymakamlık bi- nası önünde toplananları pek mem- nun etti ve yüzlerinde beliren mana- l1 tebessümle, Türkiye Başbakanını alkışladılar. Alkış, balkona serilen yumuşak tüylü halılar ve etrafında- kilerin konuşma hakkında ileri sür- dükleri sitayişkâr fikirler Beyfendi- nin neşesini yerine getirdi. O kadar ki balkondan içeri girer girmez kendi- sinden konuşmak için izin isteyen Haydar adındaki çobanın getirilme- sini istedi. Tunç renkli Güneyli içeri alındıgında Beyfendının keyfine di- yecek yokt Islahiyeli çoban Menderese teva- zuyla selâm verdi. Hemen arkasın- dan odada bulunanları hayretler içe- AKİS, 17 ŞUBAT 1960 Belge YURTTA OLUP BİTENLER "Brain Trust" ü vardı; Menderesm "Akıl Yoldaşları risinde bırakan şu sözleri söyledi: "— Ben Halik Partiliyim, Beyfen- di. İsterseniz beni asın, yine Halk Partiliyim. Derdimiz büyük. Bura- da, iki partilinin imzasıyla Islahiye- lilerin en çok sevdiği memuru yürü- tüyorlar." Islahiyeli Haydar pek fazla dert- lenmişti. Beyfendi demesini bile u- nuttu Başbakana: — Abi, ne olursa olsun, hangi par- tiden olursa olsun büyüklerimize bu kadar zulmetmeyin. Bırakın onlar da konuşsunlar buralarda. Islahiyeli çoban Hayda- ra bunun kanunen mümkün olmadı- ğını bir iki kelimeyle izah etti! Gü- lümsüyordu. Boynunu bükerek kapı- dan çıkmak üzere bulunan Islahiyeli C.H.P. liye "Bana darıldın mı Hay- dar?" dedi. Haydar, omuzlarını sil- kip çıktı. İçerde kalanlar, memnun birbirle- rine baktılar. Sadece bir kişi, şişman amerikan işi elbise giymiş, mütema- diyen sağa sola koşuşan, bir emniyet memuru şüpheciliği içinde telaş gös- teren Altemur Kılıç etrafını süzdü. Aradığı gazetecilerdi. Gazeteci göre- meyince rahatladı. Zannetti ki, eğ- lenceli konuşma gazete sütunlarına geçmeyecektir. Persona non grata Zaten Başbakanın son seyahatinin büyük hususiyeti -topal deve kur- ban edilmesinin dışında- gazetecilere karşı açılan savaş oldu. Menderes, Kırşehir seyahatinde baştacı ettiği muhabirlerin yazdıklarından memnun kalmamış, adamakıllı sinirlenmişti. Büyük hiddeti, fonksiyonları icabı, haftalık dergilerin - temsilcileri çek- . Bunlar ne biçim adamlar- dı? Ne duysalar ne görseler yazı- yorlardı! Bu yüzden, yeni seyahatte gazetecilerin Beyfendinin yanına pek sokturulmamaları bizzat Beyfendi tarafından, bir zılgıt havası içinde, Kılıça emredilmişti. Nitekim, Başba- kanın ne zaman, hangi vasıtayla yo- la çıkacağı da gazetecilerden dikkat- le saklanmış, ancak 0002 plâkalı şa- hane Cadillac yola düzüldükten sonra haber duyulmuştu. Menderesin gazetecilere olan kız- gınlığı, Adanada geçirdiği ilk — gece kendisini belli etti. Kafile, hareket günü saat 22 de Adanaya vardı. Ada- na D.P. teşkilâtı ve artık ziyadesiyle meşhur talihsiz Adana Valisi Turhan Kapanlı hazırlıklarını tamamlamış- lardı. Doğruca Vali konağına inildi. Menderes ayağının tozunu silmeden imar sahalarını dolaşmak istediğini söyledi. Beyfendi ve beraberindeki zevat gece Adananın yıkılmağa nam- zet semtlerinde küçük bir gezinti yaptılar. Ondan sonra Erciyes oteli- nin salonunda Belediye Başkanı ta- rafından verilen yemeğe gidildi. Baş- bakanın Adanaya daha evvel gelişin- den hatırlarında kalanlara istinaden, Adana Valisi ve Belediyı Başkanı yemekte Basına da bir masa ayır- mışlardı. Ne var ki, muhteşem Cadil- lac'ın peşine, kiraladıkları otomobil- lerle takılan Basın mensupları henüz Adanaya birkaç yüz kilometre mesa- fedeydiler. Masada — mahalli birkaç gazeteciyle, bir gün evvel Adanaya, yaptırılmıştı. Turfanda kabak ması vardı. Haşlama et ve ordövr mö- nünün diğer kısmıydı. Beyfendi, hu- susi surette soğutulmuş rakısını iç- ti. Bir tarafında Vali, diğer tarafın- da Belediye Başkanı Sepici oturuyor- du. Basın mensuplarının bulunduğu masaya dikkatle birkaç defa baktı. Aradığını bulamamış olacak ki soh- bete rahatça devam etti. Bir ara Se- piciye bir şeyler söylüyordu. Esmer, orta boylu, 28 yaşlarında bir genç ko- nuşulanları duymak istercesine ya- kına sokuldu ve hafifçe eğildi. Bey- fendi genci gor üştü. Sinirlenerek gence döndü ve " — Ne dinliyorsun?. Ne var duy- Hangi gazetedensin Hiç mak istediğin?. sen?" dedi. Genç adam şaşırdı. 7