zevkli, duygulu ve güzel bir Fransız kadınının, sevdiği kocasını başka ka- dınlarla paylaşmaktansa öldürmeği göze alacak kadar "Fransız" olan, tamperamanlı ,bir kadının evinde ge- çiyor. Halbuki, daha perde açılır a- çılmaz, kocasını öldürdüğünü, sefih bir bar artisti edası ve soğukkanlılı- ğıyla polise haber veren bir kadınla, az sonra da spor ceketli, yün kazak- lı, kırmızı papiyonlu bir uşakla kar- şılaşıyoruz.. -Aslında — hizmetçi ka- dın.- Paris'te Micheline Presle'in oy- nadığı başkadın rolünü Saime Bek- bay oynuyor. Bu genç ve istidatlı sa- natkâr hanımın elbette birçok mezi- yetleri, kabiliyetleri var: Göz okşa- yan bir endam, güzel bir yüz, temiz diksiyon, -nezlenin bozamadığı- tat- lı bir ses. Ama ya sanat, hakiki çalış- manın kazandırabileceği sanat şahsi- yeti, herrole, her karaktere göre ay- rı bir ifade alması gereken sanat şah- siyeti, o nerede? Onu genç sanatkâra ancak seneler, iyi hocalar, üstün par- tönerler kazandıracak. Saime Bek- bayın Oda Tiyatrosunda "parlak rol- ler" bulması mümkün, hatta tabiidir, ama kendisini olgunlaştıracak, yük- seltecek bir sanat — seviyesine ulaş- tıracak öteki unsurları bulması bir az güç olacak gibi görünüyor. Yaş baş erkek rolü? Yirmi yaş farkla hem babayı, hem oğulu tem- sil eden bu rolü ne yapalım? Saime Bekbayın — karşısında — Bülent Koral r... O da istidatlı bir genç, ama Je- an-Pierre Aumont'un oynamış oldu- ğu bu rolü hakkıyla başarabilmesi i- çin daha birçok merhalelerden geç- mesi lâzım. Rolün gençlik tarafını, Oğulu, az çok verebiliyor -onda da bir Fransız delikanlısından çok se- vimli bir İstanbul çocuğu olarak ka- lıyor.- Ya o avukat! Kocasını öldüren genç ve güzel kadını beraat ettiren o meşhur ceza avukatı... Senih Orkanın oynadığı avukat Paris cinayet mah- kemesi jürisi değil, Oda Tiyatrosu- nun talebe matinesi seyircilerini bile sözlerinin ciddiliğine kolay kolay i- nandıramaz. Konuşmada, jestte ve mimikte o ne mübalâğa, o ne gayrı tabiilik... Öyle iken A. Husson'un piyesi İs- tanbul seyircisini Oda — Tiyâtrosuna çekecek kadar kuvvetli ve hoş... Ama Oda Tiyatrosu seçtiği piyeslere oldu- ğu kadar seyircisinin iyi niyetine la- yık temsiller çıkarmaya çalışmalı. İyi bir şeyler yapmak istiyorsa herşey- den evvel erkek sanatkâr kadrosunu kuvvetlendirmeli, — çok daha iyi ça- lışmalı, rejisörlüğe heves edenleri de, bu işi ustalarına bırakıp onların ya- nında iyice yetiştikten sonra ortaya çıkmalı. "Çile" siz "Dervişlik" olmaz. 32 KİTAPLAR DUVAR (Attila İlhanın şiirleri, Dost ya- yınları, Doğuş — matbaası, — Ankara 1959, İkinci basılış, 135 sayfa 300 Kuruş) uvar" şairi Attila İlhan ilk şöh- retini bu kitaptaki "Cebbar oğlu adlı şiiri ile 1946 yılın- üzerine dikkatleri çekmişti. -Attila İlhan- o günden bu yana dik- kati hep üzerinde tutmasını bilmiş, parlayıp sönen bir kıvılcım olma- mayı becermiştir. Son yılların kay- nağı kurumuş şiir dünyasında bile za- Attila İlhan İyi şair - kötü tenkitçi man zaman yazdığı şiirlerle şair nes- linin kökünün büsbütün kurumadığı- nı isbat eden üç beş kişiden biridir. Attila İlhan Cahit Sıtkı Taran- cının "35 Yaş" adlı şiiri ile birinciliği aldığı yarışmaya katıldığı — "Cebbar oğlu Mehemmed" adlı şiiri ile daha ziyade bir destan, koçaklama şairi olarak tanınmıştır. Nitekim Türk Edebiyatının gelmiş geçmiş en bü- yük münekkidi olan Nurullah Ataç o zaman "Duvar" şairi için şunları yazmıştı: "Attila İlhanın ozansılık- tan günden güne kurtulacağını, dili- ni daha yalınlaştırıp olgunlaştıraca- ğını, belki de büyük koçaklamalar yazmağa Özeneceğini sanıyorum. On- da Öyle işlere girişeceğini, girişince de başaracağını umduran bir güç se- ziliyor. Erkekçe bir ses duyuluyor. Yeni ozanlarımızın iyilerinden biri diye sayabiliriz." Attila İlhan, Nurullah Ataçın 1946 da verdiği bu hükmü, —aradan 14 yıl geçtiktten sonra da boşa çıkar- mıyan bir şairdir. O yıllarda ilk bas- kısı yapılan ve kısa bir müddet için- de piyasada, mevcudu kalmıyan "Du- var" geçenlerde Dost yayınevi tara- fından itinalı bir şekilde yeniden bas- tırıldı. Bir büyük destanın bırleştırılme— miş parçalarına benziyen "Duvar" daki ikinci baskısında Attı— de kendi şiirinin tenkidini apıy Bu arada son yılların Türk şiiri üzerinde de duruyor. İkinci Dünya savaşı sonrasının ruh halini dile getiren şair Attila İl- han, işi şiir tenkitçiliğine döktü mü dayanılmaz bir yazar oluyor. Tatlı yazıyor. Kıvrak yazıyor ama o ka- dar büyük, o kadar iddialı lâflar edi- yor ki, okuyucu ister istemez şaire karşı bir tepki gösteriyor. İyi şair bir anda lâf ebesi bir münekkid duru- muna düşüveriyor. Bu bakımdan At- tila İlhanı şair olarak ayrı, münek- kid olarak ayrı mütalea etmek gerek. Hattâ, onun şiirlerinden zevk alabil- mek için şiir hakkında yazdıklarını hiç okumamak daha yerinde bir ha- reket olur. Nitekim roman ve senar- yo yazarı olarak da Attila İlhanın durumu budur. Çok yönlü bir sanat- çı olan Attila İlhan hepsi de Dost yayınları arasında, neşredilen "Du- var”, "Sisler Bulvarı", "Yağmur Ka- çağı" adlı şiir kitaplarıyla iyi bir şa- ir, "Sokaktaki Adam", "Zenciler Bir- birine Benzemez" adlı romanlarıyla iyi bir romancı, "Abbas Yolcu" adlı seyahat notlarıyla da iyi bir muhar- rir olduğunu isbat etmiştir. Kaleme aldığı film senaryoları için de, mev- cudun iyilerinden olduğu söylenmek- tedir. Ancak bütün bu vasıflarının yanında Attila İlhan, tahammulu güç bir tenkitçidir. sözü de bu hususta örnektir. Öyle ümit edilir ki şair, ro- mancı, seyahat muharriri olarak At- tila İlhana hayran olanlar onun sa- nat tenkitlerini kadı kızının, kusuru olarak kabul etsinler. Çok taraflı ve gerçek bir sanatçıdaki bu kadarcık kusura ise elbette ki tahammül edi- lecektir. AKİS, 17 ŞUBAT 1960