BASIN ne kendisi ve D.P. İktidarı, Basına değer vermişler, müsamaha göster- mişlerdi. 1950 yılından itibaren mat- buatımızın modern makinelerle teç- hizi gayesiyle, dış tediye sıkıntıları- mızın hüküm sürdüğü devirler dahil 100 milyon dolar harcanmıştı. İşte iyi niyet buna denirdi. Ama Basın böyle bir teveccühe lâyık olabilmiş miydi? Zaten, bir tabip röntgen ekranının arkasına koyduğu bir uzviyetin tefer- ruatını nasıl görürse, Dr. Sarol da "gazeteci arkadaşlar"ının iç yüzünü o kadar mükemmel bilirdi. Heyecan- dan çehresi kızaran Dr. Sarol birden- bire irkilerek, "Sonuna kadar, canımı dişime takarak ve ömrümün vefa et- tiği kadar böyle bir Basın Hürriyeti anlayışı ile mücadele edeceğim" diye and içenlere has edayla sesini yük- seltti. Arkasından da hiddet ve kinle "Bende, hele Başvekilde ne mektup- lar var! Bunlar hneşredilse, gazete patronları — birbirlerini — öldürürler" Böylece, gazete patronlarının ne mal olduklarını bildiğini söyleyen Dr. Sarolu, gönül, Ahmet Emin Yalmanın duymasını istiyordu. O Yalman, ki, Sarol, gözden düşmüş olduğu günler- de ziyaret etmiş ve Basın Hürriyeti, Demokrasi, hatta Menderes hakkın- da bugün soyledıklerınden bambaşka Ö fikirler işti! Faşızme hayranlık akat Demokrat Iktıdarın Basın oklarını sadece "Yalan Haber" ile "Gazete Patronları"na tevcih etmek- le kalmadı. Basın mevzuunda bir sis- istiyordu, Hakikaten motorumuzun artık iyi- den iyiye teklemeğe başladığı şu son günlerde senelerdir bir tehdit vasıta- sı olarak ileri sürüle sürüle yıpranan ve "Mücerret yalan haber" hikâye- sinden, daha kadim bir proje, nisbeten uzun vadeli bir fikir olarak İktidar yüksek çevrelerinde yeniden taraftar toplamıya başladı. Türk Basımın Fa- şist İtalya ve Nazi Almanyası Bası- nına benzetecek proje, bizde 1946 da kaldırılan Basın Birliğine mü- masil bir "Meslek Zabıtası" kurul- masını derpiş ediyordu. Bu projeyi Bütçe Encümeninde Basın-Yayın ve Turizm Bakanlığı bütçesi müzakere edilirken, tekrar gozdelıge yükseldiği tarafından kabul Hükümete bir tavsiye kisvesi altında sunarak işi resmiyete döktü. Fakat fikir işçilerini “patronun pençeyi kahrından kurtarmak" gibi sureti haktan bir esbabı mucibeyle ecirlerin desteğini tilki kurnazlığı göstererek 20 sağlamak — azminin gizli bulunduğu proje, teferruatı daha iyice belirme- den çeşitli tepkilere yol açtı. Münfe- sih Basın Birliğinin Başkanı ve Dün- yanın Fatih Rıfkı Atayı "Gazetemizi kapar gideriz" derken, İktidarın alkış tutucularından Tercümanın mistik fıkracısı ve Peyami Safanın silâh ar- kadaşı Kadircan Kaflı, "Bana bu fi- kir çok münasip göründü" şeklinde mütalaa beyan ediyordu. "Meslek vazifesini görecek teşekkü- le her gazete aza olmağa mecbur tu- tulacaktı. Baro, Tabıp a Mühen dis Odalarını andıracak " Basın Zabı— tası", gazetecilerden meydana gele- cekti. Hapis veya para değil, tenbih, tekdir ve tard cezaları verecekti. Dış görünüş itibariyle pek cazip zannedilebilecek proje, her ne ad al- tında olursa olsun "Meslek Zabıtası" vazifesini ifa edecek teşekkül, ekse- riyetteki ve D.P. ye sımsıkı sarılmış küçük besleme gazetelerin İdare He- yeti veya Haysiyet Divanını kolay- lıkla kontrol altına alma ihtimali dü- şünülünce, bütün cilasını kaybetmek- tedir. Böyle bir ihtimalin gözden uzak tutulamayacağı, hatta yüzde yüz ta- hakkuk edeceği Gazete Sahipleri Sendikasının, resmi ilân muştasının Zabıtası" Mükerrem Sarol gözlükle Stil: Menderes heybetli gölgesi altında tir tir titreye- rek Milletlerarası Basın Enstitüsünü telin içip bir tebliğ yayınlaması ha- disesinde bal gibi anlaşılmıştır. "Sarol Raporu"nda, bizzat İktida- rın Başının Basın Hürriyeti mevzu- undaki daha bir çok parlak ve dahi- yane fikirleri, "Hükümete tavsiye ler" kılığı ile ifadesini buluyordu. Meselâ bunların arasında Dıiışişleri nin dış mıünasebetlerimize kımından yabancı muhabirler mevzu- unda daha fazla hassasiyetle durma- ları temennisi de mevcuttu. Edirne milletvekili geçen hatta içinde evinde bir ruh haletinden diğe- rine geçerek konuşurken, arada sıra- da duman rengi çerçeveli hipermet- rop gözlüğünü takarak bu "Sarol Raporu"ndan parçalar okudu. Hidde- tinin yatıştığı bir anda, Türkiyenin Pierre Lazareffi olmağa özendiğini de anlattı. Bir hizmet olsun diye iç- timai, felsefi ve iktisadi bir eser ha- zıklamakta olduğunu açıklarken yü- zü tekrar aydınlandı. 200 - 250 sahife tutacağını tahmin ettiği kitabının adını da koymuştu: "Cumhuriyet ve Demokrasi Devrimizde Matbuat Hür- riyeti." Eser, matbuat hürriyetinin memleketimizde ne nisbette suiisti- mal edildiğini hikâye edecekti. Dr. Sarol, Türk gazetecilerinin kitabın- dan çok istifade edecekleri kanaatin- deydi. Zaten kendisi de 1945 ten son- ra tıbbı bir kenara bırakmış, kendisi- ni siyasi, içtimai, hukuki ve felsefi ilimlere vermişti. Şampiyonun hayatı Şurası bir hakikattir ki, Dr. Mü- kerrem Sarol, Bayar ve Mende- resten sonra kendi karakterinin dam- İktidar içinde daima hatta söz sahibi olmamıştır. kazalar bile gelmıştır Ama, Demok- rat İktidar için yarın Tarıh yazarla- rı bir sembol ararlarsa bunu Dr. Sa- rolun şahsında her bakımdan bula- caklardır. Bunun bir sebebi, Dr. Sa- rolun karakterinin Demokrat İkti- darın "Kuvvetli Adam"ı Menderesin karakterine şayanı hayret derecede benzemesidir. Mükerrem Sarol 1945 de vefat eden ve hakiki bir namus, dürüstlük, fazi- let sembolü olan General Osman Nuri Sarolun oğludur. 1909 da, babasının vazife ile bulunduğu Lübnanın Trab- lusşam şehrinde dünyaya gelmiştir. Bütün ailesi, aslında Gedizlidir. Mü- kerrem, Sarollar arasında mesleği as- kerlik olmayan yegane erkektir. Dör- dü kız olan beş kardeşin en buyugu— dür. Dört kız arasında büyümüş ol- ması tabiatına bilinen ıncelıgı ver- AKİS, 17 ŞUBAT 1960