dü. Birkaç dakika sonra da siyah cübbeli öbür Cumhurbaşkanı kendi- sini takip attı. Bu sefer tam dört saat konuşuldu. Saat sekizi geçiyordu ki dört adam odanın kapısında görün- düler. Mr. Amery, derhal Londraya döneceğini açıkladı ve Daily Express ve Daily Telegraph — muhabirleriyle kısa bir konuşmadan sonra bir basın tebliği yazmak üzere odaya çekildi. Saat dokuzda bir İngiliz askeri CO- MET'i Mr. Julian Amery'yi Londra- ya götürüyordu. Anlaşma olmamıştı. Gerçi, Başpiskopos gazetecilere yeni müzakereler için kapının kapanma- dığını bildiriyordu ama, — çıkmazdan nasıl çıkılacağını o anda bilen hiç kimse yoktu. Hizaya gel! Bunların başında Türk Cemaati Cumhurbaşkanı Dr. Fazıl Küçük geliyordu. Dr. Küçük, Kıbrıs 1şlerıne karıştıgından beri ilk defa Türk Hü kümetinin iznini almadan kendi ken— disine bir takım işlere girişmiş ve bir aralık Üüs meselesini halledecegını sanmıştı. Eh! Doğrusu, bu z ğ İngiltere Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd gibi tecrübeli bir devlet adamı bile, şu üs meselesi mü- zakeresi kadar kendisini terleten bir müzakere görmediğini söyleme- miş miydi? Şimdi, eğer Dr. Küçük üs meselesini hâllederse, belki de önü- müzdeki Zirve Konferansında bile tecrübesinden istifade edilmesini sağ- telik, artık işler uzamıştı. maatı onu Cumhurbaşkanlıgma seç- Cumhurbaşkanlı- ğa benziyordu. Ne yapıp edip bu işi halletmek lâzımdı. Dr. Küçük, bu düşüncelerin ışığı altında sevgili meslekdaşı -o da Cum- hurbaşkanıdır- Başpiskopos Cenap- larını da, Pek Zarif Majestelerinin Sömürgeler Parlamento Müsteşarını da memnun edecek bir formül ortaya attı: İngilizler 121 mil karelik bir üs bölgesi istiyorlardı ya! Bunun 60 milkaresi kendi hâkimiyet- leri altında olurdu, geri kalan 61 mil karesi ise Kıbrıs hakimiyeti altında kalır, fakat bu kısımda İngilizlere askeri tesisler bulundurmak hakkı verilirdi. Dr. Küçük, bu formülün her iki tarafça da derhal kabul edilece- ğinden adeta emindi. Fakat, evdeki pazar çarşıya uymadı. — Başpiskopos inat etti. 36 mil kareden fazlasına ra- zı olmuyordu. Mr. Amery de, İngil- terenin artık bir adım bile geri git- meyeceğini tam bir açıklıkla bildir- di. Nitekim, aynı şeyi İngiliz Dış işleri Bakanı Selwyn Lloyd'la Savun- ma Bakanı Watkinson da Avam Ka- marasında tekrarlayacaklardı. Bu AKİS, 17 ŞUBAT 1960 Tevazu ! Mhakkak ki tevazu, bütün hasletlerin en mükemmellerinden biridir. Hele mütevazi devlet adamlarına rastlamak bugünlerde büyük bir talih eseri sayılmaktadır. Bu tip devlet adamlarından biri de Kıbrısın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçüktür. Dr. Fazıl Küçük pek hayran kaldığı bazı ağabeylerinden ilham alarak kendisine Kıbrıs Türk camiası "Yapıcı"lığından, "Güneş'liğinden, içinde bir nevi evliyalık atfettirmekte, "Kurtarıcı" lığından, “Ay'lığından bahseden şiirler yaz- dırtarak bunları gazetesinde neşrettirmektedir. Fakat Dr. Küçük tarafından Londrada Türkçe olarak çıkartılan bir gazete bu hususta ağabeyleri bile hasetten çatlatacak bir rekor kırmış bulunuyor. Gazetenin ilan ettiğin tasına konan "K” harfi, e göre Mü, Küçük adından gelmektedır ve bu yüzden Kıb- takbel Kıbrıs bayrağının or- rıs Cumhuriyeti Türkiyeye, Yunanistana nazaran daha yakın olacaktır! Böyle bir habere -yani bir gazetenin bunu yazabılecegı haberıne— inanmak hakikaten güç olduğundan AKİS okuyucuları aşağı u par- lak fikrin kâşifi gazetenin bir klişesini görecek ve hayli egleneceklerdir. Kıbrısta çıkan Türk Sesi gazetesinin kupürü İnanılmaz hikâye bir teknik meseleydi, 121 mil kare askeri tesisler için zaruriydi. Bunla- rın İngiliz hâkimiyeti altında olması ise, İngilterenin -Seylânda olduğu gi- bi- oradan bir gün kovulmamak için elzemdi. Dr. Küçükün hülyaları sönüverdi. Tahta çıkacağı gün yine mi gecikti- rilecekti? Buna muhakkak mâni ol- mak lâzımdı. Başpiskopos Cenapla- rı da kendisini çok kuvvetli hissedi- yordu. Kıbrıs halkı -Türkü, Rumu- ardındaydı İngiliz Muhalefeti ile ba- ğımsız basını da ondan yanaydı. İki ahbap çavuşlar, kendi başlarına ba- ğımsızlık ilân etseler, kimin ne diye- ceği olurdu ki? Hem, tam o sırada, Adanın Anayasası Lausanne'da Prof. Erim, Prof. Tatsos ve Prof. Bridel tarafından parafe edılmıştı O hâlde, herşey hazırdı. Ama iş "İleri!" emri- ni vermeğe geldiği zaman herşey ka- rıştı. İngiliz Hükümeti, Kıbrısın ba- ğımsızlığını — kazanabilmesi için İn- giliz Parlamentosunun bir kanun çı- karmasının zaruri olduğunu nazikâ- ne hatırlatıyordu. Başpiskopos Ce- napları yüzünden bu iş artık 19 Mar- ta da yetişemeyecekti. Ayrıca, İngi- liz Hükümeti, Ankara ve Atina Hü- kümetlerinin de bu işteki tutumla- rından pek memnun değildi. Hiç kim- se Başpiskoposu kırmak istemiyor- u. İyi ama, artık Başpiskoposa da sabrın hududunu çoktan aştığını hep beraber bıldırmenm mes Burrows'un delilleri karşısında, zaten içinde yer eden endişesini tuta- madı ve ertesi günü ZAFER gazete- si, İngiliz taleplerinin tamamen ye- rinde Oldugunu bildirir -Hariciyeden mülhem- imzasız bir yazıyı birinci sayfasına çerçeve içinde — yerleştirdi. Aynı zamanda, —Lefkoşedeki Türk Başkonsolosu Vecdi Türel Dr. Kü- çüke Türk Hükümetinin talimatını iletiyordu. Dr. Küçükün kendi başına giriştiği 1lk ve son teşebbüs, işte böy- le sona eri Şimdi, 1ş gene sabıra — kalıyordu! 17