YURTTA OLUP BİTENLER İzmirin teklifini kabul etmişti. Ama bu defa, İstanbul listesini hor gör- mesi ihtimali İstanbullu adayları kor- kutuyordu. Ali İhsan Göğüşün Gazi- antep gibi kaleyi İstanbula tercih et- mesi muhakkak görülüyordu. Suphi Batur ise Sinopa gidecek ve elbette ki C.H.P. için orada daha faydalı olacaktı. Ama bütün bunlar, bir ta- kım endişeler Uuyandırmaktan geri kalmadı. İstanbul elli küsur milletve- kili manasına geliyordu ve muhte- melen önümüzdeki seçimlerde C.H.P. bu kadarlık bir farkla İktidarı ala- caktı. Seçim korkusu Mü- Fakat bütün bunların dışında, teşebbis Heyetın bir daimi heyet havasını i yapmadığı, bir Genel Merkez diktası- na kendisini kaptırmadığından dola- yı soğumuştu. Buna mukabil C.H.P. bütün kongrelerini ve Kurultayını daima zamanında topluyor, en çetin tartışmaları oralarda hallediyor, de- mokratik bir sistemin icaplarını ye- rine getiriyordu. İstanbulda "Müte- şebbis Heyet Sistemi"ne başvurul- ması tarafsızlar arasında C.H.P. sem- patisini inanılmaz derecede azalttı. C.H.P. nin şampiyonluğunu — yaptığı sistem içinde kongrelerde kavga çık- ması, Kurultayda reylerin dağılması normaldi. Mesele, toplantıdan sonra tarafların müşterek azim ve irade içinde çalışmasaydı. Ama, ortada hi- zip var ve bu hiziplerden kuvvetsizi- ni Genel Merkez tutuyor diye kongre toplamamak!. İşte, buna imkân ol- mamak gerekirdi ve o yola sapmak prestıjı inanılmaz şekilde azaltacak- Ustelık Kravatsız denilen hizbin pabucun pahalı olduğunu görünce son derece dikkatli, ihtiyatlı davranma- sının da kaale alınması gerek bir faktör olduğu hususu geçen hafta içinde İstanbulda çok konuşulur bir mevzu haline geldi. Kongre yapılırsa, Kravatsızlara bağlı delegelerin Genel Merkezin politikasını benimsemiş şe- kilde rey kullanacakları ve yanlış ata oynamaktan vaz geçecekleri hususu açık şekilde ortaya çıktı. O halde, endişe edilecek ne vardı? Kongre pek âla toplanabilir, böylece Partinin ça- lışmaları sekteye uğramaz, İstanbul halkına da arzuladığı itimat ve emni- yet verilebilirdi. Bunun güç tek tara- fi yoktu ve asıl o yola sapmaktan çe- kinmek hatâların en büyüğüydü. Nitekim, geçen hafta 1ç1nde bu fi- rede esaslı topladı. D.P. gibi “"Hafıza-i beşerin nisyan ile malul olduğu" prensibi kabul edi- 14 lebilirdi. Buna güvenerek bir takım Pyrrhus zaferleri dahi kazanmak mümkündü. Ama C.H.P. önümüzde- ki seçimleri C.H.P.ye değil, vatandaşlara güvenerek kazanmak yolundaydı ve bunun çaresi de C.H.P. nin D.P.den farklı bir parti olduğu- nu göstermekten ibaretti. Bunun yo- lu ise her halde, kongre toplamamak, Genel Maerkez diktasına boyun eğ- mek, hele Ekrem Özden gibi damgalı kimseleri Müteşebbis Heyette tut- mak değildi. Müteşebbis Heyeti İs- tanbulda bir tek ana mesele bekle- mektedir: İl Kongresini toplamak, seçimleri yapmak ve muhtemelen kıs- mı küllisi bugünkü çalışkan Müte- şebbis Heyetin azalarından mürek- kep bir normal heyeti işbaşına getir- mek. Seçimleri, İstanbulda ancak bu Ekrem Özden Bir çıban dört başı mamur normal heyet ka- zanma şansına maliktir ve o yola sapmamak gafletlerin en büyüğüdür. Böylece, bu haftanın başında C.H. P.nin İstanbuldaki vaziyeti iki şıkka bağlı kalıyordu. Eğer Partiyi kendi şahsından fazla düşünüyorsa Ekrem Özdenin kendisine Müteşebbis He- yette verilen yeri derhal tahliyesi ve Müteşebbis Heyetın ilk iş olarak se- çimlere gitmesi! Dışişleri Zorlu kaybetti çen hafta içinde bir gün Resmi Gazetede çıkan bir — kararname Hükümetin en nüfuzlu iki rüknü ara- sında aylardır devam eden bir çe- kişmenin -beklendiği gibi- daha kud- retlisi tarafından kazanılmasıyla so- na erdiğini gösterdi. Bu iki Bakan Başbakan Adnan Menderesle, en y: kın ideal arkadaşı bakanlıklarüstü Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu- dur. İhtilâf, Dışişleri Bakanının Dış- işleri Bakanlığı Umumi Kâtipliğini ikiye bölme arzusundan ileri geli- yordu. Zorlu Dışişleri Bakanı, Bakan Vekilliğinden kurtulup da senelerdir özlediği koltuğa asil olarak kurulun- ca Amerikan sistemine merak sar- mıştı. İlk işlerinden biri, tıpkı Ame- rikan Dışişleri Bakanlığında olduğu gibi bir Plânlama Dairesi kurmak ve bu Dairenin başına -hattâ Umumi Kâtip Melih Esenbelin ve diğer bütün Daire Reislerinin muhalefetine rağ- men- dürüst olduğu için geçimsiz ta- nınmış olan Bakanlığın en namuslu, en çalışkan ve en çok öğrenme isteklisi bir memurunu Namık Yolgayı- Paris Büyükelçiliği Müs- teşarlığından alıp bu yeni Da- irenin başına geçirmek olmuştu. Ger- çi Namık Yolga zorlu Bakanın Dev- let işlerindeki nüfuzu için zaruri pra- tik işlerde hiçbir söz sahibi olmaya- caktı, olması da beklenemezdi. Şüp- hesiz, Bakanlıkta pratik işlere akıl erdirmek bakımından çok daha bü- yük dehalardan geçilmiyordu. Fa- kat, Namık Yolga uzun vadeli ince- leme ve plânlama işlerini yaparken, diğer Dairelerin iş sahalarına da el atacaktı ya! Buna tahammül edile- mezdi. Fakat bu kadar dallanıp bu- daklanan milletlerarası - münasebet- ler içinde, bir de tenkitçi ve hatâ bu- lucu Muhalefet karşısına dikilmişken, Bakanın asgari birkaç ciddi adama ih tiyacı vardı; kimsenin sözünü dinleme di ve Plânlama Dairesi kuruldu. Fakat arkadan Bakan bu derecede müsbet olmayan bir Amerikan taklitçiliğine daha girişti. İşler çok Aartmıştı; bir tek Umumi Kâtip bu işlere yetmiyor- du; Bakanlığın bir siyasi, bir de ik- tisadi Umumi Kâtibe ihtiyacı vardı. Zaten Amerikada da Bakandan sonra bir alay Bakan Yardımcısı yok muy- du? Bizde de iki tane Umumi Kâtip normal sayılmalıydı! Dışişleri Baka- nı bu suretle, Umumi Kâtiplik maka- mının Bakanlık içindeki nüfuzunu kırmak ve ne olur ne olmaz kendi- sine rakip çıkabilecek kimseleri şim- diden daha tehlikesiz hâle getirmek istiyordu. Vaktiyle, Bakanlığı el al- tından idare ettiği sıralarda -gayet zeki, bilgili ve çalışkan olan- pek se- vişmedikleri eski arkadaşı — Muhar- rem Nuri Birgi Umumi Kâtip sıfa- tıyla Başbakanın gözüne girmişti de onu Londra Büyükelçiliğine atlatın- AKİS, 17 ŞUBAT 1960