siniz, — tensip buyurursanız nız, bır de resmimi gönderiyorum diyordu Boylece gazetelerde Celâl — Yar- dımcının resimleri çıktı, ismi başlık- larda geçmeğe başladı Doğu Baye- zıtın bu azimkar genci, kısa zaman- da büyük bir şöhret yaptı. Politi- kaya atlama sırası gelmişti. Süratli yükseliş tarihlerde zengin ve iyi şöh- tli" aday arayan D. P. 1950 se- çımlerınde Celâl Yardımcıyı büyük . bir memnunlukla Ağrı listesine al- dı. Seçimler bilinen neticeyi verince 39 yaşındaki genç avukat milletveki- li olarak Ankaraya geldi. Meclise girdi. Kendisini artık politikaya ver. mek niyetindeydi. Avukatlığı sıra- sında bol para kazanmıştı. Parada gözü kalmamıştı. -Nitekim bugün, avukatlığı sırasında aldığı paradan çok az para eline geçer, fakat o hem memnundur ve hem de bütün politi- kacıların, o bakımdan, en dürüstle- rinden biridir.. Celâl Yardımcı Mec- liste de kısa zamanda parladı. Ön- celeri hukuki konularda radyo ko- nuşmaları yapıyordu. Bu konuşma- lar gerçekten iyi hazırlanıyor — ve dinleyici tarafından alâka ile takib- ediliyordu. Ağrı milletvekili — Meclis kürsüsüne de sık sık çıkmaya başla- dı. Kuvvetli bir hatip tesiri bırakı- yordu. Polemiklere girdi. Bunun ne- ticesi olarak 1952'de Başkan Vekili seçildi. Konuşurken kurduğu süslü cümleler yanında iyi giyinmenin de lüzumunu idrâk ediyor, ekseriya ko- yu renk elbiseler giyiyor, — yüzünde "uzun vadeli kısa vadeli yüksel- n yolu seçmişti. Par- tinin müfritleri arasında yer aldı. Bakan oldu. 1954 seçimlerinden son- ra Milli Eğitim Bakanlığına getiril- di. D. P. Unıversıteyı tanzim ede- Bu işi Celâl Yardımcı -bilin- mez sevınçle i, ama her halde te- halükle üzerine aldı. Selef' Rıfkı Sa- ftan Burçak ihtimal k . P. idareci- lerine "fazla munis" gelmiştı. Ce- lal Yardımcı, kendisine — beslenilen 1954 kanununun ilk tatbıkçısı olarak De- mokrasi tarihimize geçti İlk kurban tarıhlerde Ankara — Üniversite- inde ele, avuca sığmaz sanılan bir profesor vardı Derslerinde aktü- el meselelere temas eder, Demokra- sıye değil de Kakokrasıye lâyık bul- duğu hükümet tasarruflarını teşrih- ten çekinmezdi. Profesörün birinci hususiyeti bir başka profesörün can ciğer dostu oluşuydu. Adı Bülent Nu- ri Esendi. Bülent Nuri Esen henüz Başbakan Adnan Menderesle — Safa Kılıçlıoğlunun gazetecilere karşı da- valarında atlıklarını almamıştı Can ciğer dostu Nihad Erim de Mu- halefet saflarında bıhnen mucadele— sini yapıyordu. "Mutem müşavir" vazifesini kalbullenmemıştı Bülent Nuri Esen bir dersinde bir kanunu AKİS, 18 OCAK 1958 koyarsı— tenkid edince Celâl Yardımcı büyük- ler nden aldığı ilhamla harekete geç- ti ve Ankara Üniversitesi Senato- sundan Bülent Nuri Esen kkında talea sordu. Senato, Profesörün tenkidinin "siyasetle iştigal" sayıla- mayacağım bildirdi. Buna - rağmen Celâl Yardımcı kendisini Bakanlık emrine alıverdi. Üniversitelerin tan- zimi başlamıştı Allahtan ki Nihad Erim sonradan ş ur manevrasını ya pmış e onun büyüklerimiz nezdın- deki şefaati Bülent Nuri Eseni kür- süsüne iade etmişti. İade etmekle de kalmamış, basın davalarında İkti- dar avukatı y şti İkinci tatbıkc unun istenmiyen seslere karşı tatbiki vazifesini Celal Yardımcı- dan sonra, şimdi artık uzaklarda ka- lan eski IVIıl]î Eğitim Bakam Ahmet Özel aldı. O da talebelerıne "Nabza e şerbet vermeyin" diyen Turhan Feyzıoglunu ışınden uzaklaştırdı. Ü- niversite içinden Aydın Yalçın, Mün- ci Kapani, Şerif M: ,Mammer Aksoy, Coşkun Kırca, Osman Okyar gibi kıymetlerin uzaklaşmasına se- beb oldu Böylece ne elde ediliyordu? Üni- versite, seneler pahasına kazanılan değerleri kaybedıyordu. Hakıkat ıse gene aynı kalıyordu; ak kar: kara ak oluyordu. Üstelık akın ak karanın kara old uğunu selahıyetle söyliyenler, bunu her gün gene aynı selâhiyetle söyleme imkânım dışarı- da buluyorlar, tesir sahaları geniş- liyor, buna karşılık İktidar biraz da- ha kaybediyordu. Tecrubelı adama ihtiyaç C ardımcı, Ahmet Özelin ken- disini istihlaf ettiği Mender es İV. kabinesine Devlet Bakam olarak gir- Ragıp Sarıca Gene de dönüyor, biraderi YURTTA OLUP BİTENLER misti. Verilen iş Tapu ve Kadastro iş- leriydi. O kabine kurulurken Ağrı Mılletvekılının Bakanlar arasında yer almayacagı duyulmuş, sonra bir sürpriz olarak kabineye şekkül ederken de — tekrarlanmıştı. Celal Yardımcının Milli Eğitim Ba- kanlığı grene bir sürpriz teşkil etmış— ti. Ama şimdi anlaşılıyordu ki İkti darın büyükleri Üniversiteyi tanzim için Celâl Yardımcının büyük rubesıne ihtiyaç hıssetmışlerdı kim “"Kübalı meselesi" bu hakikati ortaya koydu. Aslında "Kubalı me- selesi" diye bir mesele yoktu. Var olan "Üniversite meselesi"ydi. Çana ot tıkamak vakti gelmişti. Hüs Naili Kubalı sadece bahaneyi teşkıl etti. Demirkırat dolu dizgin koşuyordu. İşte bu haftanın başında Celâl Yardımcının Bütçe Komisyonunda yaptığı, bu gıdışın mudafaasıydı Tec— rübeli Bakana g Hüseyin Naili Kubalı meselesı halledılmelıydı İşin bu tarafı kolaydı. Yürürlükteki kanun ona bu selâniyeti veriyordu. Yalnız, önce usulen İstanbul Üniver- sitesi Senatosunun mütaleasını bek- liyecek, bu mütalea ister müspet, is- ter menfi olsun karar selâhiyetini kullanarak Kubalıyı kürsüsünden u- zaklaştıracaktı. Celâl Yardımcı, bu niyetinde ken- disini pek haklı goruyordu Ne de- mekti yani? Bu Kubalının D. P. nin icraatı hakkında bütün söyledikleri ademi tasvip ifadesi mi olacaktı? Bu zatın D.P den başka uğraşacak mev- zuu yok muydu? Ama Celâl Yar- dımcı, böyle düşünürken, bir nokta- yı unutmuşa benzerdi. Hüseyin Naili Kubalı, Muhalefet yıllarında da Pro- fesördü. O zaman Hüseyin Naili Ku- balı ismi, bir gün başta Zafer oldu- ğu halde D. P. yi tutan bütün gaze- telerin manşetine en büyük punto- larla geçmişti. Manşetler — şöyleydi: "Seçim Kanunu lâyihasını hazırla— yan Ilım Heyetinden bir istifa. Pro- fesör Hüseyin Naili Kubalı, çalışma— larda siyasi tesirler rol oynadıgı için heyetten istifa etti" Haberlerin met- ninde zamanın İktidarı Seçim Kanu- nu hazırlıklarında ilmin sesini dmle— memekle itham ediliyor, — Hüse Naili Kubalı 1lm1n hakkını mudafaa eden hem kime karşı? Hükü- metin siyasi tesırlermın aracılığın yaptığı ileri sürülen Halil Özyörüke karşı müdafaa eden bir ilim adamı olarak takdir ediliyordu. Onun için Celâl Yardımcının söz- leriyle ve kararlarıyla Hüseyin Nai- li Kubalı küçültülemezdi. Bilâkis gözlerde biraz daha büyür, biraz da ha kıymet kazanırdı. Zaten bu yol- dan gidilerek hakikatin sesini boğ- mağa da imkân mı vardı? İşte Ra- gıp Sarıca! Hukuk Fakültesinin bu profesörü de, bir dersinde İçtüzüğün kanun hükmünde olmadığım ve Ana- yasaya aykırılıgmı açıkça ifade et- mişti. D. P. ilim adamlarının hü- kümet ıcraatını tenkit etmemesin 9