tır. Aile çocuğuna, ikna olarak ita- at etmesini ve yerine göre de siyetini göstermesini oğretmelıdır Ekseriyetin duşundugiı gibi duşuı't- mek veya böyle görünmek, ekseriye- tin yaptıgını muhakemesız taklit et- mek elbette ki kolaydır ve gençle- b rçoğu yaptıkları birçok yan- lış hareketleri sırf birbirlerine uy- mak için yapmaktadırlar. Şayet bir sınıfta gizli gizli boyanan kızlar var- sa, aynı teklif karşısında kalan di- siplinli talebe bunu kolay kolay red- dedemez, çünkü arkadaşlarının ala- yından korkar. Aynı hisle ve tik- sine tiksine kendisine uzanan siga- rayı içen birçok genç vardır. Ek- seriyet filânca artist gibi saçlarım tarıyorsa pek az genç kız, kendisi- ne yakışanı aramayı duşunecek tak- lidi çok daha kolay — addedecektir. Bir zamanlar bütün genç kızlar Si- Genç bir kız “Kime — benziyeyim?" mone Simon'a benzerdi sonra Aud- rey Hepburn'a benzedıler, Brigitte Bardot oldular. er bir sınıfta ek- seriyet hissizse ve meselâ eksikliği olan bir çocuğu alaya almışsa alaylara iştirak etmıyecek veyahut bunları önliyebilecek pek genç çıkar. Halbuki bu haksız hareketler- den rencıde olanlar çoktur ve her- kes bir baş beklemektedir. Bu baş, çocuklara doğru yolu gösterecek şahsiyet sahibi bir başka çocuktur, ve ona pek sık Trastlanmamaktadır. Gençlerin moda haline gelen her ye- niliği, manasız da olsa, benimseme- lerinin sebebi hep bu taklitçilik me- selesidir. İnsan unu tanıyan ter- biyeciler ve psikologlar şahsiyet nok- sanlığı yüzünden herşeye “peki" di- yen ve bütün emirlere itaat eden ço- 26 BİLGİ YARDIMI Bir cemiyette yardımlaşma ar- zusu çoğaldıkça ve bu bir sis- teme bağlandıkça, muhakak irçok meselelerin halline — doğru hayırlı adımlar atılmış olur. Mem- leketin her tarafında, gün geçtik- çe çoğalan — yardım derneklerine ve bu derneklerde gönüllü olarak çalışan hanımların müsbet faali- yetlerine bakarak, cemıyetımızde bir yardımlaşma arzusun doğ- duguna hükmetmek gerekmekte- cak, bu yardımlaşma arzu- sunun henüz sistemli bir çalışma- ya bağlanamadığını ve dağınık fa- aliyetlerden kayda değer neticeler elde edilemediğini de kabul et- mek lazımdır. Bunun istisnaları da vardır. Meselâ Yardım Seven- ler Derneği kurduğu —tesislerle, yardıma muhtaç vatandaşlara aç - tığı çalışma sahaları ile memleket K çalışmaktadır. muhtaç insana yapılabilecek en büyük yardım, muvakkaten kar- nını doyurmak, bir mevsim — için giydirmek değil ona bir çalışma sahası açarak, bir iş öğreterek, ha- yatını kurtarma imkânını sağla- maktır. Bir müddet evvel Ankara Soroptımıst Klübünün —güzel bir sisteme bağlıyarak açtığı kız tale- be yurdu da aynı zihniyetin eseri- dir ve yardım derneklerine güzel bir örnek teşkil edebilecektir. Buna mukabil, birçok derneğin yaptığı gibi, birkaç talebe giydirmek, bir- kaçına burs temin etmek, birkaç pek birşey İ- e ve çoğu zaman güzel, takdire değer gayretler böy- lece kaybolup gitmektedir. Küçük yardım derneklerinin — aralarında ışbırlıgı yaparak sistemli bir ça- lışma ile daha müsbet neticelere varabıleceklerı aşikârdır. Burada terketmeğe mecbur ol- duğumuz bir eski adetımızden de bahsetmek istiyorum: "Kap a ge- len dilenciyi çevirmek" bıze güç gelir. İşte bugün dahi birçok yar- dım faaliyetlerimizde bu es niyetin rol oynadığı muhakkaktır. Kapıya gelen dilenciye ne iş ya- pabileceğini sormak lazımdır. O- cuklara, zaman zaman — büyükleri uğraştıran, fakat ne istediklerini bi- len şahsiyet sahibi çocukları tercih erler. Birinciler, iyiliği benimse- dıklerı kolaylıkla kotulugu de be- nimsiyebilirler. İkinciler ise bir ke- re ikna edildikten sonra artık onlar için hiçbir tehlike yoktur. Gençlerin hayatta kazanacakları en büyük zafer kendi şahsıyetlerını meydana çıkarmak, — oldukla!: düşündükleri gibi kinmemektedir. tabii — haklı gorunmekten ce- Arada — sırada ve olduklarım — bildikleri ski zih- dur. Jale CANDAN na gücü dahılınde bir iş verme den para verm: ayıp ve gıınah addedilmelidir. Cemıyetımızde bir- çok parazıtlerın barınmasına se- belki marazi merha- metımızdır Sakatları, ıhtıyarları, kimsesiz hastaları ve kimsesiz yav ruları için barınacak müessesele- Tİ bulunan bir cemiyette, bunlar- dan gayri, sırf tembelliklerinden çalışmıyanlar ekmek yememelidir. Oysa ki biz, yalnızca — yardım maksadı ile değil, siyasi kanaatka- rımızı yaymak kaygusu ile dahi ço- ğu zaman menfaate hitab etmek- ten çekinmiyoruz. Birkaç metre basma, bir paket sigara veya 250 gr. şeker bir siyasi oy satın alı- yor mu? Bundan kimse emin de- ğil! Ama bunun dilenciliği, men- faat pazarlığını teşvik ettiği aşi- kardır. Bugün memleketimizde en çok fikif kalkınmaya, fikir bilgi yardımına ihtiyacımız var. Mev- cut derneklerin bu, hiç el sürül- memiş sahaya — girmeleri beklen- mektedir. Bu sahada ilk defa An- karada faaliyet gösteren Ev Eko- nomisi Klüpleri çok ümit vericidir. Her klübün 20 üyesi vardır. Klüp- ler şehirlerden kazalara koylere kadar inebilecek bir sistem üzeri- kurulmuştur ve ev kadınları- okul dışı eğitim program bır parçasıdır. Klüpler bulundııkla- rı muhitin hususiyetlerine göre se- çecekleri mevzularla bilgiyi, gör- güyü ve icabında kazancı artır- mak, masrafı, gösterişi, enerji isra- fiını azaltmak ve hayat standardını yükseltmek gayesi ile kurulmuş ve bu gayenin en kolay şekilde ta- hakkuk ettirilebilmesi için pratik bir idare şeklini kabul etmiştir. Ev Ekonomisi Klüpleri Anadoluda yayılmaya başladığı taktirde bu- nun memleket çapında faydalı bir teşekkül olacağını söylemek müm- kün olacaktır. Maddi yardımlar alma, mahdut kalmaya mahküm- Bilgi vererek yapılan yardım- lara gelince, bunlar suya atılan bir taş gıbı gıttıkçe genişliyen daire- ler çizerl zaman, sıradan çıkmaktan, cere- yana arşı, durmaktan, ntıya karşı yüzmekten — çekinmemelidir- ler. Haklı bir dava için mücadele et- mek ve koyun fikirli kimselerle çar- pışmak güzel birşeydir. Hayatta mu- vaffakiyetin ilk şartı yerim alabil- mek, meziyetlerini — gösterebilmek, şahsıyetını kabul ettirmektir. Başka- larının kafaları ile düşünen, başka- larının gözleriyle görmeye — alışan kimselere gelince, bunların ne ken- di kendilerine, ne de yaşadıkları ce- miyete faydaları vardır. İyi istika- AKİS, 18 OCAK 1958