yi de unutmıyacaktı. Kimbilir belki de. Bagdat Paktı toplantısından bir kaç gün evvel Türkiyeye yapılan ye- lli yardım haberini Zafer sütunla- rında okuyacaktık. Yalnız bu yar- dımın 300 milyon doların çok aşa- ğısında olacağı muhakkaktı Hele yatırım, maliye ve dış tediye poli- tikaları ayarlanmadıkça, bu yar- dım birkaç gün beylik — sürmekten başka bir fayda temin edemezdi. Hibe istemiyoruz Ne gariptir, Dış yardım elcisi Mr. Dewey'in memleketimizi şereflen- dirdiği gün Yugoslav Başkan Yar- dımcısı Svetozar — Vukmanovic, Yu- goslav iktisadının artık hibeye ihti- yaç göstermiyecek bir seviyeye ulaş- tığını ilân ediyordu. Hibe şeklindeki Amerikan yardımının, Yugoslav İk- tisadi gelişmesine büyük hizmetleri olmuştu. Titonun memleketi bunun için Sam Amcaya müteşekkirdi. An- cak bu sayede Yugoslav iktisadı ken- di kendim besliyebilecek bir hâle gel- mişti. Artık sağlam bir iktisadi te- mel kurulmuştu, hâlâ hibe beklemek- te bir mânâ yoktu. Yugoslavya el- bette idi kredi tekliflerini reddetmi- fakat tekrar ödemek şar- Yugoslav iktisadının na muktedir olduğunu Başkan yardım- cısı iftiharla söylüyordu. Bankacılık Banka Enflasyona eçen hafta — gazete — haberleri doktorların da bir banka kur- maya heveslendiklerini bildiriyordu. Herkes bir banka hastalığına yaka- lanmıştı. Almanya Herr Doktorlar, İtalya Kontlar memleketiydi. Tür- Ferit Melen Bu kafayla gidilirse... AKİS, 18 OCAK 1958 Bir banka Bankalar diyarı — Türkiye kiye de neredeyse bankalar mem- leketi haline gelmek üzereydi. Her köşe başında -maşallah- mantar gibi bir banka bitiyordu. Hükümet de enflasyonist siyasetiyle banka enf- lasyonunu körüklemekteydi. Banka heveslileri, banka makla kazançlarım büyük — ölçüde arttıracaklarını ummaktaydılar. Pek güzel, fakat bundan memleket ikti- sadı ne kazanacaktı? Birkaç ban- kanın yapabileceği işi, yüzlerce ban- kanın yapması israftan başka bir şey değildi. En ufak bir mahallede beş bankanın birden şube açması lü- zumsuz bir — hovardalıktı. Bu du- rum kredinin de daha pahalıya mal olmasına sebep olmaktaydı. Esasen pek gevşek olan kredi — kontrolünü de banka — enflâsyonu — güçleştir- mekteydi. Koskoca İngilterede sa- dece beş bankanın hüküm sürdüğü hatırlanmalıydı. rçi Hükümet te, bu durumun farkına varmamış değildi. Hatta bir Bankalar kanunu tasarısı da hazır- lanmıştı. Bu tasarı, nüfusu bir mil- yonu aşan şehirlerde kurulacak ban- kaların sermayesinin 5 — milyondan aşağı olamayacağı hükmünü — ihtiva ediyordu. Böylece, olur olmaz ban- kaların kurulması önlenecekti. He- le bütün bankaların iştirake mecbur tutulduğu bir Bankalar Birliği, mes- lek tesanüdünü temin ve gayri meş- ru rekabeti menedecekti Bu şekilde bankalar dısıplıne davet edildikten sonra, ismi var cismi yok kredi tan- zim komıtesı yıllık kredi tevzi plâ- nını tatbik edece Ancak bu tasarı bir buçuk sene- kur- İKTİSADİ VE MALİ SAHADA dir Ticaret Komisyonunda bekle» mekteydi. Banka ve kredi enflasyo- nuyla mücadele, enflasyona dur de- meyi vâdeden Hukumetın sözünde ne dereceye kadar durdugunu gös- terecekti. Yatırımlar Entellektüel yatırımlar eçen hafta Milli Eğitim Bütçesi Bütçe Komisyonunda görüşülür- ken, muhalefetin en selâhiyetli ağız- ları, entellektüel yatıranların ne ka- dar ihmal edildiğini, bir defa daha ortaya koydular. Sabık Siyasal Bil- giler Dekanı Feyzioğlu, bu, meseleyi konuşturmayı rakkamlara — bıraktı. Yeni bütçeye 350 ilkokul için tahsi- sat konmuştu, hâlen ilkokul ihti- 17.092 ye ulaşmaktaydı. Ferit Melen hesaplamıştı, bu hızla devam edilirse ilkokul dâvası ancak elli yıl sonra halledilebilecekti! Tabii, bu hesap nüfus yerinde sayarsa — doğ- ruydu. Halbuki nüfus her yıl binde 30 gibi başdöndürücü bir hızla artı- yordu. Halen okul çağında bulunan çocukların yarısının okuyup yazma bilmediği acı hakikatini 1955 sayımı göstermişti. Her yıl 600-700 bin ci- varında çocuk tahsil çağına girdiğine göre senede 2 bin kadar yeni ilkoku- la, 7-8 bin de yeni öğretmene ihtiyaç vardı. Yılda 350 ilkokulla yetinilirse, yarının 50 milyonluk Türkiyesi bir ümmiler diyarı hâline gelecekti. Ku- rulması tasarlanan Halk Eğitimi Umum Müdürlüğünün bu muazzam dâvayı halledebılecegını ümit etmek hayaldi. Esasen halk eğitimi çocu ları değil, büyükleri ilgilendiren bir meseleydi Thorneyeroft Her şeyden önce prensip