İstanbul Üniversitesi Senato salonu P. ye göre ideal Senato! değildi. Bunda herkes mutabıktı. A- ma Hukuk Fakültesinde veya Siyasal Bilgilerde kürsü işgal en hocala- rın oO mevzulara el atmaları Vazıfe— leriydi. Her. şeyi bırakınız, bunu için para alıyorlardı. Aldık arı pa— ranın karşılığını vermemeli miydi- ler? Tıp profesörü nasıl mikropla- rından, hastalıklarından ayrılmazsa Hukuk profesörü de elbette ki cemi- yet bünyesindeki gelişmeleri teşrih- ten alıkonulamazdı. Zaten Üniversi- teleri kapamadan veya memlekette diktatörlük ilân etmeden D. P. nin bu yasağı nasıl tatbik edeceği mera- ka pek değer bir hadiseydi. İcranın mürakabesi genişletilecekti. Mükem- mel! Nereye kadar? Bunun sonu yok- tu ki.. Mehmed Daim Süalp müstakbel tasarıyı D. rubunda ye icabın- da Mecliste canı gönülden savuna- cak tek mılletvekıh degıldı Hiç şüp- he yok Sebati Ataman-Nusret Kiriş- çioğlu-Osman Kavrakoglu ekibi gene harekete geçecek, D. P. adına on- lar konuşacaklar, "Grup kararı eti- keti altında da reyler sağlanacaktı. Ama D. P. ye huzur sağlanmaya- caktı ki... Boşa dönen çark akikaten, şimdiye — kadar böyle istikametlerde alınmış tedbirlerin huzur sağladığı görülmemişti. İşte Basın ortadaydı Muhalefet de öyley- ün bir, yeni tedbir getirmek icap edıyordu Yapılacak iş, İktida- rın kendisini müsamahaya alıştırma- sıydı. Hakiki ilim adamlarını sus- turmanın imkânı yoktu. Serbest fi- kirler mutlaka söylenecekti. Nasıl Hüseyin Cahid Yalçınların bir tür- lü arkası gelmiyorsa, Hüseyin Naili Kubalıların, —Ragıp — Sarıcaların da AKİS, 18 OCAK 1958 sonu kesilmiyecekti. rini Öteki alacaktı. Yaramaz millet- vekillerine yapıldığı gibi, profesörle- rin de maaşları mı kesilecekti? İhtar veya tevbih mi verilecekti? İşlerin- den mi atılacaklardı? Fikrini söyli- yebilmek için bunları göze alanlar vardı ve daima olacaktı. O halde yeni tasarı neyi sağlayacaktı? D. ye yeni bir darbe indirmekten baş— ka?.. piri gidince ye- Fakat bu haftanın ortasında An- karada, bu pek basit ve mantıki fi- kirler erbabına "anakronik" görünü- yordu. Bir çok kimsenin — hiddeti burnundayd İşin fenası, alınacak tedbirlerin mahzurlarını görenlerin dahi, hiddeti burnunda olanları ikaz vazifelerini 'yapmamaları, bilâ- kis inanmadıkları dâvalara hizmet 1ç1n bir tehalük göstermeleriydi. Bu mukabil pekâlâ söylenebilirdi ki, bılhassa İstanbul Üniversitesi, ahna— cak kararları tam olmasa bile, bü- yük bir metanet ve tesanüt içinde bekliyordu. Kanun hangi şekli alır- sa alsın, bilhassa Hukuk ve İktisad Fakülteleri gibi cemiyet meseleleriy- le uğraşan fakültelerin bir çok men- subu bugün hasıl ders veriyorlarsa öyle ders vermekte devam edecek- lerdi. Muhtemelen içlerinden bir ço- ğu kürsüsünden — uzaklaştırılacaktı. m! Bu"sebeplerden dolayı kür- süden uzaklaştırılma, cemiyetimizde bir şerefsizlik sayılmadıktan sonra... Üstelik bütün gençliğin gönlü dar- be yiyenlerle beraber olacaktı. Bu yenı yeni kahramanların yetişm yeni' kahramanların Muhalefet safla rını kuvvetlendirmesi demekti. Na- sıl oluyor da D. P. büyükleri bunu görmüyorlardı, anlaşılması müşkül- dü. YURTTA OLUP BİTENLER İktidar para enflâsyonundan son- ahraman enflâsyonuna var gü- cuyle dalmıştı. Kalkınma Kazın ayağı âdise geçen haftanın sonunda pazar günü Ankarada, Dil ve Ta- rih-Coğrafya — Fakültesinin Hamit dershanesi diye anılan — büyük salo- nunda geçti. O gün kısa boylu, tık naz ve dik sesli bir hatip kürsüye çıktı, ded' ki: "— Pek çok tecrübe kazandık. Başvekilimiz bir konuşmasında Bir daha baraj yaptırırsam yârı iîatına yaptırırım, tecrübesizliğimiz — yüzün- den şimdiye kadarkileri pahalı yap- tırdık, bilmiyorduk demiştir!" Salonda bulunan altmış, yetmiş kadar dinleyici daldıkları rehavetten ayrıldılar. Sabahtan beri nutuk din- liyorlardı. Adeta — kafaları şişmişti. Ama kısa boylu, tıknaz, dik sesli ha- tibin yaptığı açıklama dikkatlerini çekmişti. Demek bizzat Başbakanın ifadesine nazaran — barajlarımız bir misli fazla fiata malolmuştu ve bu- nun sebebi tecrübesizlikti. O halde D. P. iktidarının bir baraja sarfettı— ği parayla iki araj yapm pek âlâ kabildi. "Görülmemiş Kalkınma ya itiraz da. aslında bu değil miydi ? Hiç kimse * nıçın baraj yapıyorsu- nuz?" d emiyordu. Denilen, plansız- lık ve _programsızlık yuzunden anla- şılan İktidarın başı buna "tecrübe- sizlik" adı veriyordu: paranın, mesa- inin, zamanın israf olunduğuydu. Kı- sa boylu tıknaz, dik sesli açıklaması dogruya o noktada İk- tidar da Muhalefet gibi düşünüyor- du. Bu, iyi alâmetti. Kısa boylu, tıknaz, dik sesli ha-. tibin açıklamasının doğru olması ih- timali son derece kuvvetliydi. Konu- şan Konya milletvekili Himmet Ölç- mendi. Himmet Ölçmenin D. P. için- de Sebati Ataman, Nusret Kirişçiog- lu, Hamdi Sancar gibi tanınmış mil- letvekilleri arasında yeri vardı. Him- met Ölçmen o gün Hamit dershane- sinde inşaat mühendisi sıfatıyla bu- lunuyordu. İnşaat mühendisleri oda- sının yıllık kongresi vardı. Sabah- n üç yüz mühendis orada toplan- tılarına başlamışlardı. Sonra sayıla- rı azala azala altmış, yetmişe inmiş- ti. Fakat esaslı dertler dile getiril- iş, memleket meseleleri ortaya a- Mühendislerin — şikâyetleri . Memleketimizde ecnebi mü- hendis ve müteahhidlere. Türk mü- hendis ve müteahhitlerinden daha imtiyazlı bir muamele yapılıyor, en basit projelerin çizilmesi bile Türk- ler dururken ecnebilere veriliyordu. Bu, hem dovızımızın dışarı kaçma- sına sebep oluyor, ham de Türk mü- hendislerinin para kazanmasına set çekiyordu. Bu durum önlenmeliydi. Nasıl bu memlekette ecnebi doktor- lar icrayı tababet edemiyorsa, ecne- 11