oradan döndü. Bu üç gün Adanın üç huzursuz günü olmuştu. Rumlar bir- kaç gün evvel işi bir Türk polisini öl- dürmeye kadar götürmüşler, bu ise “bardağı taşıran damla" olmuştu. Bunun üzerine Türkler haklı olduğu- nu, hiç kimsenin inkâr edemiyeceği bi infial içinde ayaklanmışlar ve Rum mahallelerine dalmışlardı. Ma- dem, ki Rumlar bu lisandan anlıyor- lârdı, Türkler de onu konuşacaklar- dı. Türk heyeti Adada çok iyi karşı- landı Muhteşem merasimler tertip- lenmişti. Irkdaşlarımız — Anavatan- dan gelen temsilcileri birer Fatih gibi karşıladılar, bağırlarına bastılar. So- kaklar donandı, ziyafetler verildi, sı- cak güz yaşları döküldü. Bunlar Kıb- rıslı Türklerin Turkıyeye olan bağlı- lıklarının samimi ifadesiydi. Nihad Erim vali Sır John Hardıng ile dört temas yaptı. Bu temaslarda herkes karşılıklı fikrini anlattı. Sir John Harding temaslar hakkında bir be- yanatta bulunmadı. Buna mukabil Tercüman gazetesinin Kıbrısa gön- derdıgı hususi muhabiri, Nihad Eri- min kendisine "Hardıngı 26 80 kazan- dık" dediğini bildirdi. timal ki nisbet, son ayrılışta daha bi- le yükselmişti. Meselenin anlaşılma- yan tarafı yüzdenin nasıl — böylesine kesinlikle tâyin edılebıldıgı ve "Har- dıngı kazandık"ın mânâsıydı! Ma amafih C.H.P İktidarının son Baş- bakan muavini ve D.P. İktidarının ilk Diş İşleri müşaviri Adadan ayrılır- ken Türk tezinin esaslarını bir beya- nat vesilesiyle açıkladı. Türkiye artık, Self Determination'u kabul ediyordu. Bilindiği gibi Lond- ra Konferansında Cumhuriyet hükü- Kasım Gülek Sütten ağzı yanmamış AKİS, 26 OCAK 1957 metinin tezi, Self Government'in bile kabul edilmiyeceği yolundaydı. Şim- di o tez unutulmuştu. Bilâkis Self Government kabul ediliyor, hatta bu- nun Self Determination'a bir giriş ol- ması görülüyordu. — Yal- nız, her iki halde de Türkiyenin bir talebi vardı. Self Government- de Türk Yunan cemaati aynı haklara — sahip olacaklardı. Bu, Mecliste aynı — sayıda, Kabinede aynı sayıda temsilci — bulundura- racakları mânasını taşımıyordu. Rum nüfus daha fazlaydı, onun için Rum milletvekili ve Bakanların ekseriyet- te olması uygundu. Fakat Türk ekal- liyet bir nevi veto hakkına sahip bu- lunacaktı. Self Determination'a ge- lince, bu her iki cemaate ayrı ayrı kendi mukadderatım tâyin hakkı ta- nımaktı. Yani Türk ekalliyet Tür- kiyeyle birleşme kararı verirse Ada- nın taksimi gerekecekti. Fakat mü- zakereler sonunda hiç bir İngiliz tem- silcisi Taksim fikrine bir resmiyet vermedi, bunun lâfını alenen etmedi. Şimdi C.H.P. İktidarının son Baş- Hınzırlar .H.P. bir "Muzir Parti"dir. Hür. P. de Öyle.. İsmet İnö- nü, Fethi Çelikbaş, Kasım Gü- * lek Feridun Ergin hep "Mu- zir insanlar"dır. Cumhurıyet AKİS.. "Muzir hneşriyat" fasi- lesine mensuptur. Zafer, hergün bunu tekrarlıyor. Allahtan ki, inkâr eden yok. bunların hepsı muzir. Ama ne- ye? Zafer'in söylemediği bu.. Ah bilseniz, bütün bunlar D.P. ye l954den sonra hakim olan zıhnıyete öyle muzir, öyle muzir bakan muavini ve D.P. iktidarının ilk Dış İşleri müşaviri Londraya uç- maya hazırlanıyordu. Orada İngiltere- nin ileri gelenleriyle görüşecek ve Menderes hükümeti adına müzakere- lerde bulunacaktı. İktidar Gülekofobi eçen haftanın sonunda Devletin radyoları, sanki Kasım Güleği kıskandırmamak için emir almışlar- dı. Radyolar C.H.P. içindeki eski ra- kibi Nihad Erimden bahsedeceklerdı Bir program da asım Güleğe . Tabit spıkerlerın Nihad Erım m Gülek hakkında kullandık- ları dıl farklıydı Ama C.H.P. Genel Sekreteri "Amerikan usulü propa- ganda"nın meziyetlerine inanmış bir adamdı. Kendisinden bahsedilsindi de, nasıl bahsedilirse edilsin.. Bu yuzden Zaferin, büyük başlıklarının da katıl- dığı Radyo neşriyatı Kasım Güleği pek memnun etti. Üstelik hücum se- bebinin incir çekirdeğini - doldurma- YURTTA OLUP BİTENLER Ethem Menderes İdari Bakan ması, hele Zaferin en sonda saçmala- maya başlıyacak hale düşmesi Genel Sekreterin keyfini büsbütün artırdı. Herşey geçen haftanın sonunda Bütçe Komisyonunda başladı. Dış İş- leri Bakanlıgının bütçesi görüşülü- yordu. Bir gün evvel Bakan vekili Ethem Menderese otuz sual sorul- muşta. Ethem Menderes bunları dik- katle not etmiş, cevapların ertesi gün verileceğini bildirmişti. Ertesi gün bu suallerden bazılarım cevaplandır- mak için bizzat Adnan Menderes 'ko- misyona geldi. Bakan vekiline, sade- ce idari meselelere ait cevapların ve- rileceği bildirildi. Hani tayinler ba- kanlığın durumu filan gibi..Politik hüviyeti olan sualleri Muharrem Nuri Birgi karşıladı. Başbakan ise yüksek politikayı yaptı, işte bu sırada ken- disine, evvelden hazırlandığı kokusu taşıyan bir sual soruldu: Kasım Gü- lek Eisenhower'in Yardım mevzuun- daki müşahidleri ile görüşmüştü bu dogru muydu? Sual Adnan Mendere- n C.H.P. Genel Sekreterine çatma- sına, vesile verdi. Malüm — şikâyetler tekrarlandı. Kasım Gülek memlekete gelen ecnebilerle ne diye temas edi- yordu! ithamlar ertesi gun bütün radyolarda uzun uzun okundu. Bunu doğru bir hareket olarak alkışlamak imkânsızdı. Hiç bir vatandaşın, Baş bakanın ağzından dahi olsa, Devletin radyolarından bu — şekilde teşhirine -üstelik tamamiyle haksiz olarak- vaz bulunmamak rekirdi. Kam- panyaya Zafer de tabiî katıldı. Ertesi gün Kasım Gülek, haklı ol- masının verdiği kuvvetle " muknı ha- le gelen bir mukabelede bulundu. Ya- bancılarla görüşmeyi yasak eden bir kanunu henüz bilmiyordu. El sıkmak 9